Bulgaristan'ın Bağımsızlığı
Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilan etmesiyle, Osmanlı Devleti ile ilişkiler gerginleşti. Ancak, Rusya'nın arabuluculuğu ve diplomatik yoldan gerekeni yapması sayesinde, iş savaşa kadar vardırılmadı.6.4.1908 İstanbul'da Rus, İngiliz ve Fransız temsilcilerinin de huzurunda özel bir protokol imzalandı ve buna göre Osmanlı Devleti, Bulgaristan'ın yeni politik durumunu ve bağımsızlığını kabul ettiğini açıklamış oldu (protokolün 8. maddesi).
21.5.1909 gün ve 11 no'lu kararı ile, Bulgar diplomatik temsilcileri, delegasyonları ve diplomatik ajanları büyük elçilik adını taşımağa başladı. Büyükelçi olarak İstanbul'a gönderilen Mikail K. Safarov güven mektubunu sundu (17.7.1909). Öte yandan Mustafa Asım Bey de kendi güven mektubunu Sofya'da takdim etti (14.9.1909).
Balkan Savaşı'ndan az önce Bulgaristan bütün müttefikleri ile Babıali'ye bir nota vererek Osmanlı Devleti'nden, Hıristiyan halkın yaşadığı Balkan topraklarının idari özerkliğinin verilmesini istedi. (30.12.1912). Osmanlı Hükümeti bu notayı reddederek Avrupa ve Asya'da bulunan ordularının seferberliğini ilan etti. Daha sonra da Balkan ülkelerindeki bütün temsilcilerini geri çağırdı. 8 Ekim 1912'de Karadağ, 17 Ekim 1912'de Bulgaristan ile Sırbistan Osmanlı Devleti'ne savaş ilan ettiler. Rusya, Bulgaristan'ın çıkarlarının Osmanlı Devleti'nde korunmasını üzerine aldı. İstanbul'daki Rusya Büyükelçiliği yanında dragoman (tercüman) sıfatıyla gönderilen Milan K. Popov bu görevinde, yeniden Bulgaristan elçiliğinin açıldığı güne kadar kaldı. Öte yandan İspanya'nın Sofya'daki delegasyonu da Bulgaristan'daki Türk çıkarlarını koruma görevini üstlendi.
Savaş, Osmanlı Devleti ile müttefikler arasında Londra'da imzalanan barış antlaşması ile sonra erdi (30.5.1913). Bu antlaşmanın 1. maddesi, Osmanlılar ile Balkan İttifakı ülkeleri arasında dostluk ve sonsuza dek barışı öngörmekteydi. Ancak barış iki ay bile sürmedi. Balkan İttifakı-Osmanlı Devleti arasında savaşa yol açtı. Bu savaştan sonra Bulgaristan ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler 29.6.1913 günü imzalanan İstanbul Antlaşması'nın 3. maddesi hükmüyle yeniden kuruldu. Barış antlaşması imzalandıktan sonra, Bulgar hükümeti İstanbul'daki Rus büyükelçisi Girs aracılığıyla, Bulgaristan elçisinin İstanbul'a atanması için gereken "agreement" (muvafakat name) verilmesini istedi. Ancak Osmanlı hükümeti bu isteği reddederek, Osmanlılar ile Bulgaristan arasında barış antlaşmasından doğan bir takım sorunların çözümlenmesi gerektiğini bildirdi. İmza olunan barış antlaşması hükümleri içinde İstanbul'a gönderilen büyükelçi Andrey Tonasev güven mektubunu sundu (2.11.1913). 2 Aralık 1913 günü, Sofya Büyükelçiliği binasını, bir tütün tüccarının özel evi iken 1913'te Osmanlı hükümetine satılmıştı. Binanın Osmanlılara geçmesi sırasında Sofya Büyükelçisi Ali Fethi Bey'di.
Bu dönemde Mustafa Kemal ateşemiliter olarak, kurma, binbaşı rütbesiyle Sofya büyükelçiliğine atandı (28 Ekim 1913). Ateşemiliterlik görevine Belgrad ve Çetine de dahildi. Sofya'da kurmay yarbay rütbesine yükselen Mustafa Kemal, Sofya Ateşemiliterliği sırasında Kral Ferdinand'ın maskeli balosuna Yeniçeri kılığında katıldı. Kral, balosuna gösterilen bu ilgiden dolayı teşekkür ederek kendisine gümüş tabakasını armağan etti. Mustafa Kemal'in Sofya'daki görevi sırasında komitacılar arasında çıkan anlaşmazlıklar dolayısıyla iki kez öldürülmek istendi. Mustafa Kemal, Makedonya komitacılarının kendisine yaptıkları uyarmalarla bu tertiplerden sıyrıldı. Türk Milli Savunma Bakanlığı'nın bu atamadan beklediği en önemli sonuç, Bulgarlarla Osmanlı Devleti arasındaki askerî sorunların çözümlenmesiydi. İlk günden itibaren büyük bir titizlikle ve yeterlikle görevine sarılan Mustafa Kemal, İstanbul'a gerektiği bilgileri göndermeyi ve hükümetin isteklerini gerçekleştirmeyi başarmıştı. 1914'te, Yunanlılara karşı Bulgarlarla bir antlaşma yapılması çalışmalarında önemli hizmetlerde bulundu. Bu gerçek o zaman, Bulgar Milli Savunma Bakanı olan General Kliment Boyaciyev'in Mustafa Kemal'e gönderdiği 15 Mart 1922 tarihli mektubundan aşağıdaki parçalardan da anlaşılmaktadır:
"1914 yılında Yunanlılara karşı, Türkiye ile Bulgaristan arasında bir askerî anlaşma yapmak üzere Sofya'ya geldiğiniz zaman, siyasi ve askeri bakımdan pek önemli olan o anda, aramızda doğan dostluğu, umarım ki hatırlarsınız. O vakit, ben Harbiye Nazırı bulunuyordum. Sizinle Bulgar Genelkurmay Başkanı arasında çıkan anlaşmazlığı gidermek için, birçok defalar görüşmelerinize katılmak fırsatını bulmuştu. Hatırlıyorum ki çeşitli tasarılarda yüksek şahsınızı tutuyordum. Zira askerî teknikteki bilginiz ve tam dehanız sayesinde kıtalarımızın ortak harekatı için gereken ilkeleri ekselansınız daha iyi takdir buyuruyordunuz. Size verilen görevleri başarı ile tamamlayarak, İstanbul'a hareketiniz sırasında yüksek şahsınıza gönderdiğim bir mektupla hakkınızda en iyi dileklerimi ulaştırmakla birlikte, Vatanınızın gelecekteki kaderinde parlak bir yer tutmanız umudunu açıklamıştım"
Görülüyor ki, Mustafa Kemal Bulgar Harbiye Nazırı üzerinde en büyük etkiyi yapmış bulunmaktadır. Elbette ki, ilişki kurduğu diğer çevrelerde de bilgisi, inceliği ve üstün yeteneğiyle Türk Milletini, Türk ordusunun en iyi şekilde temsil etmeyi başarmıştır.
Ateşemiliter Mustafa Kemal, Türk Genelkurmayınca ele alınan sefer planlarının hazırlanmasında esas olacak, Bulgar ordusu kuruluş ve durumu hakkında çok değerli bilgileri öğrenerek Genelkurmaya bildiriyordu. Bir yandan da Bulgaristan'ı inceliyor, edindiği bilgileri, vardığı kanaatleri üst makamlara sunuyor, bu arada, bazı devletlerin iç ve dış politikalarına da değiniyordu. Aralık 1913'te gönderdiği bir raporda, Bulgar ordusu ileri gelenlerinin büyük bir ciddiyet ve intikam duygusuyla orduyu yeni baştan düzenlemek çabasında bulundukları belirtilmektedir.
Yukarıda tarihi belirtilen rapordaki konuların uygulanması bakımından beşer yıllık dönemlere ayrılmış yirmi yıllık bir plan yapıldığı; başka bir raporda da, 250 milyon franklık çeşitli top ve tüfek ve türlü cephane satın almak istedikleri açıklanmıştır. Almanya ve Avusturya'ya yapılan bu siparişlerin türü ve sayısı bildirilmekte, o arada "192 makinalı tüfek, 440 sahra topu, 170 dağ topu, 220 bin tüfek" alınmasına çalışıldığı anlaşılmaktadır.
Mustafa Kemal Bulgarların bayındırlık ve ulaştırma çabalarıyla, demiryollarına verdikleri önemi, strateji bakımından değerlendirmekte; bu arada Hasköy, Porto Logos (Karaağaç) hattını döşeyerek Adalar Denizi'ne inmek istediklerini anlatmaktadır.
Verilen bilgiler, Osmanlı Devleti'nin Milli Savunma Politikası, silahlı kuvvetlerin hazırlıkları bakımından her halde büyük önem taşımaktaydı. Sofya Ateşemiliteri M. Kemal, bu görevde yüzlerce önemli rapor ve öneriler sunmuş, ülkesine çok yararlı hizmetler yapmaya çalışmıştır. M. Kemal Türk Genelkurmayınca yapılacak sefer planının hazırlanmasında esas olacak askerî bilgileri vermekle yetinmemiş, Balkan Devletlerinin siyasi durum ve ilişkileriyle siyasi hedeflerini de belirleyen değerli raporlar vererek, ateşemiliterlik görevinde de üstün başarılı olmuştur. Bu raporların en önemlisi 6 Mart 1914 tarihini taşımaktadır.
Mustafa Kemal 1913-1914'lerde Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da ataşemilter olarak bulunduğu sırada kendisi ile görüşen Bulgaristan'ın eski başkomutanı emekli general N. Jekov şunları söylüyor: "... 1914 sonbaharında idi. Bulgaristan I. Dünya Savaşında Almanların yanında yer almak üzere iken, Türkiye ile askerî bir anlaşma yapma görüşlerinde bulunuyordu. Bu anlaşmanın hazırlıkları için Bulgar Genelkurmay Başkanlığında çalışırken, bir gün buraya Mustafa Kemal adında bir Türk subayı geldi. Türk hükümetinin kendisini Sofya Ataşemiliteri olarak gönderdiğini ve Türkiye ile Bulgaristan arasında askerî ittifak anlaşması görüşmelerine katılmak üzere de gönderildiğini söyledi. O binbaşı ben ise albaydım. Harikulade Fransızca konuşuyordu. Cümleleri, bir yüksek diplomat gibi tartarak söylüyordu. Karşımda yüksek kültür sahibi centilmen ve aydın bir Türk bulunduğunu anladım... Bu münasebetle Mustafa Kemal ile ahbap oldu. Sofya'da birlikte gezmeye başladık. Tarihî ve politik konularda konuşuyordu. Daha o zamanlar, yeni Türkiye'de yapacağı devrimleri düşünüyordu. Sonunda duruma hakim oldu, muradına erdi, yeni Türkiye'yi kurdu, ayağa kaldırdı." Mustafa Kemal 2 Şubat 1915'te Sofya'dan ayrılmıştır.
Türk Bulgar ilişkileri, Balkan Savaşı'ndan sonra normale dönmüş gibiydi. Türkiye ve Bulgaristan merkezi imparatorlukların müttefikleri olarak çeşitli cephelerde birlikte savaşmışlar ve her ikisi de yenilgiye uğramıştı. Savaş sonunda Bulgarlar, imzalamaya mecbur oldukları Neuilly Antlaşması ile Romanya ve Yugoslavya'ya toprak vermek zorunda kalmışlardı. Yunanistan da Batı Trakya'yı ilhak ettiğinden Bulgaristan Dedeağaç limanından ve Ege Denizi'ne mahreçten yoksun bırakılmıştı. Makedonya'nın Yugoslavya'ya bırakılması yüzünden 300.000 Makedonyalı Bulgar, Bulgaristan'a sığınmıştı. Bunlar, Yugoslavya aleyhinde daimi bir kışkırtma kaynağı idiler. İlk önceleri Türkiye ile Bulgaristan'ın 1914-1918 süresinde kader birliği etmiş ve her ikisinin de yenilgiye uğramış olmaları, Yunanistan'ın Türkiye'nin olduğu kadar Bulgaristan'ın düşmanı oluşu, iki ülke arasında bir yakınlık unsuru gibi görünmekteydi ve Bulgarlar Türk Milli hareketine sempati göstermekteydi.
I. Dünya Savaşı sırasında Bulgaristan ile Osmanlı Devleti, Almanya müttefikleri olarak birlikte yenildi. Barış Antlaşması ile bu iki ülkeye çok ağır bir takım zorunluluklar yüklendi. Selanik'te imzalanan Barış Antlaşması ile (27.11.1918) müttefiklerle Bulgaristan arasında her türlü askerî harekat durduruldu. Merkez güçlerin diplomatik temsilcileri Bulgaristan topraklarından diledikleri gibi geçme hakkını kazandı. Ayrıca gerektiği anda, Bulgaristan ve eski müttefikleri ile bütün ilişkilerini kesme hakkı da kendilerine verildi. 17.12.1918 tarihli nota ile Sofya'daki Osmanlı delegasyonu Büyükelçi Sefa Bey'in Varna, Ruse ve Burgaz konsoloslarının Bulgaristan'ı terk edecekleri bildirildi.
Bulgar çıkarlarının Osmanlı Devleti'nde korunması, oradaki İsveç delegasyonuna verildi. İsveç, Bulgar elçiliğinin kapısına kendi armasını ve bayrağını dikti. Yalnız Bulgar seksiyonunu yöneten iki Bulgar memur, Bulgar vatandaşlarının vizeleri ve pasaport işlerini yürütüyordu.
İşbaşındaki Bulgar hükümeti, ihtilalci hareketlerin baskısı karşısında yönetimi 21 Mayıs 1920'de Bulgar bağımsız Çiftçi Partisi'ne bırakmak zorunda kaldı. Partinin iktidara gelmesiyle başkanlığa bağımsız olan Aleksandr Stamboliyski getirildi. Stamboliyski, aynı zamanda dışişlerini de üstüne almıştı. Müttefikler, Bulgaristan'da biri askerî kontrol komisyonu, diğeri de tazminat komisyonu olmak üzere iki kurul oluşturdular. Bu kurullardan birinin görevi ordunun silahsızlandırılmasını sağlamak ve kendi organları aracılığıyla hükümetin ve askerî kuvvetlerin nerelerde silah sakladığını meydana çıkarmaktı. Bu komisyondaki İngiliz temsilcileri Tunca nehri kıyılarındaki Yambol ve Elhovo'dan bir takım silahların Türkiye'ye Kemalist ihtilalcilere doğru sevk edildiğini tespit etmişlerdi.
