ESED DÖNEMİ TÜRKİYE SURİYE İLİŞKİLERİNE BİR BAKIŞ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
moments
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
Mesajlar: 5033
Kayıt: 14 Ağu 2008, 19:14
Konum: Almanya
İletişim:

ESED DÖNEMİ TÜRKİYE SURİYE İLİŞKİLERİNE BİR BAKIŞ

Mesaj gönderen moments » 22 Şub 2010, 18:36

ESED DÖNEMİ TÜRKİYE SURİYE İLİŞKİLERİNE BİR BAKIŞ
Tarihte bu adla mustakil bir devlet hiç olmamasına rağmen Suriye coğrafyası, uluslar arası diplomasinin her devirde rekabet alanı olma özelliğini korumuştur. Bu anlamda ilk akla gelen olay, dünya tarihinin de bir ilki olan Kadeş Savaşı'dır. Bereketli Hilâl'in doğusundan batısına uzanan o günün dünya ticaret yolunun Suriye'den geçen kısmına egemen olma arzusu, bu savaşın ana nedenidir.
İslam tarihinde Bizans sınırında oluşturulan Avasım bölgesinin güneyinde kalan Suriye, Osmanlı döneminde Memlüklüler ile Osmanlılar arasında yaşanan gerginliklerin de paylaşılamayan gerekçesi sayılmıştır. Sömürgeler döneminde Hindistan ticaret yolu üzerinde kalmış, Napolyon tarafından 18.yüzyılın sonlarında Mısır ile birlikte ele geçirilmek istenmiştir. Fransa bu emeline ancak I.Dünya Savaşı sonunda toplanan Sen Remo Konferansı ile ulaşabilmiş, buranın Manda yönetimi, 1920'de Fransa'ya bırakılmıştır.

Osmanlı'dan koparılan diğer Arap toprakları gibi Suriye de, Sanayi Devriminden sonra Batı açısından enerji ve pazar potansiyeline sahip Ortadoğu'nun köprübaşı niteliğini korumuştur. İngiltere'nin Hindistan'a giden yolu üzerinde önemli bir yer işgal eden Suriye, Fransız mandasına girdikten sonra, sömürge valisi General Gouraud tarafından, coğrafi ve tarihi bağları olan Lübnan'dan koparılmakla kalmamış, federal bölgelere de ayrılarak Arap muhalefetinin gücü parçalanmak istenmiştir.

Aynı politikanın bir yansıması olarak, 1922'de Atraş ailesi liderliğindeki Dürziler'e de geniş haklar sağlanmıştır Arap milliyetçilerinin muhalefetini kırmak için 1930'da bu ülkeye sözde bir bağımsızlık veren Fransa, Nazizmin ve Faşizmin dünyayı yeni bir savaşa doğru sürüklemesi üzerine 1936'da bu ülkeden bütünü ile çekilmek zorunda kalmıştır. Ama arkasında bıraktığı bunalım mirası, ülkenin yönetimi konusunda görüş ayrılıklarına düşen güç merkezlerinin savaş alanına döndürdüğü bu ülkede,1954'den sonra Baas hareketi etkili olmaya başlamıştır.

Baasçıların Sovyetler Birliği ile her konuda iş birliğine yönelmeleri, tarihi Rus emellerine uygun olarak, Akdeniz Havzası'nın tehdidinden zarar gören Türkiye gibi ülkeleri de yakından ilgilendirmiştir. Bağımsızlık sonrasında Suriye ile Türkiye arasında, Esed dönemine kadar en önemli sorun 1957'de çıkmış olan Suriye Krizi olmuştur. Zira bu ülkenin Sovyetler Birliği ile askeri ve ekonomik alanda bütünleşme yoluna gitmesi, o günün şartlarında Türkiye'yi hem kuzeyden hem de güneyden Kominizm'in kıskacı altına almak anlamına gelmiştir.