Bulgaristan'ın Bağımsızlığı
Bulgaristan'ın Bağımsızlığı
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!
çelik kapı çeyiz
çelik kapı çeyiz
Re: Bulgaristan'ın Bağımsızlığı
Türkiye, Mondros Mütarekesi'nin 23. maddesi gereğince, eski müttefiklerinin hepsiyle, bu arada Bulgaristan ile de ilişkilerini kesmek zorunda bırakılmıştı. Bugaristan da aynı şekilde Selanik Antlaşması gereğince savaş sırasındaki bütün müttefikleri ve Türkiye ile ilişkilerini kesmişti. Anlaşma gereğince, Türk Dışişleri Bakanı Mehmed Reşid Paşa İstanbul'daki Bulgar Elçisi Kolişev'e bir nota vererek kendisinin ve İzmir, Edirne konsolosları da dahil olmak üzere Türkiye'de bulunan bütün Bulgar diplomatlarının Türk sınırlarını terk etmelerini istemek durumunda kalmıştı. Bunun üzerine iki ülke de birbirlerinde temsilci bulunduramıyorlardı. Bu şartlar altında her iki ülkenin bir diğerindeki çıkarlarını korumak savaşa katılmamış tarafsız bir ülkeye kalmaktaydı. Bulgaristan'ın Türkiye'deki çıkarlarını korumayı İstanbul'daki İsveç Elçiliği üzerine almış, Türk çıkarlarını korumayı da Sofya'daki İspanyol Elçiliği üstlenmişti.
Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından ve Türkiye'nin tesliminden hemen sonra 1918 Kasım ayının ilk günlerinde İstanbul'da Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştu. Bu cemiyet, Doğu Trakya'nın Türkiye'nin sınırları içinde kalması gerektiğini savunuyordu. Daha sonra buna berzer bir cemiyet te Edirne'de kuruldu. Erzurum Kongresi'nden sonra, düşmana karşı direniş harekatının teşkilatlandırılması kararlaştırıldığı zaman Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti önemli rol öynadı. Bu cemiyetin faaliyetlerini yakından izleyen Mustafa Kemal, son derece büyük bir ileri görüşlülükle Türk milletinin Trakya'daki savaşının başarıya ulaşabilmesinin, Bulgar halkının anlayış ve işbirliğine bağlı olduğunu ifade ediyordu. Bu konuda M. Kemal'in 24/25 Ekim 1919 tarihinde Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yöneticilerinden Cafer Tayyar Paşa'ya gönderdiği direktifte şu noktalara değinilmekteydi:
"Bizim en önemli görevimiz vatanın parçalanmasını önlemek ve milletin bağımsızlığını korumaktır. Bu amacımıza ulaşmamıza engel olanlar Türkiye'nin düşmanı olan İngilizlerdi. Onlara kendi çıkarlarını düşünen Fransızları da eklemek gerekir. Biz bütün imkanlarınızla düşmana karşı savaşmak kararını almış bulunuyoruz. Bulgarların da, aynı düşmanlarla aynı şekilde durumları olduğunu zannetmekteyim. Bunu göz önünde tutarak onlara başarılar diliyor ve onları Yunanlılara karşı giriştikleri harekatta destekliyoruz. Bu durumda iki komşu ülke arasında uzun ömürlü bir iyi komşuluk ilişkisinin kurulması gerekir. İki ülke arasında istenilen bu ilişkinin sağlanması için bu tip özel bir deklarasyonun gelmesine gerek yoktur. Bu ilişkiler Cafer Tayyar gibi bir kardeşimiz vasıtası ile sağlanabilir". Mustafa Kemal, yazısının sonunda şunları belirtmekteydi: "Sizin dikkatinizi şu hususa çekmek isterim. Bulgarların Kolçarov Rusyası ile bağlantı meyilleri bizim gelecekteki çıkarlarımızla bağdaşmamaktadır. Bulgar dostlarımıza şahsi selamlarını iletin".
Bu sırada Türkiye ile yapılacak barış şartlarının görüşülmesi için müttefikler 19-26 Nisan 1920 tarihleri arasında San Remo'da toplandılar. Bu konferansta alınan kararlardan bir de Batı ve Doğu Trakya'nın Yunanistan'a verilmesiydi. Daha sonra Servr Antlaşması'nda maddeleştirilmiş olan bu öneri İngilizler tarafından dikte edilmişti. İngiltere bunu Balkanlarda kendi üssü durumunda bulunan Yunanistan'ı kuvvetlendirmek için yapıyordu. Bu karar Türk ve Bulgar halkı üzerine derin bir memnuniyetsizlik uyandırdı. Bulgaristan'ın Balkan Savaşı'ında kazandığı Batı Trakya, Neuilly Antlaşması ile Bugaristan'ın elinden alınarak müttefiklere bırakılmıştı. Burada bir müttefik idaresi kurulmuş ve başına da Fransız Generali Charpy getirilmişti. Bu durum Trakya'daki havayı son derece gerginleştirmişti. Durum her an kanlı çarpışmaların başlayabileceği bir hale gelmişti.
Bu durumdan kurtuluş yolu arayan Bulgarlar, milli kurtuluş ordusu kurmuş olan Cafer Tayyar Paşa ile ilişki kurarak partizan çeteler oluşturmaya başladılar. Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin ikinci kongresi 9-13 Nisan 1920 tarihleri arasında Edirne'de toplandı. Kongrede Yunanistan'ın Trakya'yı işgaline karşı yapılması gereken organizasyon tartışıldı. Kongre, Cafer Tayyar'ı bütün Trakya'nın Milli Komutanı olarak ilan etti. Edirne'deki kongreye Bulgar çetelerinden Abadçiev, birkaç arkadaşı ile katılmıştı. Bu çeteci ve arkadaşları Edirne'de bir ay kadar kaldılar. Onlara Edirne ve çevresindeki bazı birlikler ve bunların mevzileri gezdirildi.
M. Kemal Paşa, kongrenin tamamlanmasından önce kongre çalışmaları ve kararları konusunda haberdar edilmekteydi. Ayrıca ona bazı Bulgar liderleri ile varılan anlaşmalar da bildirilmekteydi. M. Kemal ,14-15 Mayıs 1920 tarihli telgrafında Trakya'daki yöneticilere: "Bulgarlarla işbirliği yolunda denemelerde bulunduğunuzu bildiriyorsunuz. Bu olumlu bir davranıştır" diye yazmaktaydı. Cafer Tayyar Paşa, komşu Bulgaristan halkının yardımı olmadan ciddi bir zaferden emin değildi. Cafer Tayyar, Mayıs ayının ilk günlerinde Dirne garnizonundan Yarbay Baha Bey ile birlikte Karaağaç'a giderek okul müfettişi Naçev ile buluşarak bir Bulgar-Türk işbirliği konusunda etraflı bir görüşme yaptı. Bu toplantıda şu konular ele alındı: 1- Türkler ile Bulgarlar arasında işbirliği; 2- Trakya'nın geleceğinin tayininde Türk ve Bulgar görüşlerinin tespiti; 3- Yunanistan Makedonya'sında Arnavutluk'taki harekatla bağlantılı bir harekatın meydana getirilmesi.
Cafer Tayyar, 10 Mayısta Bulgar sınırına gitti ve burada Sofya'dan özel surette gelmiş, olan bir Bulgar binbaşısı tarafından karşılandı. Burada Edirne'deki Bulgar Konsolosluğunun tercümanı vasıtasıyla konuşan Cafer Tayyar, Bulgarlarla yapmış olduğu bu temaslardan son derece memnun olduğunu bildirdi. 6 Haziran 1920'de de Edirne vilayeti sekreteri ve Cafer Tayyar'ın siyasi müşaviri Şekib Bey Sofya'ya geldi. Şekib Bey Bulgaristan'da bir yıldan fazla kaldı; bu süre içinde Bulgar Çiftçi Partisi hükümeti ile konuşarak, Bulgarlardan Alman tipi silahlarla dağ birlikleri için mermi istedi. Şekib Bey, bu arada bazı sorunları da ortaya koydu. Bunlardan biri Doğu Trakya hükümetinin Bulgaristan'dan serbestçe silah alması ve bunların itimat edilir kişiler tarafından gizlice Türkiye'ye sokulmasıydı. Bir diğeri de çetelere Doğu ve Batı Trakya sınırlarından serbest geçiş hakkının tanınmasıydı. Şekib Bey, Bulgar hükümetinden Trakya'nın bir Yunan istilasına karşı işbirliğinin sağlamlaştırılmasını da talep ediyordu.
Şekib Bey, bu arada Makedonyalı önderlerden Prof. Mihalçev ve Protogerov ile tanışarak işbirliği ve yardımlaşma sorunlarını görüştüğü gibi, Başbakan Stanbolinski'nin bazı yakınları ile de temas etti. Bu arada tanınmış bir şahıs olan Dr. Doçkov, Dışişleri Bakanlığına şahsi bir mektup yazarak Cafer Tayyar Bey'in muhtemel bir Sofya seyahatinde kendisi ile Bulgar hükümeti arasında, ordusuna iktisadi ve askerî yardım sağlanması konusunda görüşmeler yapılabilmesi için sondajda bulunmaktaydı.
Cafer tayyar, faaliyetleri sırasında Bulgar halkından da yardım gördü. Seferberlik ilan edildiği sırada Edirne'deki Türk halkı ile birlikte Batı Trakya'daki Bulgarlar da silah altına girmişti. 1 Nisan 1920 tarihli ve 38 numaralı ordu karargah bülteninde Bulgarlar ve Türkler tarafından 30 kadar çetenin kurulduğu yazılmaktadır. Bulgaristan'daki Müttefik Askerî Komisyonu Başkanı General Gontrekur, 21 Nisan 1920 tarihinde Bulgar Savunma makamlarına verdiği birer nota ile Doğu Orduları Genel Kumandanı'nın elinde Bulgarların Doğu Trakya'da Türklere yardım ettiklerine dair kesin deliler bulunduğunu bildirmekteydi.
Müttefik devletler, Cafer Tayyar'a yapılan yardımların önlenmesi için her türlü önlemi almaktaydı. Bunlara bir örnek olarak, Sofya'daki İngiliz diplomatik temsilcisi Herbert Dering'in, o sırada Dışişleri Bakanlığı'nı geçici olarak yönetmekte olan Dimitrov7a verdiği 21 Temmuz 1920 tarihli nota gösterilebilir. Bu notada Bulgar hükümetinin Cafer Tayyar'a yardım yapıp yapmadığı konusunun büyük bir dikkatle izlenmekte olduğu belirtilmekteydi. Ayrıca yapılmakta olan her türlü yardıma karşı Bulgar hüketinin elinden gelen her çeşit araçla engel olması gerektiği de açıkça belirtilmekteydi.
1920 Mayıs ayının sonlarına doğru Batı Trakya'daki Fransız işgal askerleri çekilmeğe başlamış ve onların yerine Doğu Trakya'yı almış olan Yunan askerleri yerleşmişti. Bunun üzerine bu bölgede Yunanistan ile Türkiye arasında savaş başladı. 1920 Haziran ayı sonlarında yenilgiye uğrayan Cafer Tayyar, saldıran Yunan ordusu tarafından esir edilerek Atina'ya götürüldü. Cafer Tayyar Paşa'nın yenik düşen askerleri ve halk, Yunan ordusundan kurtulmak için Bulgar sınırını geçti. Filibe'de yayınlanan Yug Gazetesi'nin açıkladığına göre, on bin kişilik piyade birliği ile bir topçu alayı bütün donatımı ile Kızılağaç bolgesindeki Kostantinova köyüne 1200 kişilik bir başka birlik te Kocamustafapaşa'dan ve Virantepe'den Bulgar topraklarına geçmişti. RABOTNİCESKİ VESTNİK Gazetesinin bildirdiğine göre de, sadece Yanbolu'ya 12000'i Cafer Tayyar ordusuna mensup askerle, 12000'i sivil Türk göçmüştü. Bunların bir çoğu Edirne bölgesindendi. Bu göçmenler arasında 200 memurla 700 subay bulunmaktaydı. Aralarında Kolordu Komutanı Muhiddin Bey, Karargah Komutanı Nazif Bey, 50. Tümen Komutanı Cemil Bey, 49. Tümen Komutanı Şükrü Bey, 55. Tümen Komutanı Alaaddin Bey, Kürşat Bey, Sami Dimitokal, Alaşık Bey, Hamdi Bey, Cemal Bey, Fethi Bey ve daha başka subaylar da vardı. Cafer Tayyar ordusunun subay ve erlerinden oluşan bir başka grup da Malko Tırnova'ya yerleşmişti. Subaylar arasında Sınır Alay Komutanı Sabri Bey ile, Pınarhisar, Vize ve Hayrabolu kaymakamları da bulunmaktaydı.
Cafer Tayyar kuvvetlerinin Bulgaristan sınırlarını geçişi Bulgaristan'da bulunan müttefik komutanlarını endişelendirmişti. İşgal komutanının emriyle Türk askerlerinin silahsızlandırılması için derhal bir komisyon oluşturuldu. Başkanı Fransız işgal kuvvetleri karargahından Albay Gotzman olan bu komisyon, İngiliz yüzbaşısı Baker, Yunan subayı Spatalis, Fransız üsteğmeni Raymount ve Yugoslav üsteğmeni Popoviç'ten kuruluydu. Çalışmalarını Yanbolu şehrinde yürüten bu müttefik komisyonu Cafer Tayyar ordusundan alınan silahların Anadolu'da çarpışan milli kurtuluş ordusuna gönderilmemesi için büyük bir titizlik göstermekteydi. Gotzman'ın raporundan anlaşıldığına göre, bu sıralarda türk ordusundan 385 subay, 3239 asker ile 22200 sivil yanlarında 1000 tefek, batarya sistemi Krupp yapımı olan 7,5 sm.lik 4 top, 4 top mermi sandığı ve bir ağır makinalı tüfek olduğu halde Bulgar sınırını geçmişti.
Bulgar Çiftçi Partisi Hükümeti, M. Kemal'in de söylediği gibi, Türk göçmenlerini misafirperverlikle karşıladı. Bu göçmenler Plevne, Vidin,Varna, Lom, Rusçuk, Razgrad, Gorno Paniçrevo ve Kazanlık gibi yerlere yerleştirildiler. Birçok Kemalist, yerleştikleri Kazanlık, Yeni Zağra, Filibe ve Sofya'da batı Trakya'ya sevketmek üzere çeteler hazırladı veya Anadolu'ya yardım gönderme faaliyetlerine katıldı. Bunların arasında Şekib Bey (Kesebir; Gelibolu milletvekili), Ekrem Bey ( Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Genel Kurul üyesi), Ekrem Bey (Demiray), Şevket Bey (Dingillioğlu), Ahırköylü Ahmed, Ali Seyfi (Tülümen). Rıdvan Bey (Ergüder), Muhsin Bey (Edirne Lisesi Tarih ve Coğrafya öğretmeni), İbrahim Zihni Bey, Şefik Bey (Bidcioğlu), Ali Galib Bey, Fuad Bey (Balkan), Şadi Bey, Tahsin Ergun vb. bulunmaktaydı. Bu Kemalistler arasında, 27,11,1921'de Bulgaristan'da Ankara hükümetinin temsilcisi olarak bulunan Cevad Abbas Bey (Gürer) de vardı.
Bulgar Hükümeti'nin Kemalist faaliyetlere ve Türk milli mücadelesine karşı tutumu, Başbakan Stanbolinski'nin 7 Nisan 1921 tarihinde Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada dile getirilmekteydi; bu konuşma şöyledir: "İdare bana her zaman ağır gelmiştir. Fakat durum bir ay önce büsbütün ağırlaştı. Çok güç dakikalar geçirdik. Sanki diplomatik bir savaş veriliyordu. Öyle şartlar doğdu ki siyasi, askeri ve mali komisyonlarla şiddetli mücadeleler yapmak gerekti. Bizim için bu güç çalışma ve çatışmalar nereden doğdu? Bunun dünya olayları içinde derin detayları ve ortalıkta belirli olan sebepleri vardır. Görünen sebeplerden bu ağır durumu meydana getirenler şunlardır: Kemal Paşa'nın Bulgaristan'da bazı temsilcileri vardır. Bu durum büyük sorunlar yaratmıştır. Müttefiklerin büyük kuvvetlerinin bulunduğu İstanbul'dan buraya Kemalist temsilciler gelmiştir. Bu şahıslara izin verilmiştir. Bunların neden geldikleri soruluyor. Size soruyorum hangi uluslarası anlaşma bizi onları kovmaya mecbur edilebilir? Onlar Yunanistan ile savaştalar. Bulgaristan'da az mı Rum var? Biz esir bir ülke mi yoksa bağımsız bir ülke miyiz? Biz Buraya gelmiş ve hiçbir kötülük yapmayan insanları kovabilir miyiz?".
Batı Trakya'nın Yunanistan'a verilmiş olması ve Bulgaristan'ın Akdeniz'e çıkıştan yoksun edilmesi, Batı Trakya'daki Bulgar ve Türk haklı tarafından Yunanistan'a karşı yapılan partizan savaşlarına ortak kuvvet sevkine yolaçmıştı. Mayıs 1920'de Karaağaç'da, Batı Trakya Bulgar ve Türk temsilcileri arasında bir görüşme yapıldı. Bu toplantıya katılanlar şunlardı: A. Popaleksov, Dr. K. Nencev, Yüzbaşı Boyaciev, P. Mutafov, Ksanti ile Gümülcine, Dedeağaç ve Kofluca'dan gelen başka Bulgarlarla. Cafer Tayyar Kurmayı ile bir Alay Komutanı, Drama'dan Fuad Bey, Ksanti'den Cemal Bey, Gümülcine'den Ali Galib Bey ile diğer bazı Türkler. Bu buluşmada Bulgar ve türk temsilcileri şu kararları almışlardı: 1- Birleşik Batı ve Doğu Trakya'nın muhtariyeti; 2 - Muhtar Trakya'nın resmi dili Bulgarca ve Türkçe olacaktır; 3 - Muhtar vilayetin yönetimi kesin olarak Türk ve Bulgar halkı tarafından belirlenecektir. Türkler ve Bulgarlar referandumla geçici bağımsız bir hükümet kuracaklardır; 4 - Yunan ordusuna ortak kuvvetlerle karşı konulacaktır; 5 - 20 Mayıs'ta Himitli ve Gümülcine'de halk temsilcileri geçici hükümeti seçmek üzere kongreye çağrılacaktır.
22 Mayıs 1920'de Batı Trakya Bulgar ve Türklerinin kongresi başladı. Bu kongreye birkaç yüz kişi katıldı. Kongreye Türkler taraından katılanlar şunlardı: Ali Fuad (300 kişilik çetesi), Karabekir (50 kişilik çetesi), Cemal Bey (60 kişilik çetesi), Necmeddin Bey (50-60 kişilik çetesi), Topal Kadir (40 kişilik çetesi), ve Cafer Tayyar ordusundan subaylar. Bulgarlar, işgal dolayısıyla bulundukları yerleri terketmek zorunda kaldıkları için kongreye daha az sayıda çeteci ile katılmışlardı. Bulgarlardan da şu kimseler katıldı: Dimo Nikolov, Dimitri Madkorov, Rusi Slavov, Vangel Georgiev, Dr. Nençev, Todor Hroynov ve bunların yanısıra 15-20 çeteci. Kongre, 27 Mayıs 1920'de Batı ihtilalci hükümetini seçti. Bu Batı Trakya hükümetine başta eski milletvekillerinden Peştere doğumlu Tevfik Bey olmak üzere 8 Türkle 3Bulgar girmişti. Bu Batı Trakya Hükümeti bir çağrı yaparak Türk ve Bulgar halkından Trakya halkına haklarının iadesi için mücadele etmelerini ve Yunan işgaline izin vermemelerini istedi. Edirne, Uzunköprü ve İpsala'da Trakya'ya geçerek Yunanlıların gelmesine karşı koymak üzere silahlı çeteler kuruldu. Bu çetelere birçok Batı Trakyalı katıldı. Bunların arasında önemli rol oynayan Akköprülü Ahmed Bey'in 114kişilik çetesinin içinde Bulgar, subaylarında Yüzbaşı Panev de bulunmaktaydı.
192-1922 yıllarında Anadolu'da milli kurtuluş savaşı yapılırken, Bulgar sınırında, Batı ve Doğu Trakya'da faaliyette bulunmak üzere bir çok Türk ve Bulgar çetesi kuruldu. Bunlardan biri 90'ı Türk, 30'u Bulgar olan 120 kişilik Kemalist ordusundan Yüzbaşı Abdürrezzak Bey tarafından Haskovo'da kurulmuş olan çete idi. Bundan başka, 200 Türk ve 200 Bulgardan oluşan İbrahim Çavuş'un 500 kişilik çetesi gibi çeteler de vardı. 1920 yılının başında 18 lider Filibe'de bir toplanlıya çağrıldı. Bu toplantıya katılanlar arasında şu kimseler de bulunmaktaydı: Dimitri Madkarov, Diko Yankov, Kosta Mitev, Georgi Kaloyanov, Rusi Slavov, Fuad Bey ve başkaları. Toplantıda Batı Trakya'nın kurtarılması için yapılması gereken ihtilal konusu görüşüldü. Toplantıda ihtilalci kuvvetler için bir genel karargah kuruldu. Bulgar liderlerinden T. Nikolov ve çetelerden K. Mitev ile birlikte bu karargaha iki Kemalist subay da katıldı.
Bundan sonra Batı Trakya'nın birçok bölgesinde faaliyete geçildi; istasyonlar, kışlalar ve stratejik önemi olan birçok yer tahrip edildi. Bulgaristan Çiftçi partisi Hükümeti, Anadolu'da M. Kemal Paşa'nın yönetiminde kurulmuş olan T.B.M.M. Hütümeti ile ilişkiler kurmak için büyük çaba harcamaktaydı. Türkiye ile Yunanistan arasındaki savaş sırasında Bulgar Çiftçi Hükümeti, daima Türklerin yanını tutmuş ve onları desketlemişti. Stanboliyski, Bulgaristan'ın yenilmiş olmasına rağmen, ülkesinin müttefikler tarafından Kemalist ihtilalcilere karşı bir üs olarak kullanılmasına izin vermemişti. M. Kemal, 20 Nisan 1920'de Bulgaristan Başbakanı Stamboliyski'ye de bir mektup yazmıştı. Ankara hükümetinin içinde bulunduğu güçlükler, savaş durumu ve Bulgar diplomatlarının dış ülkelerdeki kısıtlanmış faaliyetleri dolayısıyla bu mektup Bulgaristan Dışişleri Bakanlığı'na ancak 11 Ağustos 1920 tarihinde gelebildi. M. Kemal, bu mektubunda Osmanlı Parlamentosu'nun İstanbul'da toplantıda bulunduğu sırada, 16 Mart 1920'de İngilizlerin tecavüzüne uğradığını ve birçok milletvekilinin tutuklanarak sürüldüğünü, bunun üzerine T.B.M.M.'nin Anadolu'da toplandığını ve bu meclisin ülkesinin bugünkü ve gelecekteki durumunu belirleme yetkisini ele aldığını belirterek Stanboliyski'ye şunları yazmaktaydı:
"... Barış anlaşmasının hükümlerine tamamen aykırı olarak yapılan bu tecavüzün Büyük Millet Meclisi üyeleri tarafından şiddetle protesto edildiğini bildirmekle şeref duyarım. Bu durum Osmanlı milletinin barış konferansında alınan sonuçları tasvip etmediğini bir kere daha göstermiştir. Bütün ileri milletlerce kutsal bir yer olarak tanınan parlamento oturum sırasında tecavüze uğramıştır. Milletin temsilcileri, bütün parlamentonun şiddetli protestolarına rağmen İngiliz polisi tarafından suçlandılar. Senatörler, milletvekilleri, generaller ve yazarlar evlerinden alınarak kelepçelenip sürgüne yollandılar. Resmi ve özel daireler sadece daha kuvvetli olmanın üstünlüğüne dayanarak silah zoru ile işgal edildi. Bu saldırı ve bağımsızlığa karşı yapılmış olan bu tecavüz karşısında Osmanlı milletinin Ankara'da toplanan temsilcileri aralarından bir icra konseyi seçerek milletin yönetimini bunların eline verdi.... Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış olan milletin arzularını size ulaştırmaktan şeref duymaktayım: 1- İşgal altındaki İstanbul'dan yayınlanmış olan kanun ve fetvaların hiçbir değeri olmadığı gibi bunlar milletçe de hiçbir şekilde tasvip görmemektedir; 2- Osmanlı milleti vatanının savunması ve bağımsızlığı ve adil, şerefli bir barışın sağlanması için kararlı ve inanç içindedir. Millet, kendi adına bütün sorumluluğu almak ve gereğini yapma hakkını temsilcilerine vermiş bulunmaktadır; 3- Memlekette bulunan Hıristiyanlarla yabancıların memleketin savunması bakımından bir endişe içinde bulunmalarının gereği yoktur".
Bulgar Çiftçi partisi Başkanı ve Başbakan A. Stamboliyski hükümeti, 1920 yılının başlarında Türkiye'de bir diplomatik temsilcilik açmak için birkaç kez girişimde bulunmuştu. Ancak müttefik devletler, Bulgar hükümetinin bu isteğine sürekli olarak karşı koymuşlardı. Bu durum karşısında Fransız Hükümeti, Paris'teki Bulgar elçisi Savov aracılığıyla Bulgar hükümetine, Türkiye ile ilişkilerin tesisi konusu, barış antlaşmasında belirtildiği şekilde kalmak zorunda olduğunu müttefikleri ile yaptığı istişareler sonunda bildirdi.
Ankara'da T.B.M.M. kurulduktan sonra Stamboliyski, müttefiklerin etkisi altındaki İstanbul hükmeti ile Ankara'daki hükümet arasındaki farkı açıklıkla anlatmakta ve milletin yegane temsilcisinin Anadolu'daki hükümet olduğun görmekteydi. 1921 yılı başlangıcında, sadece ekonomik sorunlarla ilgilenmek üzere İsveç elçiliğinden ayrılan Bulgar diplomatik temsilciliği, daha bağımsız çalışmaya başlamıştı. Ancak bütün diplomatik sorunlar, aracı elçi tarafından çözülmekteydi. Bulgar Çiftçi Hükümeti, Mayıs 1921'de Ankara'ya gizlice Angel Grozkov, Çiftçi Partisi Meclis grubu temsilcisi Yüzbaşı Grigor Pisarev ve Paskal Ençev'den kurulu bir heyet gönderdi. Ancak, bu ziyaret müttefikler tarafından öğrenildi. Batı basını ile Balkan devletlerinden bazılarında bazı kesimlerince Bulgar Çiftçi Partisi'ne karşı sert hücumlara başlandı. Bunların başında İngiliz gazetesi Daily Telegraph gelmekteydi. Bu gazete, 16 Ağustos 1921 tarihli sayısında Türkiye'nin Bulgaristan'da yarı resmi, bir temsilcisinin bulunmasını anlamadığını yazmakta ve Grozkov'un Ankara'da bulunuşunu ele alarak sert hücumlarda bulunup aslında ağır olan Çiftçi Partisi'nin durumunu daha da ağırlaştırmaktaydı.
Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından ve Türkiye'nin tesliminden hemen sonra 1918 Kasım ayının ilk günlerinde İstanbul'da Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştu. Bu cemiyet, Doğu Trakya'nın Türkiye'nin sınırları içinde kalması gerektiğini savunuyordu. Daha sonra buna berzer bir cemiyet te Edirne'de kuruldu. Erzurum Kongresi'nden sonra, düşmana karşı direniş harekatının teşkilatlandırılması kararlaştırıldığı zaman Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti önemli rol öynadı. Bu cemiyetin faaliyetlerini yakından izleyen Mustafa Kemal, son derece büyük bir ileri görüşlülükle Türk milletinin Trakya'daki savaşının başarıya ulaşabilmesinin, Bulgar halkının anlayış ve işbirliğine bağlı olduğunu ifade ediyordu. Bu konuda M. Kemal'in 24/25 Ekim 1919 tarihinde Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yöneticilerinden Cafer Tayyar Paşa'ya gönderdiği direktifte şu noktalara değinilmekteydi:
"Bizim en önemli görevimiz vatanın parçalanmasını önlemek ve milletin bağımsızlığını korumaktır. Bu amacımıza ulaşmamıza engel olanlar Türkiye'nin düşmanı olan İngilizlerdi. Onlara kendi çıkarlarını düşünen Fransızları da eklemek gerekir. Biz bütün imkanlarınızla düşmana karşı savaşmak kararını almış bulunuyoruz. Bulgarların da, aynı düşmanlarla aynı şekilde durumları olduğunu zannetmekteyim. Bunu göz önünde tutarak onlara başarılar diliyor ve onları Yunanlılara karşı giriştikleri harekatta destekliyoruz. Bu durumda iki komşu ülke arasında uzun ömürlü bir iyi komşuluk ilişkisinin kurulması gerekir. İki ülke arasında istenilen bu ilişkinin sağlanması için bu tip özel bir deklarasyonun gelmesine gerek yoktur. Bu ilişkiler Cafer Tayyar gibi bir kardeşimiz vasıtası ile sağlanabilir". Mustafa Kemal, yazısının sonunda şunları belirtmekteydi: "Sizin dikkatinizi şu hususa çekmek isterim. Bulgarların Kolçarov Rusyası ile bağlantı meyilleri bizim gelecekteki çıkarlarımızla bağdaşmamaktadır. Bulgar dostlarımıza şahsi selamlarını iletin".