Dönemin Menderes hükümetinin, bahsi geçen kuşatılmışlığı yarmak maksadı ile Suriye'ye karşı takındığı sert tutuma, Sovyet lideri Kruşçev'in yeni bir dünya savaşı tehdidi ile karşılık vermesi, Türkiye'yi Amerika'ya daha da yakınlaştırmıştır. Bu yakınlaşmanın getirdiği kararlılık sonuç vermiştir. Nitekim, NATO'nun yeni üyesi olan Türkiye'nin Amerikan desteğini de yanında görmesi, bu konuda geri adım atmamasını sağlamıştır. Sovyet Rusya desteğindeki Suriye ile Amerika desteğindeki Türkiye'yi savaşın eşiğine getiren bu bunalım, 1958'de Mısır ile Suriye'nin kısa süren Birleşik Arap Cumhuriyeti denemesi nedeni ile yumuşama sürecine girmiştir. Ülkeyi yönetenlerin bu birleşmeden maksatları, ordunun Sovyetler ile entegrasyon'unu önlemek amacı taşıdığı bilinmektedir. 1963'de Baas Partisi tarafından gerçekleştirilen darbe ile Suriye farklı bir sürece girmiş, eskiye nispetle, baskıya dayalı da olsa bir istikrar sağlanabilmiştir. 1967 Arap-İsrail savaşında Türkiye'nin Arap ülkelerine insanî yardım'da bulunması ve Türkiye'deki üslerin İsrail lehine kullandırılmayacağını açıklaması, iki ülke arasındaki gerginliği büyük ölçüde yok etmiştir. Böylece Esed öncesi dönemin, Türkiye-Suriye açısından en önemli bunalımı sıcak bir çatışmaya dönüşmeden atlatılabilmiştir.

Suriye'nin dış politik refleksini, dolayısıyla Türkiye ile olan ilişkilerini belirleyen şüphesiz Baas rejimi olmuştur. Arap ulusunun tek bir sosyalist devlette birleşmesini amaçlayan bu siyasal örgütlenme, 1953'de Michel Eflak'ın Arap Diriliş Partisi ile Ekrem el-Havranî'nin Arap Sosyalist Partisi'nin birleşmesi sonucu oluşturulmuştur. Örgütün askeri kanadı 1968'de Irak'ta, 1970'de de Suriye'de yönetimi ele geçirmiştir. Bu tarihten sonra Suriye'nin bütün diplomatik davranışlarına egemen olan asıl unsur, nüfusun %15'ini oluşturan, siyasi ve askerî gücü de elinde tutan Şii'liğin bu ülkedeki uzantısı olan Nusayrî meşrebine bağlı Baasçılar olmuştur. Suriye nüfusunun sayısal çoğunluğunu oluşturan Sünni nüfusa rağmen, mezhepçi azınlığın iktidarının ayakta kalmasının zorlukları, Esed dönemi rejiminin iç ve dış politikasını da belirleyen ana faktördür.

1971'de Baas Partisi'nin lideri olarak Suriye'nin başına geçen ve giderek bu ülkenin tek adamı olan Esed'in içeride sünni muhalefete karşı sert tutumunun en korkunç olanı, hiç şüphesiz, bir şehrin haritadan silinmesi ile sonuçlanan Hama Katliamı olmalıdır. 1982'de 30 binden fazla insanın ölümü ile sonuçlanan bu olay, Esed rejiminin ülke içinde halkına karşı ne kadar acımasız olabildiğinin tipik bir göstergesidir. Gerçekten de Suriye'nin, insan haklarını en fazla ihlal eden ülke olma özelliğinde bu güne kadar hiç bir değişiklik olmamıştır. Hafız Esed, iktidarının geleceğini, içeride halkı sindirme, dış politikada ise gerginliği sürekli kılma stratejisi uzerine kurmuştur. Bu politikanın bizim ülkemize yansıması ise genellikle terörist örgütlerin personel, finansman ve mühimmat bakımından desteklenmesi şeklinde tezahür etmiştir.

Arkasında geniş tabanlı bir toplumsal desteği olmayan Esed rejimi, komşuları ile sürekli sorun yaşayarak olağanüstü yönetimini meşru gösterme çabası içinde olmuştur. Bu yüzden diktatörlükle yönetilen ülkelerde görülen uygulamaların her türüne, bu ülkede de rastlamak mümkündür. Suriye, dış politikasında Sovyet Rusya yandaşlığını caydırıcı bir avantaj olarak, bu blokun dağılmasına kadar sürdürmüş, sonra da terör örgütleri ile iş birliğini aynı amaca hizmet niyeti ile kullanmıştır. Bu ülkenin dış ilişkilerde gerginlik ve teröre endeksli politikası onun aynı zamanda tabiatının gereği haline gelmiştir. Başka bir ifade ile, gelişmiş ülkelerde, diplomasinin açmazı olarak görülen terör ve gerginlik, Esed rejiminde bir çeşit avantaj şekline dönüşebilmiştir.
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!

çelik kapı çeyiz

Cevapla

“Türk Dünyası” sayfasına dön

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 14 misafir