Bu sırada Türkiye ile yapılacak barış şartlarının görüşülmesi için müttefikler 19-26 Nisan 1920 tarihleri arasında San Remo'da toplandılar. Bu konferansta alınan kararlardan bir de Batı ve Doğu Trakya'nın Yunanistan'a verilmesiydi. Daha sonra Servr Antlaşması'nda maddeleştirilmiş olan bu öneri İngilizler tarafından dikte edilmişti. İngiltere bunu Balkanlarda kendi üssü durumunda bulunan Yunanistan'ı kuvvetlendirmek için yapıyordu. Bu karar Türk ve Bulgar halkı üzerine derin bir memnuniyetsizlik uyandırdı. Bulgaristan'ın Balkan Savaşı'ında kazandığı Batı Trakya, Neuilly Antlaşması ile Bugaristan'ın elinden alınarak müttefiklere bırakılmıştı. Burada bir müttefik idaresi kurulmuş ve başına da Fransız Generali Charpy getirilmişti. Bu durum Trakya'daki havayı son derece gerginleştirmişti. Durum her an kanlı çarpışmaların başlayabileceği bir hale gelmişti.
Bu durumdan kurtuluş yolu arayan Bulgarlar, milli kurtuluş ordusu kurmuş olan Cafer Tayyar Paşa ile ilişki kurarak partizan çeteler oluşturmaya başladılar. Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin ikinci kongresi 9-13 Nisan 1920 tarihleri arasında Edirne'de toplandı. Kongrede Yunanistan'ın Trakya'yı işgaline karşı yapılması gereken organizasyon tartışıldı. Kongre, Cafer Tayyar'ı bütün Trakya'nın Milli Komutanı olarak ilan etti. Edirne'deki kongreye Bulgar çetelerinden Abadçiev, birkaç arkadaşı ile katılmıştı. Bu çeteci ve arkadaşları Edirne'de bir ay kadar kaldılar. Onlara Edirne ve çevresindeki bazı birlikler ve bunların mevzileri gezdirildi.
M. Kemal Paşa, kongrenin tamamlanmasından önce kongre çalışmaları ve kararları konusunda haberdar edilmekteydi. Ayrıca ona bazı Bulgar liderleri ile varılan anlaşmalar da bildirilmekteydi. M. Kemal ,14-15 Mayıs 1920 tarihli telgrafında Trakya'daki yöneticilere: "Bulgarlarla işbirliği yolunda denemelerde bulunduğunuzu bildiriyorsunuz. Bu olumlu bir davranıştır" diye yazmaktaydı. Cafer Tayyar Paşa, komşu Bulgaristan halkının yardımı olmadan ciddi bir zaferden emin değildi. Cafer Tayyar, Mayıs ayının ilk günlerinde Dirne garnizonundan Yarbay Baha Bey ile birlikte Karaağaç'a giderek okul müfettişi Naçev ile buluşarak bir Bulgar-Türk işbirliği konusunda etraflı bir görüşme yaptı. Bu toplantıda şu konular ele alındı: 1- Türkler ile Bulgarlar arasında işbirliği; 2- Trakya'nın geleceğinin tayininde Türk ve Bulgar görüşlerinin tespiti; 3- Yunanistan Makedonya'sında Arnavutluk'taki harekatla bağlantılı bir harekatın meydana getirilmesi.
Cafer Tayyar, 10 Mayısta Bulgar sınırına gitti ve burada Sofya'dan özel surette gelmiş, olan bir Bulgar binbaşısı tarafından karşılandı. Burada Edirne'deki Bulgar Konsolosluğunun tercümanı vasıtasıyla konuşan Cafer Tayyar, Bulgarlarla yapmış olduğu bu temaslardan son derece memnun olduğunu bildirdi. 6 Haziran 1920'de de Edirne vilayeti sekreteri ve Cafer Tayyar'ın siyasi müşaviri Şekib Bey Sofya'ya geldi. Şekib Bey Bulgaristan'da bir yıldan fazla kaldı; bu süre içinde Bulgar Çiftçi Partisi hükümeti ile konuşarak, Bulgarlardan Alman tipi silahlarla dağ birlikleri için mermi istedi. Şekib Bey, bu arada bazı sorunları da ortaya koydu. Bunlardan biri Doğu Trakya hükümetinin Bulgaristan'dan serbestçe silah alması ve bunların itimat edilir kişiler tarafından gizlice Türkiye'ye sokulmasıydı. Bir diğeri de çetelere Doğu ve Batı Trakya sınırlarından serbest geçiş hakkının tanınmasıydı. Şekib Bey, Bulgar hükümetinden Trakya'nın bir Yunan istilasına karşı işbirliğinin sağlamlaştırılmasını da talep ediyordu.
Şekib Bey, bu arada Makedonyalı önderlerden Prof. Mihalçev ve Protogerov ile tanışarak işbirliği ve yardımlaşma sorunlarını görüştüğü gibi, Başbakan Stanbolinski'nin bazı yakınları ile de temas etti. Bu arada tanınmış bir şahıs olan Dr. Doçkov, Dışişleri Bakanlığına şahsi bir mektup yazarak Cafer Tayyar Bey'in muhtemel bir Sofya seyahatinde kendisi ile Bulgar hükümeti arasında, ordusuna iktisadi ve askerî yardım sağlanması konusunda görüşmeler yapılabilmesi için sondajda bulunmaktaydı.
Cafer tayyar, faaliyetleri sırasında Bulgar halkından da yardım gördü. Seferberlik ilan edildiği sırada Edirne'deki Türk halkı ile birlikte Batı Trakya'daki Bulgarlar da silah altına girmişti. 1 Nisan 1920 tarihli ve 38 numaralı ordu karargah bülteninde Bulgarlar ve Türkler tarafından 30 kadar çetenin kurulduğu yazılmaktadır. Bulgaristan'daki Müttefik Askerî Komisyonu Başkanı General Gontrekur, 21 Nisan 1920 tarihinde Bulgar Savunma makamlarına verdiği birer nota ile Doğu Orduları Genel Kumandanı'nın elinde Bulgarların Doğu Trakya'da Türklere yardım ettiklerine dair kesin deliler bulunduğunu bildirmekteydi.
Müttefik devletler, Cafer Tayyar'a yapılan yardımların önlenmesi için her türlü önlemi almaktaydı. Bunlara bir örnek olarak, Sofya'daki İngiliz diplomatik temsilcisi Herbert Dering'in, o sırada Dışişleri Bakanlığı'nı geçici olarak yönetmekte olan Dimitrov7a verdiği 21 Temmuz 1920 tarihli nota gösterilebilir. Bu notada Bulgar hükümetinin Cafer Tayyar'a yardım yapıp yapmadığı konusunun büyük bir dikkatle izlenmekte olduğu belirtilmekteydi. Ayrıca yapılmakta olan her türlü yardıma karşı Bulgar hüketinin elinden gelen her çeşit araçla engel olması gerektiği de açıkça belirtilmekteydi.
1920 Mayıs ayının sonlarına doğru Batı Trakya'daki Fransız işgal askerleri çekilmeğe başlamış ve onların yerine Doğu Trakya'yı almış olan Yunan askerleri yerleşmişti. Bunun üzerine bu bölgede Yunanistan ile Türkiye arasında savaş başladı. 1920 Haziran ayı sonlarında yenilgiye uğrayan Cafer Tayyar, saldıran Yunan ordusu tarafından esir edilerek Atina'ya götürüldü. Cafer Tayyar Paşa'nın yenik düşen askerleri ve halk, Yunan ordusundan kurtulmak için Bulgar sınırını geçti. Filibe'de yayınlanan Yug Gazetesi'nin açıkladığına göre, on bin kişilik piyade birliği ile bir topçu alayı bütün donatımı ile Kızılağaç bolgesindeki Kostantinova köyüne 1200 kişilik bir başka birlik te Kocamustafapaşa'dan ve Virantepe'den Bulgar topraklarına geçmişti. RABOTNİCESKİ VESTNİK Gazetesinin bildirdiğine göre de, sadece Yanbolu'ya 12000'i Cafer Tayyar ordusuna mensup askerle, 12000'i sivil Türk göçmüştü. Bunların bir çoğu Edirne bölgesindendi. Bu göçmenler arasında 200 memurla 700 subay bulunmaktaydı. Aralarında Kolordu Komutanı Muhiddin Bey, Karargah Komutanı Nazif Bey, 50. Tümen Komutanı Cemil Bey, 49. Tümen Komutanı Şükrü Bey, 55. Tümen Komutanı Alaaddin Bey, Kürşat Bey, Sami Dimitokal, Alaşık Bey, Hamdi Bey, Cemal Bey, Fethi Bey ve daha başka subaylar da vardı. Cafer Tayyar ordusunun subay ve erlerinden oluşan bir başka grup da Malko Tırnova'ya yerleşmişti. Subaylar arasında Sınır Alay Komutanı Sabri Bey ile, Pınarhisar, Vize ve Hayrabolu kaymakamları da bulunmaktaydı.
Cafer Tayyar kuvvetlerinin Bulgaristan sınırlarını geçişi Bulgaristan'da bulunan müttefik komutanlarını endişelendirmişti. İşgal komutanının emriyle Türk askerlerinin silahsızlandırılması için derhal bir komisyon oluşturuldu. Başkanı Fransız işgal kuvvetleri karargahından Albay Gotzman olan bu komisyon, İngiliz yüzbaşısı Baker, Yunan subayı Spatalis, Fransız üsteğmeni Raymount ve Yugoslav üsteğmeni Popoviç'ten kuruluydu. Çalışmalarını Yanbolu şehrinde yürüten bu müttefik komisyonu Cafer Tayyar ordusundan alınan silahların Anadolu'da çarpışan milli kurtuluş ordusuna gönderilmemesi için büyük bir titizlik göstermekteydi. Gotzman'ın raporundan anlaşıldığına göre, bu sıralarda türk ordusundan 385 subay, 3239 asker ile 22200 sivil yanlarında 1000 tefek, batarya sistemi Krupp yapımı olan 7,5 sm.lik 4 top, 4 top mermi sandığı ve bir ağır makinalı tüfek olduğu halde Bulgar sınırını geçmişti.
Bulgar Çiftçi Partisi Hükümeti, M. Kemal'in de söylediği gibi, Türk göçmenlerini misafirperverlikle karşıladı. Bu göçmenler Plevne, Vidin,Varna, Lom, Rusçuk, Razgrad, Gorno Paniçrevo ve Kazanlık gibi yerlere yerleştirildiler. Birçok Kemalist, yerleştikleri Kazanlık, Yeni Zağra, Filibe ve Sofya'da batı Trakya'ya sevketmek üzere çeteler hazırladı veya Anadolu'ya yardım gönderme faaliyetlerine katıldı. Bunların arasında Şekib Bey (Kesebir; Gelibolu milletvekili), Ekrem Bey ( Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Genel Kurul üyesi), Ekrem Bey (Demiray), Şevket Bey (Dingillioğlu), Ahırköylü Ahmed, Ali Seyfi (Tülümen). Rıdvan Bey (Ergüder), Muhsin Bey (Edirne Lisesi Tarih ve Coğrafya öğretmeni), İbrahim Zihni Bey, Şefik Bey (Bidcioğlu), Ali Galib Bey, Fuad Bey (Balkan), Şadi Bey, Tahsin Ergun vb. bulunmaktaydı. Bu Kemalistler arasında, 27,11,1921'de Bulgaristan'da Ankara hükümetinin temsilcisi olarak bulunan Cevad Abbas Bey (Gürer) de vardı.
Bulgar Hükümeti'nin Kemalist faaliyetlere ve Türk milli mücadelesine karşı tutumu, Başbakan Stanbolinski'nin 7 Nisan 1921 tarihinde Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada dile getirilmekteydi; bu konuşma şöyledir: "İdare bana her zaman ağır gelmiştir. Fakat durum bir ay önce büsbütün ağırlaştı. Çok güç dakikalar geçirdik. Sanki diplomatik bir savaş veriliyordu. Öyle şartlar doğdu ki siyasi, askeri ve mali komisyonlarla şiddetli mücadeleler yapmak gerekti. Bizim için bu güç çalışma ve çatışmalar nereden doğdu? Bunun dünya olayları içinde derin detayları ve ortalıkta belirli olan sebepleri vardır. Görünen sebeplerden bu ağır durumu meydana getirenler şunlardır: Kemal Paşa'nın Bulgaristan'da bazı temsilcileri vardır. Bu durum büyük sorunlar yaratmıştır. Müttefiklerin büyük kuvvetlerinin bulunduğu İstanbul'dan buraya Kemalist temsilciler gelmiştir. Bu şahıslara izin verilmiştir. Bunların neden geldikleri soruluyor. Size soruyorum hangi uluslarası anlaşma bizi onları kovmaya mecbur edilebilir? Onlar Yunanistan ile savaştalar. Bulgaristan'da az mı Rum var? Biz esir bir ülke mi yoksa bağımsız bir ülke miyiz? Biz Buraya gelmiş ve hiçbir kötülük yapmayan insanları kovabilir miyiz?".
Batı Trakya'nın Yunanistan'a verilmiş olması ve Bulgaristan'ın Akdeniz'e çıkıştan yoksun edilmesi, Batı Trakya'daki Bulgar ve Türk haklı tarafından Yunanistan'a karşı yapılan partizan savaşlarına ortak kuvvet sevkine yolaçmıştı. Mayıs 1920'de Karaağaç'da, Batı Trakya Bulgar ve Türk temsilcileri arasında bir görüşme yapıldı. Bu toplantıya katılanlar şunlardı: A. Popaleksov, Dr. K. Nencev, Yüzbaşı Boyaciev, P. Mutafov, Ksanti ile Gümülcine, Dedeağaç ve Kofluca'dan gelen başka Bulgarlarla. Cafer Tayyar Kurmayı ile bir Alay Komutanı, Drama'dan Fuad Bey, Ksanti'den Cemal Bey, Gümülcine'den Ali Galib Bey ile diğer bazı Türkler. Bu buluşmada Bulgar ve türk temsilcileri şu kararları almışlardı: 1- Birleşik Batı ve Doğu Trakya'nın muhtariyeti; 2 - Muhtar Trakya'nın resmi dili Bulgarca ve Türkçe olacaktır; 3 - Muhtar vilayetin yönetimi kesin olarak Türk ve Bulgar halkı tarafından belirlenecektir. Türkler ve Bulgarlar referandumla geçici bağımsız bir hükümet kuracaklardır; 4 - Yunan ordusuna ortak kuvvetlerle karşı konulacaktır; 5 - 20 Mayıs'ta Himitli ve Gümülcine'de halk temsilcileri geçici hükümeti seçmek üzere kongreye çağrılacaktır.
22 Mayıs 1920'de Batı Trakya Bulgar ve Türklerinin kongresi başladı. Bu kongreye birkaç yüz kişi katıldı. Kongreye Türkler taraından katılanlar şunlardı: Ali Fuad (300 kişilik çetesi), Karabekir (50 kişilik çetesi), Cemal Bey (60 kişilik çetesi), Necmeddin Bey (50-60 kişilik çetesi), Topal Kadir (40 kişilik çetesi), ve Cafer Tayyar ordusundan subaylar. Bulgarlar, işgal dolayısıyla bulundukları yerleri terketmek zorunda kaldıkları için kongreye daha az sayıda çeteci ile katılmışlardı. Bulgarlardan da şu kimseler katıldı: Dimo Nikolov, Dimitri Madkorov, Rusi Slavov, Vangel Georgiev, Dr. Nençev, Todor Hroynov ve bunların yanısıra 15-20 çeteci. Kongre, 27 Mayıs 1920'de Batı ihtilalci hükümetini seçti. Bu Batı Trakya hükümetine başta eski milletvekillerinden Peştere doğumlu Tevfik Bey olmak üzere 8 Türkle 3Bulgar girmişti. Bu Batı Trakya Hükümeti bir çağrı yaparak Türk ve Bulgar halkından Trakya halkına haklarının iadesi için mücadele etmelerini ve Yunan işgaline izin vermemelerini istedi. Edirne, Uzunköprü ve İpsala'da Trakya'ya geçerek Yunanlıların gelmesine karşı koymak üzere silahlı çeteler kuruldu. Bu çetelere birçok Batı Trakyalı katıldı. Bunların arasında önemli rol oynayan Akköprülü Ahmed Bey'in 114kişilik çetesinin içinde Bulgar, subaylarında Yüzbaşı Panev de bulunmaktaydı.
192-1922 yıllarında Anadolu'da milli kurtuluş savaşı yapılırken, Bulgar sınırında, Batı ve Doğu Trakya'da faaliyette bulunmak üzere bir çok Türk ve Bulgar çetesi kuruldu. Bunlardan biri 90'ı Türk, 30'u Bulgar olan 120 kişilik Kemalist ordusundan Yüzbaşı Abdürrezzak Bey tarafından Haskovo'da kurulmuş olan çete idi. Bundan başka, 200 Türk ve 200 Bulgardan oluşan İbrahim Çavuş'un 500 kişilik çetesi gibi çeteler de vardı. 1920 yılının başında 18 lider Filibe'de bir toplanlıya çağrıldı. Bu toplantıya katılanlar arasında şu kimseler de bulunmaktaydı: Dimitri Madkarov, Diko Yankov, Kosta Mitev, Georgi Kaloyanov, Rusi Slavov, Fuad Bey ve başkaları. Toplantıda Batı Trakya'nın kurtarılması için yapılması gereken ihtilal konusu görüşüldü. Toplantıda ihtilalci kuvvetler için bir genel karargah kuruldu. Bulgar liderlerinden T. Nikolov ve çetelerden K. Mitev ile birlikte bu karargaha iki Kemalist subay da katıldı.
Bundan sonra Batı Trakya'nın birçok bölgesinde faaliyete geçildi; istasyonlar, kışlalar ve stratejik önemi olan birçok yer tahrip edildi. Bulgaristan Çiftçi partisi Hükümeti, Anadolu'da M. Kemal Paşa'nın yönetiminde kurulmuş olan T.B.M.M. Hütümeti ile ilişkiler kurmak için büyük çaba harcamaktaydı. Türkiye ile Yunanistan arasındaki savaş sırasında Bulgar Çiftçi Hükümeti, daima Türklerin yanını tutmuş ve onları desketlemişti. Stanboliyski, Bulgaristan'ın yenilmiş olmasına rağmen, ülkesinin müttefikler tarafından Kemalist ihtilalcilere karşı bir üs olarak kullanılmasına izin vermemişti. M. Kemal, 20 Nisan 1920'de Bulgaristan Başbakanı Stamboliyski'ye de bir mektup yazmıştı. Ankara hükümetinin içinde bulunduğu güçlükler, savaş durumu ve Bulgar diplomatlarının dış ülkelerdeki kısıtlanmış faaliyetleri dolayısıyla bu mektup Bulgaristan Dışişleri Bakanlığı'na ancak 11 Ağustos 1920 tarihinde gelebildi. M. Kemal, bu mektubunda Osmanlı Parlamentosu'nun İstanbul'da toplantıda bulunduğu sırada, 16 Mart 1920'de İngilizlerin tecavüzüne uğradığını ve birçok milletvekilinin tutuklanarak sürüldüğünü, bunun üzerine T.B.M.M.'nin Anadolu'da toplandığını ve bu meclisin ülkesinin bugünkü ve gelecekteki durumunu belirleme yetkisini ele aldığını belirterek Stanboliyski'ye şunları yazmaktaydı:
"... Barış anlaşmasının hükümlerine tamamen aykırı olarak yapılan bu tecavüzün Büyük Millet Meclisi üyeleri tarafından şiddetle protesto edildiğini bildirmekle şeref duyarım. Bu durum Osmanlı milletinin barış konferansında alınan sonuçları tasvip etmediğini bir kere daha göstermiştir. Bütün ileri milletlerce kutsal bir yer olarak tanınan parlamento oturum sırasında tecavüze uğramıştır. Milletin temsilcileri, bütün parlamentonun şiddetli protestolarına rağmen İngiliz polisi tarafından suçlandılar. Senatörler, milletvekilleri, generaller ve yazarlar evlerinden alınarak kelepçelenip sürgüne yollandılar. Resmi ve özel daireler sadece daha kuvvetli olmanın üstünlüğüne dayanarak silah zoru ile işgal edildi. Bu saldırı ve bağımsızlığa karşı yapılmış olan bu tecavüz karşısında Osmanlı milletinin Ankara'da toplanan temsilcileri aralarından bir icra konseyi seçerek milletin yönetimini bunların eline verdi.... Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış olan milletin arzularını size ulaştırmaktan şeref duymaktayım: 1- İşgal altındaki İstanbul'dan yayınlanmış olan kanun ve fetvaların hiçbir değeri olmadığı gibi bunlar milletçe de hiçbir şekilde tasvip görmemektedir; 2- Osmanlı milleti vatanının savunması ve bağımsızlığı ve adil, şerefli bir barışın sağlanması için kararlı ve inanç içindedir. Millet, kendi adına bütün sorumluluğu almak ve gereğini yapma hakkını temsilcilerine vermiş bulunmaktadır; 3- Memlekette bulunan Hıristiyanlarla yabancıların memleketin savunması bakımından bir endişe içinde bulunmalarının gereği yoktur".
Bulgar Çiftçi partisi Başkanı ve Başbakan A. Stamboliyski hükümeti, 1920 yılının başlarında Türkiye'de bir diplomatik temsilcilik açmak için birkaç kez girişimde bulunmuştu. Ancak müttefik devletler, Bulgar hükümetinin bu isteğine sürekli olarak karşı koymuşlardı. Bu durum karşısında Fransız Hükümeti, Paris'teki Bulgar elçisi Savov aracılığıyla Bulgar hükümetine, Türkiye ile ilişkilerin tesisi konusu, barış antlaşmasında belirtildiği şekilde kalmak zorunda olduğunu müttefikleri ile yaptığı istişareler sonunda bildirdi.
Ankara'da T.B.M.M. kurulduktan sonra Stamboliyski, müttefiklerin etkisi altındaki İstanbul hükmeti ile Ankara'daki hükümet arasındaki farkı açıklıkla anlatmakta ve milletin yegane temsilcisinin Anadolu'daki hükümet olduğun görmekteydi. 1921 yılı başlangıcında, sadece ekonomik sorunlarla ilgilenmek üzere İsveç elçiliğinden ayrılan Bulgar diplomatik temsilciliği, daha bağımsız çalışmaya başlamıştı. Ancak bütün diplomatik sorunlar, aracı elçi tarafından çözülmekteydi. Bulgar Çiftçi Hükümeti, Mayıs 1921'de Ankara'ya gizlice Angel Grozkov, Çiftçi Partisi Meclis grubu temsilcisi Yüzbaşı Grigor Pisarev ve Paskal Ençev'den kurulu bir heyet gönderdi. Ancak, bu ziyaret müttefikler tarafından öğrenildi. Batı basını ile Balkan devletlerinden bazılarında bazı kesimlerince Bulgar Çiftçi Partisi'ne karşı sert hücumlara başlandı. Bunların başında İngiliz gazetesi Daily Telegraph gelmekteydi. Bu gazete, 16 Ağustos 1921 tarihli sayısında Türkiye'nin Bulgaristan'da yarı resmi, bir temsilcisinin bulunmasını anlamadığını yazmakta ve Grozkov'un Ankara'da bulunuşunu ele alarak sert hücumlarda bulunup aslında ağır olan Çiftçi Partisi'nin durumunu daha da ağırlaştırmaktaydı.
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!
çelik kapı çeyiz
çelik kapı çeyiz
Re: Bulgaristan'ın Bağımsızlığı
Gazete, Grozkov'un Ankara ziyaretinin ayrıntılarını öğrenmek üzere Albay Repington adlı bir özel muhabirini Sofya'ya gönderdi. Repington, Sofya'da, Grazkov'un ve Çiftçi Partisi hükümetinin durumunu anlamak için çeşitli sınıflardan insanlarla temas etti. Repington, daha sonra Daily Telegraph'de "Bulgar Meselesi" adı altında bir seri yazı yayımladı. Bu makalelerin birinde "İthamlar ve Cevaplar" başlığı altında şunları yazmaktaydı: "Grozkov, Bulgaristan'a döndükten sonra Stamboliyski'ye bilgi verdi... Başbakan Stamboliyski ondan Kemal'in gelecekte düşündükleri ve stratejisi hakkında bilgi aldı. Bulgar başbakanı, bu seyahati benden saklamadı. Sadece bunun resmi bir gezi olmayıp iktisadî olduğunu tütün ve yiyecek satımı konusunda bir anlaşmaya varılması için yapıldığını söyledi".
Repington, bununla da yetinmeyerek Çar Boris ile de ilişki kurdu. Çar da bunları teyid etti. Grazkov'un Ankara'yı ziyaretini başka Balkan devletlerinin basını da eleştirir bir şekilde yorumladı. Örnek olarak Romanya basınından iki gazete, Grozkov'un seyahatini Bulgar siyasetinin bir oryantasyonu olarak yorumluyor ve bu yönelişin maksadının da anlaşmaları yıkmak olduğunu yazıyordu. Bulgaristan'da da, Grozkov'un Ankara'ya gidişi Çiftçi Partisi muhalifleri tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Bulgar Meclis'inde Demokrat Parti'nin Başkanı A. Malinov, şunları söylemekteydi: "Ben şunu soruyorum: Bulgaristan iktisaden çökmüş, maddeten ve manen yorulmuş durumdayken ne gibi bir imkana sahiptir ki, Kemal Paşa'nın davası gibi bir davaya angaje olmaktadır".
Radikal Parti Başkanı Stoyan Kosturkov da şöyle demekteydi: "Biz sadece komşularımızın değil onları savunan büyük devletlerin de hiddetlerini üzerimize çektik". Bulgar sosyalistlerinin yayın organı olan Narod Gazetesi de Grozkov'un gezisini ele alarak " Bir manyağın Anadolu gezisi" deyimlerini kullanarak onun Kemalistlerle bağlantı kurma çabalarına hücum etmekteydi. Çiftçi Partisi'ni savunan ve Grozkov ile arkadaşlarının seyahatini tasvip eden tek parti Bulgar Komünist Partisi idi. Partinin meclis üyesi Atanasov, Grozkov'a yapılan hücumları ele alarak şöyle demekteydi: "Ben, arkadaş Grozkov'un Mustafa Kemal ile görüştüğünü bilmiyorum. Ama eğer görüşmüşse o bahtiyardır. O açıkça arkasında bir Sovyet Rusya'nın bulunduğunu belirtmektedir. Avrupa kapitalizmi Sovyetleri ne kadar çok yıkmak isterlerdi. Fakat sonunda onunla bağlar kurmak zorunda kaldılar. Bulgar halkı, Bulgar hükümeti de durumunu Mustafa Kemal'in getirdiği seviyeye getirebilseydi ne derece bahtiyar olurdu...".
Grozkov7un Ankara seyahati hakkında M. Kemal'den ve Türk milletinin istiklal savaşından büyük bir sempati ile söz eden Nova Vreme Gazetesi ise, Anadolu cephesinde başlığı altında şu bilgileri vermekteydi: "Bir süre önce Anadolu'nun kalbi Ankara'dan dönmüş olan tanınmış bir Bulgar ile karşılaşmak imkanını elde ettik. Bu kimseye cepheye gitmek ve bütün askerî bölgeleri dolaşmak imkanı sağlamıştır. Bu kimsenin ifade ettiğine göre Türk ordusu son derece iyi eğitilmiş, morali yüksek ve fakat teknik araçlardan mahrum bulunmaktadır. Mustafa Kelam, milli bir gurur olmuştur. O adeta bir Tanrı durumuna gelmiştir. Meclise gelişinde coşkun bir tezahüratla karşılanmaktadır...".
Aslında Grozkov ve Pisarev, Ankara'ya Ticaret Bakanlığı tarafından yünlü kumaş pazarını incelemek üzere gönderilmişti. Bulgar Başvekili de Grozkov'dan, Bulgaristan ve Türkiye'nin ilerdeki gelişmesini göz önüne alarak M. Kemal ile sağlam bir anlaşma yapmasını istemişti. Ayrıca Bulgaristan, yaptığı yardımlara karşılık M. Kemal'den ileride yapılacak barış görüşmelerinde Türkiye'nin batı komşusu olarak Yunanistan yerine Bulgaristan'ı tercih etmesini istiyordu. Yüzbaşı Pisarev'in görevi ise ordunun durumunu ve Anglo-Fransız ve İtalyan- Yunan askerlerine karşı partizan hareketlerini incelemekti. Ankara'da Grozkov, M. Kemal Paşa ile, Pisarev ise İsmet Paşa ile sürekli temas halindeydi. Sofya ile devamlı ilişki halinde bulunabilmesi için Pisarev, askerî şifreden yararlanmaktaydı ve M. Kemal, bu haberleşmenin sağlanabilmesi için Edirne'de yardımcı bir telsiz istasyonunun kurulması emrini vermişti.
Bulgar heyeti, M. Kemal ve İsmet Paşalarla birlikte Ankara, Eskişehir, İnebolu, Kastamonu, Kütahya, Antalya, Sivas vb. cepheleri dolaştılar. Bulgar heyetinin Ankara'yı ziyareti, Ankara Hükümeti ile Bulgar Başbakanı arasında varılmış bir anlaşmanın sonucu olarak yapılmıştı. Temas ve konuşmalar her iki hükümetin adına yürütülmekteydi.
Grozkov ve arkadaşlarının Ankara'ya yaptıkları bu ziyaret Bulgar Çiftçi Partisi hükümetini, müttefik devletler karşısında güç duruma soktu. Bundan sonra müttefikler birçok olayda Bulgar hükümetinin işlerine açıkça karşımaya başladılar. Bütün bunlara rağmen Stanboliyski Hükümeti, Türkiye'nin Sofya'da resmi bir temsilcilik açmasına izin verdi. 27 Şubat 1921'de M. Kemal'in yakın arkadaşlarından ve güvendiği kişilerden biri olan Cevad Abbas Bey, Çiftçi Partisi hükümetinin ileri gelenleri ile daimi ilişki halinde oldu. Al. Botev, P. Yanev, R. Daskolov, A. Groskov, K. Malev gibi kişilerle yakın ilişki kuran Cevad Abbas Bey, Bulgaristan'dan Türk Milletinin kurtuluş savaşı için destek sağlanmasını organize etti. Bulgar hükümetinin o tarihlerdeki milletlerarası durumu dolayısıyla Cevad Abbas Bey'in faaliyetleri müttefiklerden saklanamadı. Müttefik devletler, Çiftçi Hükümetine büyük bir baskı yaparak Cevad Abbas Bey'in derhal Bulgaristan'dan çıkarılmasını istedikleri gibi, Bulgar hükümetini Neuilly Antlaşması'na aykırı hareket etmekle de suçladılar. Buna rağmen Stanboliyski, Türk milli mücadelesine karşı tutumunu değiştirmedi.
26 Ekim 1922'de Parlamentoda verdiği büyük nutukta Stanboliyski, Türk milletinin kurtuluş savaşı üzerinde durarak şunları söylemekteydi: "Türk milletinin giriştiği hareketi büyük önder Mustafa Kemal Paşa'nın şahsında tanımak gereklidir. Sevr Antlaşması'nın üzerinde yapılacak tadilat diğer antlaşmaların da tadilini gerektirecektir. Sabır. Şimdi bizim komşumuz olan Türkiye ile ilişkilerimiz sadece iyi ve dostane olabilir. Ortak çıkarlarımız bizleri barış içinde yaşamaya zorlamaktadır".
Birçok diplomatik yazışma ve notalardan anlaşıldığına göre Bulgaristan çeşitli yollardan Anadolu'daki Kemalistlere silah sağlamaktaydı. 30 Haziran 1920'de Bulgaristan'daki müttefik ordularının Genel Komutanı, Bulgaristan Dışişleri Bakanlığına verdiği bir notada şunları ileri sürmekteydi: "Türk bandralı üç geminin Burgaz limanına kömür almak üzere geldiklerini öğrenmiş bulunmaktayım. 16.6.1920'de gelmiş olan bu gemilere 19.6.1920 gecesi askerlerin refakatinde bulunan dört arabanın kışla ile gemiler arasında üç sefer yaptığı bildirilmektedir. Bu arabalarda bulunlar, gemilere boşaltıldıktan sonra bunlar kömür yüklemeden hareket etmişlerdir. Gemilerin Burgaz'da bulunduğu sırada bunlardan birinin komutanı bir Bulgar askeri tarafından, Bulgar komutanlığına ziyarete davet edilmiştir. Bu faktörleri göz önünde tutarak Türk Milliyetçileri ile yapılan silah ticareti konusunda Bulgar Hükümetinin sorumluluğuna dikkatinizi çekmekten şeref duymaktayım".
26 Temmuz 1921 tarihinde İtalyan bandıralı Leopolis vapuru, müttefikler tarafından Bulgar ordusunu silahsızlandırmak maksadıyla Burgaz limanına gelmiş ve bu gemiye toplanan ve denize atılacak olan bir vagon makineli tüfek yüklenmiş ve gemi İstanbul'a hareket etmişti. Bu konuda, Burgaz Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni'nde Burgaz yükü arasında 4000 kg. silah bulunduğu belirtilmektedir. Aynı bültende belirtildiğine göre, İstanbul'a sefer yapmakta olan Aventino adlı İtalyan bandıralı bir başka gemi de, Burgaz limanından yüklediği yiyecek maddesi ve bunlar arasında 24,474 kg. mermi götürmüştü. Yine aynı bültenden, Şubat 1922'de İstanbul seferini yapmakta olan İtalyan bandıralı Karniolya adlı gemi, diğer yüklerinin arasında 1.671.863 kg. demir ve bronz malzeme ile bir parti kapsül götürdüğü anlaşılmaktadır. 2 Mart 1922'de de yine İstanbul seferini yapan "Palcki" adlı İtalyan gemisi, başka yüklerinin arasında 643 kg. askeri malzeme taşımıştı.
Bu arada Yunan Ordusu tarafından silah altına alınan Gümülcine, Kısanti, Dedeağaç, Kostur, Voden ve Batı Trakya ile Makedonya'nın başka bölgelerinden Bulgarlar, Yunan ordusundan kaçarak Türk milliyetçilerine sığınmış ve onlarla birlikte Yunanlılara karşı savaşmışlardı. İstanbul'da yayınlanan Rumca NEOLOGOS Gazetesinin 17 Mayıs 1921 tarihli nüshasında belirtildiğine göre, Yunan ordusuna alınmış 2,500 Bulgar askeri, İzmir yakınlarında Balçova'da isyan ederek silahlarıyla birlikte kaçmışlardı. Makedonya'da da bazı Bulgarlar, Yunan ordusuna alınıp Türk cephesine gönderilmemek için kaçıp ormanlara saklanmaktaydı. Bu arada Makedonya İhtilal Teşkilatı'nın Yunan ordusundaki Bulgarlara dağırmış oldukları bir beyannamede şöyle denilmektedir: "Türk milletlerinin büyük savaşı bizi yardıma ve ortak davranışlara çağırmaktadır. Yunan ordusundan kaçan veya esir düşen Bulgarlar, Türk ordusunda kardeşçe bir davranış görmektedirler. Size müşterek vatan, milli ve şahsi menfaatlerimiz adına seslenmekteyiz. Sizlerin, Bulgar halkının hakiki dostu olan Türk askerlerine katılmanız gerekmektedir. Siz onların arasında bir kardeş şefkati bulacaksınız".
Bulgar kamuoyu ve özellikle bulgar Komünist Partisi, Milli Mücadele'yi desteklemekteydi. İzmir'in 15,5,1919'da Yunan askerleri tarafından işgalinden sonra, işçilerin gazetesi olan RABOTNİÇESKİ VESTNİK Gazetesinde yayımlanan özel bir makalede, bu istilanın, Türk ve Yunan askerleri arasındaki çarpışmanın çok kanlı olduğu belirtilmekte, Küçük Asya'da olanların emperyalist dünyanın gerçekleri konusunda en büyük delil olduğu ileri sürülmekteydi. Yine aynı gazetede, müttefiklerin İtalya'6a San Remo'da, Türkiye ile yapılacak antlaşmanın esaslarını tespit etmek üzere bir araya gelişleri üzerine, Genel Yayın Müdürü Hr. Kabakçiyev tarafından "Türkiye'nin parçalanması" adı altında bir makale yayımlanmıştı. Kabakçiyev, makalesinde, batılı kapitalist ülkelerin Türkiye ile bir barış antlaşması hazırladıklarını belirterek şöyle demekteydi: "Bu anlaşmaya Türkiye, haklar sahibi bir devlet olarak değil, bir hedef olarak katılmaktadır. Batılı devletler bu anlaşmalarını Türkiyesiz olarak Türkiye'ye karşı yapmaktadırlar... Batılı kapitalistler aralarında Türkiye'nin bölünüşünü hazırlamaktadırlar".
1921 yazında Yunan ordusu, Anadolu'yu savunmakta olan Türk ordusunu vurmak için genel bir saldırıya geçmişti. Bu münasebetle RABOTNİÇESKİ VESTNİK, "Karşı ihtilalin seferinden önce" başlıklı yazısında özetle şöyle demekteydi: "Emperyalist savaş yeni ve ölmeyen bir şekilde Ön Asya'da sürdürülüyor. İngiliz emperyalistleri Anadolu'da 200.000 kişi ile bulunan Yunan ordusunu desteklemektedir. Aralarındaki menfaat ayrılıklarına bakmadan İngiliz ve Fransız emperyalistleri açıkça Yunanistan'ın giriştiği kanlı savaşa karışmaktadır. Bu hareketin bütün amacı Türk milletinin milli kurtuluş savaşını kanla boğmaktır".
4-7 Haziran 1922'de Sofya'da toplanan dördüncü komünist kongresinde de Türk-Yunan Savaşı eleştirilmiş ve Hr. Kabakçiyev bu konudaki raporunda şu noktalara değinmişti: "Yunanistan, Ön Asya'daki savaşa İngiliz emperyalistleri tarafından sürülmüştür. Yunan burjuvası, bu savaşta yeni topraklar ilhak etmeyi ummaktaydı. Ancak savaş Yunan halkına ağır kayıplar ve korkunç ekonomik ve maddî zorluklar getirmiştir". Yazıda önce İngiltere ile Almanya'nın çıkarlarının rol oynadığı, şimdi ise İngiltere ile Fransa'nın çıkarlarının çatıştığı belirtilmekte ve: "Anadolu'da Türkiye ile Yunanistan arasındaki savaş aslında bu devletlerle yapılmamaktadır. İngiltere İstanbul'u işgal ettikten sonra Yunanistan aracılığıyla Ege'yi kendi kalesi haline getirmeyi arzulamaktadır".
Ağustos-Eylül 1922'de Türk orduları Yunan kuvvetlerine son ve kesin darbeyi indirerek, Anadolu'yu tümüyle düşman askerinden temizlediler. Türk ordusunun bu zaferi sadece Türkiye'de değil birçok doğu ülkesinde de sevinç uyandırmıştı. RABOTNİÇESKİ VESTNİK Gazetesi Versaillers Antlaşması ve Yunan yenilgisi başlıklı yazısında şunları yazmaktaydı: " Yunan ordusunun Türkler tarafından mağlubiyeti, İngiltere'nin yenilgisi demektir... Ön Asya'nın şimdi sahibi Mustafa Kemal Paşa'dır. Onun hükümeti, komünist değildir. O batılı haydutlara karşı halk kitlelerinin direnişini gerçekleştirmiştir. Son Türk zaferi, Doğu'da hareketleri çabuklaştıracaktır".
Türk milletinin kazandığı zafer, Bulgar Çiftçi Hükümetince ve öncelikle Başbakan A. Stamboliyski tarafından gururla karşılandı. Bulgar Başbakanı bu konuda şunları söylemekteydi: "Türkiye'nin Avrupa ülkelerine yapmış olduğu büyük hizmetin onun büyük önderi Mustafa Kemal Paşa'nın sayesinde olduğunu kabul etmek gerekir. Onun gayretleri sonucunda Türk sorununun yeniden görüşülmek üzere ortaya konulduğunu görmekteyiz. Türk zaferinden önce bunu kimse düşünmemişti. Sevr Antlaşması'nın revizyonu ile birlikte diğer bütün antlaşmalar da revizyona tabi tutulacaktır"
Bulgar Başbakanı Stamboliyski, 1922 yılının sonlarında Çiftçi Partisine mensup tüccar S. Pokaniçarov ile B. Açkov'u Türkiye'nin Sofya'daki temsilcisi Cevad Abbas Bey ile Ankara'ya gönderdi. Pokaniçarov, M. Kemal ile karşılaşmasını anılarında şöyle anlatmaktadır: "Stamboliyski, bana Kemal Paşa ile karşılaşmamda şahsen bildirmem için bazı sorunları not ettirdi. Paşa'ya, Bulgar hükümetinin iki memleket arasında iyi ilişkilerin tesisi konusunda samimi isteklerini bildirecektim".
Pokaniçarov'un M. Kemal ile karşılaşması son derece samimi bir hava içinde olmuştu. Bu konuda intibalarını anlatan B. Açkov şunları söylemekteydi: "Mustafa Kemal, yakından tanıdığı Bulgar milletine karşı samimi sempati besliyor. O, Bulgarların kurtuluş savaşından önce ve sonra yaptıkları savaşlardan örnekler vererek halkımızın meziyetlerinden bahsediyor ve onlara kıymet verdiğini anlatıyordu... Paşa, Türk ve Bulgar milletleri arasında tartışmalı konuların bulunmadığını, bunun aksine iki millet arasında karşılıklı sempatilerin bulunduğunu söyledi".
Repington, bununla da yetinmeyerek Çar Boris ile de ilişki kurdu. Çar da bunları teyid etti. Grazkov'un Ankara'yı ziyaretini başka Balkan devletlerinin basını da eleştirir bir şekilde yorumladı. Örnek olarak Romanya basınından iki gazete, Grozkov'un seyahatini Bulgar siyasetinin bir oryantasyonu olarak yorumluyor ve bu yönelişin maksadının da anlaşmaları yıkmak olduğunu yazıyordu. Bulgaristan'da da, Grozkov'un Ankara'ya gidişi Çiftçi Partisi muhalifleri tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Bulgar Meclis'inde Demokrat Parti'nin Başkanı A. Malinov, şunları söylemekteydi: "Ben şunu soruyorum: Bulgaristan iktisaden çökmüş, maddeten ve manen yorulmuş durumdayken ne gibi bir imkana sahiptir ki, Kemal Paşa'nın davası gibi bir davaya angaje olmaktadır".
Radikal Parti Başkanı Stoyan Kosturkov da şöyle demekteydi: "Biz sadece komşularımızın değil onları savunan büyük devletlerin de hiddetlerini üzerimize çektik". Bulgar sosyalistlerinin yayın organı olan Narod Gazetesi de Grozkov'un gezisini ele alarak " Bir manyağın Anadolu gezisi" deyimlerini kullanarak onun Kemalistlerle bağlantı kurma çabalarına hücum etmekteydi. Çiftçi Partisi'ni savunan ve Grozkov ile arkadaşlarının seyahatini tasvip eden tek parti Bulgar Komünist Partisi idi. Partinin meclis üyesi Atanasov, Grozkov'a yapılan hücumları ele alarak şöyle demekteydi: "Ben, arkadaş Grozkov'un Mustafa Kemal ile görüştüğünü bilmiyorum. Ama eğer görüşmüşse o bahtiyardır. O açıkça arkasında bir Sovyet Rusya'nın bulunduğunu belirtmektedir. Avrupa kapitalizmi Sovyetleri ne kadar çok yıkmak isterlerdi. Fakat sonunda onunla bağlar kurmak zorunda kaldılar. Bulgar halkı, Bulgar hükümeti de durumunu Mustafa Kemal'in getirdiği seviyeye getirebilseydi ne derece bahtiyar olurdu...".
Grozkov7un Ankara seyahati hakkında M. Kemal'den ve Türk milletinin istiklal savaşından büyük bir sempati ile söz eden Nova Vreme Gazetesi ise, Anadolu cephesinde başlığı altında şu bilgileri vermekteydi: "Bir süre önce Anadolu'nun kalbi Ankara'dan dönmüş olan tanınmış bir Bulgar ile karşılaşmak imkanını elde ettik. Bu kimseye cepheye gitmek ve bütün askerî bölgeleri dolaşmak imkanı sağlamıştır. Bu kimsenin ifade ettiğine göre Türk ordusu son derece iyi eğitilmiş, morali yüksek ve fakat teknik araçlardan mahrum bulunmaktadır. Mustafa Kelam, milli bir gurur olmuştur. O adeta bir Tanrı durumuna gelmiştir. Meclise gelişinde coşkun bir tezahüratla karşılanmaktadır...".
Aslında Grozkov ve Pisarev, Ankara'ya Ticaret Bakanlığı tarafından yünlü kumaş pazarını incelemek üzere gönderilmişti. Bulgar Başvekili de Grozkov'dan, Bulgaristan ve Türkiye'nin ilerdeki gelişmesini göz önüne alarak M. Kemal ile sağlam bir anlaşma yapmasını istemişti. Ayrıca Bulgaristan, yaptığı yardımlara karşılık M. Kemal'den ileride yapılacak barış görüşmelerinde Türkiye'nin batı komşusu olarak Yunanistan yerine Bulgaristan'ı tercih etmesini istiyordu. Yüzbaşı Pisarev'in görevi ise ordunun durumunu ve Anglo-Fransız ve İtalyan- Yunan askerlerine karşı partizan hareketlerini incelemekti. Ankara'da Grozkov, M. Kemal Paşa ile, Pisarev ise İsmet Paşa ile sürekli temas halindeydi. Sofya ile devamlı ilişki halinde bulunabilmesi için Pisarev, askerî şifreden yararlanmaktaydı ve M. Kemal, bu haberleşmenin sağlanabilmesi için Edirne'de yardımcı bir telsiz istasyonunun kurulması emrini vermişti.
Bulgar heyeti, M. Kemal ve İsmet Paşalarla birlikte Ankara, Eskişehir, İnebolu, Kastamonu, Kütahya, Antalya, Sivas vb. cepheleri dolaştılar. Bulgar heyetinin Ankara'yı ziyareti, Ankara Hükümeti ile Bulgar Başbakanı arasında varılmış bir anlaşmanın sonucu olarak yapılmıştı. Temas ve konuşmalar her iki hükümetin adına yürütülmekteydi.
Grozkov ve arkadaşlarının Ankara'ya yaptıkları bu ziyaret Bulgar Çiftçi Partisi hükümetini, müttefik devletler karşısında güç duruma soktu. Bundan sonra müttefikler birçok olayda Bulgar hükümetinin işlerine açıkça karşımaya başladılar. Bütün bunlara rağmen Stanboliyski Hükümeti, Türkiye'nin Sofya'da resmi bir temsilcilik açmasına izin verdi. 27 Şubat 1921'de M. Kemal'in yakın arkadaşlarından ve güvendiği kişilerden biri olan Cevad Abbas Bey, Çiftçi Partisi hükümetinin ileri gelenleri ile daimi ilişki halinde oldu. Al. Botev, P. Yanev, R. Daskolov, A. Groskov, K. Malev gibi kişilerle yakın ilişki kuran Cevad Abbas Bey, Bulgaristan'dan Türk Milletinin kurtuluş savaşı için destek sağlanmasını organize etti. Bulgar hükümetinin o tarihlerdeki milletlerarası durumu dolayısıyla Cevad Abbas Bey'in faaliyetleri müttefiklerden saklanamadı. Müttefik devletler, Çiftçi Hükümetine büyük bir baskı yaparak Cevad Abbas Bey'in derhal Bulgaristan'dan çıkarılmasını istedikleri gibi, Bulgar hükümetini Neuilly Antlaşması'na aykırı hareket etmekle de suçladılar. Buna rağmen Stanboliyski, Türk milli mücadelesine karşı tutumunu değiştirmedi.
26 Ekim 1922'de Parlamentoda verdiği büyük nutukta Stanboliyski, Türk milletinin kurtuluş savaşı üzerinde durarak şunları söylemekteydi: "Türk milletinin giriştiği hareketi büyük önder Mustafa Kemal Paşa'nın şahsında tanımak gereklidir. Sevr Antlaşması'nın üzerinde yapılacak tadilat diğer antlaşmaların da tadilini gerektirecektir. Sabır. Şimdi bizim komşumuz olan Türkiye ile ilişkilerimiz sadece iyi ve dostane olabilir. Ortak çıkarlarımız bizleri barış içinde yaşamaya zorlamaktadır".
Birçok diplomatik yazışma ve notalardan anlaşıldığına göre Bulgaristan çeşitli yollardan Anadolu'daki Kemalistlere silah sağlamaktaydı. 30 Haziran 1920'de Bulgaristan'daki müttefik ordularının Genel Komutanı, Bulgaristan Dışişleri Bakanlığına verdiği bir notada şunları ileri sürmekteydi: "Türk bandralı üç geminin Burgaz limanına kömür almak üzere geldiklerini öğrenmiş bulunmaktayım. 16.6.1920'de gelmiş olan bu gemilere 19.6.1920 gecesi askerlerin refakatinde bulunan dört arabanın kışla ile gemiler arasında üç sefer yaptığı bildirilmektedir. Bu arabalarda bulunlar, gemilere boşaltıldıktan sonra bunlar kömür yüklemeden hareket etmişlerdir. Gemilerin Burgaz'da bulunduğu sırada bunlardan birinin komutanı bir Bulgar askeri tarafından, Bulgar komutanlığına ziyarete davet edilmiştir. Bu faktörleri göz önünde tutarak Türk Milliyetçileri ile yapılan silah ticareti konusunda Bulgar Hükümetinin sorumluluğuna dikkatinizi çekmekten şeref duymaktayım".
26 Temmuz 1921 tarihinde İtalyan bandıralı Leopolis vapuru, müttefikler tarafından Bulgar ordusunu silahsızlandırmak maksadıyla Burgaz limanına gelmiş ve bu gemiye toplanan ve denize atılacak olan bir vagon makineli tüfek yüklenmiş ve gemi İstanbul'a hareket etmişti. Bu konuda, Burgaz Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni'nde Burgaz yükü arasında 4000 kg. silah bulunduğu belirtilmektedir. Aynı bültende belirtildiğine göre, İstanbul'a sefer yapmakta olan Aventino adlı İtalyan bandıralı bir başka gemi de, Burgaz limanından yüklediği yiyecek maddesi ve bunlar arasında 24,474 kg. mermi götürmüştü. Yine aynı bültenden, Şubat 1922'de İstanbul seferini yapmakta olan İtalyan bandıralı Karniolya adlı gemi, diğer yüklerinin arasında 1.671.863 kg. demir ve bronz malzeme ile bir parti kapsül götürdüğü anlaşılmaktadır. 2 Mart 1922'de de yine İstanbul seferini yapan "Palcki" adlı İtalyan gemisi, başka yüklerinin arasında 643 kg. askeri malzeme taşımıştı.
Bu arada Yunan Ordusu tarafından silah altına alınan Gümülcine, Kısanti, Dedeağaç, Kostur, Voden ve Batı Trakya ile Makedonya'nın başka bölgelerinden Bulgarlar, Yunan ordusundan kaçarak Türk milliyetçilerine sığınmış ve onlarla birlikte Yunanlılara karşı savaşmışlardı. İstanbul'da yayınlanan Rumca NEOLOGOS Gazetesinin 17 Mayıs 1921 tarihli nüshasında belirtildiğine göre, Yunan ordusuna alınmış 2,500 Bulgar askeri, İzmir yakınlarında Balçova'da isyan ederek silahlarıyla birlikte kaçmışlardı. Makedonya'da da bazı Bulgarlar, Yunan ordusuna alınıp Türk cephesine gönderilmemek için kaçıp ormanlara saklanmaktaydı. Bu arada Makedonya İhtilal Teşkilatı'nın Yunan ordusundaki Bulgarlara dağırmış oldukları bir beyannamede şöyle denilmektedir: "Türk milletlerinin büyük savaşı bizi yardıma ve ortak davranışlara çağırmaktadır. Yunan ordusundan kaçan veya esir düşen Bulgarlar, Türk ordusunda kardeşçe bir davranış görmektedirler. Size müşterek vatan, milli ve şahsi menfaatlerimiz adına seslenmekteyiz. Sizlerin, Bulgar halkının hakiki dostu olan Türk askerlerine katılmanız gerekmektedir. Siz onların arasında bir kardeş şefkati bulacaksınız".
Bulgar kamuoyu ve özellikle bulgar Komünist Partisi, Milli Mücadele'yi desteklemekteydi. İzmir'in 15,5,1919'da Yunan askerleri tarafından işgalinden sonra, işçilerin gazetesi olan RABOTNİÇESKİ VESTNİK Gazetesinde yayımlanan özel bir makalede, bu istilanın, Türk ve Yunan askerleri arasındaki çarpışmanın çok kanlı olduğu belirtilmekte, Küçük Asya'da olanların emperyalist dünyanın gerçekleri konusunda en büyük delil olduğu ileri sürülmekteydi. Yine aynı gazetede, müttefiklerin İtalya'6a San Remo'da, Türkiye ile yapılacak antlaşmanın esaslarını tespit etmek üzere bir araya gelişleri üzerine, Genel Yayın Müdürü Hr. Kabakçiyev tarafından "Türkiye'nin parçalanması" adı altında bir makale yayımlanmıştı. Kabakçiyev, makalesinde, batılı kapitalist ülkelerin Türkiye ile bir barış antlaşması hazırladıklarını belirterek şöyle demekteydi: "Bu anlaşmaya Türkiye, haklar sahibi bir devlet olarak değil, bir hedef olarak katılmaktadır. Batılı devletler bu anlaşmalarını Türkiyesiz olarak Türkiye'ye karşı yapmaktadırlar... Batılı kapitalistler aralarında Türkiye'nin bölünüşünü hazırlamaktadırlar".
1921 yazında Yunan ordusu, Anadolu'yu savunmakta olan Türk ordusunu vurmak için genel bir saldırıya geçmişti. Bu münasebetle RABOTNİÇESKİ VESTNİK, "Karşı ihtilalin seferinden önce" başlıklı yazısında özetle şöyle demekteydi: "Emperyalist savaş yeni ve ölmeyen bir şekilde Ön Asya'da sürdürülüyor. İngiliz emperyalistleri Anadolu'da 200.000 kişi ile bulunan Yunan ordusunu desteklemektedir. Aralarındaki menfaat ayrılıklarına bakmadan İngiliz ve Fransız emperyalistleri açıkça Yunanistan'ın giriştiği kanlı savaşa karışmaktadır. Bu hareketin bütün amacı Türk milletinin milli kurtuluş savaşını kanla boğmaktır".
4-7 Haziran 1922'de Sofya'da toplanan dördüncü komünist kongresinde de Türk-Yunan Savaşı eleştirilmiş ve Hr. Kabakçiyev bu konudaki raporunda şu noktalara değinmişti: "Yunanistan, Ön Asya'daki savaşa İngiliz emperyalistleri tarafından sürülmüştür. Yunan burjuvası, bu savaşta yeni topraklar ilhak etmeyi ummaktaydı. Ancak savaş Yunan halkına ağır kayıplar ve korkunç ekonomik ve maddî zorluklar getirmiştir". Yazıda önce İngiltere ile Almanya'nın çıkarlarının rol oynadığı, şimdi ise İngiltere ile Fransa'nın çıkarlarının çatıştığı belirtilmekte ve: "Anadolu'da Türkiye ile Yunanistan arasındaki savaş aslında bu devletlerle yapılmamaktadır. İngiltere İstanbul'u işgal ettikten sonra Yunanistan aracılığıyla Ege'yi kendi kalesi haline getirmeyi arzulamaktadır".
Ağustos-Eylül 1922'de Türk orduları Yunan kuvvetlerine son ve kesin darbeyi indirerek, Anadolu'yu tümüyle düşman askerinden temizlediler. Türk ordusunun bu zaferi sadece Türkiye'de değil birçok doğu ülkesinde de sevinç uyandırmıştı. RABOTNİÇESKİ VESTNİK Gazetesi Versaillers Antlaşması ve Yunan yenilgisi başlıklı yazısında şunları yazmaktaydı: " Yunan ordusunun Türkler tarafından mağlubiyeti, İngiltere'nin yenilgisi demektir... Ön Asya'nın şimdi sahibi Mustafa Kemal Paşa'dır. Onun hükümeti, komünist değildir. O batılı haydutlara karşı halk kitlelerinin direnişini gerçekleştirmiştir. Son Türk zaferi, Doğu'da hareketleri çabuklaştıracaktır".
Türk milletinin kazandığı zafer, Bulgar Çiftçi Hükümetince ve öncelikle Başbakan A. Stamboliyski tarafından gururla karşılandı. Bulgar Başbakanı bu konuda şunları söylemekteydi: "Türkiye'nin Avrupa ülkelerine yapmış olduğu büyük hizmetin onun büyük önderi Mustafa Kemal Paşa'nın sayesinde olduğunu kabul etmek gerekir. Onun gayretleri sonucunda Türk sorununun yeniden görüşülmek üzere ortaya konulduğunu görmekteyiz. Türk zaferinden önce bunu kimse düşünmemişti. Sevr Antlaşması'nın revizyonu ile birlikte diğer bütün antlaşmalar da revizyona tabi tutulacaktır"
Bulgar Başbakanı Stamboliyski, 1922 yılının sonlarında Çiftçi Partisine mensup tüccar S. Pokaniçarov ile B. Açkov'u Türkiye'nin Sofya'daki temsilcisi Cevad Abbas Bey ile Ankara'ya gönderdi. Pokaniçarov, M. Kemal ile karşılaşmasını anılarında şöyle anlatmaktadır: "Stamboliyski, bana Kemal Paşa ile karşılaşmamda şahsen bildirmem için bazı sorunları not ettirdi. Paşa'ya, Bulgar hükümetinin iki memleket arasında iyi ilişkilerin tesisi konusunda samimi isteklerini bildirecektim".
Pokaniçarov'un M. Kemal ile karşılaşması son derece samimi bir hava içinde olmuştu. Bu konuda intibalarını anlatan B. Açkov şunları söylemekteydi: "Mustafa Kemal, yakından tanıdığı Bulgar milletine karşı samimi sempati besliyor. O, Bulgarların kurtuluş savaşından önce ve sonra yaptıkları savaşlardan örnekler vererek halkımızın meziyetlerinden bahsediyor ve onlara kıymet verdiğini anlatıyordu... Paşa, Türk ve Bulgar milletleri arasında tartışmalı konuların bulunmadığını, bunun aksine iki millet arasında karşılıklı sempatilerin bulunduğunu söyledi".
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!
çelik kapı çeyiz
çelik kapı çeyiz
Re: Bulgaristan'ın Bağımsızlığı
Stanboliyski, Edirne'deki Bulgar temsilcisi T. Markov'a da gizli bir emir vererek Ankara'ya gitmesini ve Türkiye ile bir dostluk anlaşmasının imzalanması için sondaj yapmasını istedi. Markov, başka bir isme hazırlanmış bir belgeyle M. Kemal ile karşılaşması için önceden tespit edilmiş olan İzmir'e geldi. Markov, 27 Ocak 1923 günü, Göztepe'de M. Kemal'e ilk ziyaretini yaptı. Ertesi gün, M. Kemal ile Markov iki saatten fazla konuştu. Markov, Bulgar hükümeti tarafından tespit edilmiş olan ve Türkiye ile Bulgaristan arasında bir dostluk antlaşmasının yapılması sırasında ortaya çıkması muhtemel olan şu sorunları M. Kemal'e belirtti: 1- Müttefikler tarafından Bulgaristan'dan alınarak Yunanistan'a verilmiş olan Batı Trakya konusu; 2- Göçmen sorunu; 3-Patrikhane sorunu; 4- Ortak ticari konular; 5- İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulması sorunu Bulgar hükümetinin temsilcisi Markov, 8 Şubat 1923 tarihinde Bulgar Başkanı Stamboliyski'ye gönderdiği raporda şunları yazmaktaydı: "Mustafa Kemal Paşa, bana Bulgar halkını çok iyi tanıdıklarını söyledi ve şunları ekledi: - Sofya'da geçirdiğim bir yıllık askerî ataşelik görevimden çok iyi hatıralar taşımaktayım! O sıralarda tanışmış olduğum bazı yüksek ailelerle hala mektuplaşmaktayım. Bulgar halkının bizim Trakya'daki göçmenlerimize sıcak ilgi göstermekte olduğunu bilmekteyiz. - Diplomatik ilişkiler konusunda da: - İki memleket arasında ilişkilerin resmi veya yarı resmî olarak başlamasında hiçbir engel görmemekteyim. Bu konuda insiyatif bana ait değildir. Zira ben yarı resmi olarak Cevad Abbas Bey7i göndermiştim. Ancak Bulgar hükümeti, müttefiklerin baskısı sebebiyle kendisini Sofya'dan çıkarmak zorunda kaldı. Bizim Balkanlarda dost bir ülkeye ihtiyacımız vardır. Bulgaristan da coğrafî, ekonomik ve politik bakımdan bu konuda düşünebilceğimiz en iyi devlettir. İki memleket arasında kurulacak bir dostluk sizi de bizi de daha kuvvetli ve daha bağımsız yapacaktır - dedi...".
Stamboliyski Hükümeti, Osmanlılar ile olan ilişkilerin normalleşmesi için çaba göstermekteydi. 24 Ağustos 1920'de Başbakan Stamboliyski ile Dışişleri yetkilisi Pavlov, 359 sayfalık protokolü imzalayarak, İstanbul'a bir konsolosun gönderilmesini kararlaştırdı. Bu protokol, Osmanlı Hükümetinin onayına sunuldu. 25 Eylül 1920 günü İstanbul'daki İsveç Başkonsolosu, Sadrazam'ın Bulgar hükümetinin Osmanlı devletiyle dosluk ilişkilerinin sürdürülmesi ve İstanbul'da Bulgar delegasyonunun açılması isteğinin çok olumlu karşılandığını bildirdi. Osmanlı hükümetinin bu konuda kesin bir karar alabilmesi için, İsveç delegasyonu Bulgar hükümetinden, müttefik devletlerin onayının alınmasını istedi. 16 Eylül 1920'de İsveç delegasyonu, Babıali'ye Bulgar hükümetinin geçici bir süreyle kesilmiş olan diplomatik ilişkilerini yenilemek ve İstanbul'a başkonsolos olarak T. Pavlov'u göndermek istediğini bildirdi. Pavlov, Sevr Antlaşmasının onayından önce de Bulgar hükümeti delegesi sıfatını taşımaktaydı. Aynı tarihte İsveç delegasyonu, bir nota ile Bulgar Hükümetinin Osmanlı Devleti ile ilişki kurması kararını İngiltere, Fransa ve İtalya'nın İstanbul'daki baş komiserlerine bildirdi.
4 Kasım 1920'de Bulgar Dışişleri yetkilisi A. Dimitrov Londra, Paris ve Roma'daki Bulgar temsilcilerine, İstanbul Bulgar delegasyonunun yeniden kurulması isteğinin daha çok ticarî-ekonomik nedenlere dayandığını ve oradaki Bulgar kolonisinin çıkarlarının korunması gerektiğini açıkladı.3 Kasım 1920'de İstanbul'daki İsveç delegasyonu Bulgar Dışişleri Bakanlığı'na, Fransa, İngiltere ve İtalya'nın İstanbul'daki Başkomiserlerinin notasını iletti. Bu nota ile, Sevr Antlaşması yürürlüğe girmeden önce Bulgar Hükümeti'nin İstanbul'da kendi temsilcilerini akredite etme hakkının olmadığını bildiriyordu.
Dışişleri Bakanlığı yetkilisi A. Dimitrov, 18 Kasım 1920'de Paris, Londra ve Roma'daki Bulgar temsilcilerine birer talimat göndererek, Bulgaristan'ın egemen bir devlet olarak kendi temsilcilerini dilediği ülkeye gönderme hakkına sahip olduğunu, Osmanlı Devleti ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi, 1918 Barış Antlaşması ile zorla olduğundan, Bulgaristan'ın her ülke ile barış içinde yaşamak isteğinin müttefik devletlere iletilmesini istedi. Müttefik devletlerin yüksek komiserleri Bulgar hükümetinin Osmanlılarla geçici olarak kesilmiş ilişkilerini yenilemek isteğini olumlu karşıladı. Ancak Ardından Osmanlı Hükümeti de kendi temsilcisinin Bulgaristan'a gönderilmesini istediğinden, müttefik devletleri komiserleri, Bulgaristan'ın devlet temsilcisinin İstanbul'a gönderilmesini ve Osmanlı temsilcisinin Sofya'da kabul edilmesini kesinlikle reddettiler. Bulgaristan, yeni kurulan Çekoslavakya, Polonya, Gürcistan ve Azerbaycan gibi devletlerin İstanbul'da sürekli temsilci bulundurduklarını işaret ederek, Sevr Antlaşmasının onayından önce özel delege ünvanına sahip olan Todor Pavlov'un Bulgar hükümetinin yasal temsilcisi olduğunu ve kendisine Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerinin normalleştirilmesi ödevi verildiğini açıkladı.
19 Aralık 1920'de Bulgaristan'ın Roma temsilcisi Panço Nacımişev, Pavlov'un İstanbul'a Bulgar temsilcisi olarak gönderilmesi sorununun olumsuz bir sonuç aldığını bildirdi. Bu durumda Bulgar hükümeti İstanbul'a İvan Hamamciyev'in geri çağrılması ile boşalan yere resmi olmayan Bulgar temsilcisi olarak başkonsolos T. Pavlov'u gönderdi. Pavlov, İsveç delegasyonundaki özellikle konsolosluk işleriyle uğraşacaktı.
Ankara hükümetiyle de ilişkiler kurmak isteyen Bulgar Çiftçi Partisi hükümeti, 1 Mart 1923'te A. Markov'u İstanbul'daki Bulgar sefaretini tedvire memur etti. Bu göreve derhal başlayan Markov, ilk önce Dışişleri Bakanlığı'na yazdığı bir yazı ile yeni Ankara Hükümeti temsilcileri karşısında nasıl bir tutum takınacağını sordu. Bulgar diplomatının bu yazısına bizzat cevap veren Stamboliyski, resmiyetten ve resmî bağlantılarından kaçının demekteydi. Bulgar temsilcisinin ilk ziyareti, anlaşmalar gereğince Türkiye'deki Bulgar halklarını korumakta olan İsvç temsilcisine oldu. Markov'un bu atamasından hayrete düşen İsveç Elçisi, Bulgar sefaretini temsil etmekte olan Todor Markov'a Ankara Hükümeti'nin temsilcisi olan Adnan Bey ile her türlü resmi temastan kesinlikle kaçınmasını tenbih etti.
Mart 1923'te Sofya Metropoliti Stefan, İstanbul'a geldi. Bulgar dini gazetelerinden birinde açıklandığına göre metropolit, Trakya'daki göçmenlerin durumu, Doğu Trakya'daki Bulgar kilisesi ve din adamlarının sorunu ile ekzarhlığın durumunu düzenlemek için İstanbul'a gelmişti. Bu sırada Sofya Sinadluğu, ekzarh muavinliğine yazdığı mektupta metropolit Stefan'ın ekzarhlığın sorunlarını konuşmaya yetkili olmadığını bildirmekteydi. Aynı zamanda Bulgar kilise gazetesi de Bulgar Sen Sinodluğunun metropolit Stefan'a böyle bir görevi vermediğini yazmaktaydı. İstanbul'daki Bulgar Temsilciliğinin Bulgar Dışileri bakanlığına yazdığı ve Metropolit Stefan'ın görevinin ne olduğu yolundaki bir sorusuna da şahsen cevap veren Stamboliyski: "Metropolit Stefan, dini bütün meseleleri ve kiliseyle ilgili ekonomik sorunları Türk hükümeti ile görüşecek ve bu konuda sefarete yardım edecektir" demekteydi.
İstanbul'daki Bulgar temsilcisi Markov, 13 Mart 1923'de Ankara Hükümeti'nin İstanbul'daki temsilcinin Adnan Bey'e, Metropolit Stefan'ın gelişi ve görevi hakkında bilgi verdi ve durumdan Ankara Hükümeti'nin haberdar edilmesini istedi. 27 Mart'a kadar Ankara'dan görüşmelerin başlaması için bir haber gelmedi. Daha sonra Sofya'da yayınlanan DEN ile İstanbul'daki Fransızca LATURQIE NOUVELLE Gazetelerinde yayınlanan demecinde Metropolit Stefan, görüşmelerden Sofya hükümetinin arzularından da ileri sonuçlar alındığını bildirmekteydi.
Metropolit Stefan'ın bahsettiği bu görüşmelerin ne zaman ve nerede yapıldığı bilinmemektedir. Gerçekte iki ülke arasında ilişkilerin kurulmamış olması nedeniyle bu görüşmelerden hiçbir sonuç elde edilememişti. Metropolit Stefan'ın başarısız seyahati, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri kurmaya çalışan Markov'un cesaretini kırmıştı. Markov, dışişlerine yazdığı bir yazıda Ankara hükümetine karş
Stamboliyski Hükümeti, Osmanlılar ile olan ilişkilerin normalleşmesi için çaba göstermekteydi. 24 Ağustos 1920'de Başbakan Stamboliyski ile Dışişleri yetkilisi Pavlov, 359 sayfalık protokolü imzalayarak, İstanbul'a bir konsolosun gönderilmesini kararlaştırdı. Bu protokol, Osmanlı Hükümetinin onayına sunuldu. 25 Eylül 1920 günü İstanbul'daki İsveç Başkonsolosu, Sadrazam'ın Bulgar hükümetinin Osmanlı devletiyle dosluk ilişkilerinin sürdürülmesi ve İstanbul'da Bulgar delegasyonunun açılması isteğinin çok olumlu karşılandığını bildirdi. Osmanlı hükümetinin bu konuda kesin bir karar alabilmesi için, İsveç delegasyonu Bulgar hükümetinden, müttefik devletlerin onayının alınmasını istedi. 16 Eylül 1920'de İsveç delegasyonu, Babıali'ye Bulgar hükümetinin geçici bir süreyle kesilmiş olan diplomatik ilişkilerini yenilemek ve İstanbul'a başkonsolos olarak T. Pavlov'u göndermek istediğini bildirdi. Pavlov, Sevr Antlaşmasının onayından önce de Bulgar hükümeti delegesi sıfatını taşımaktaydı. Aynı tarihte İsveç delegasyonu, bir nota ile Bulgar Hükümetinin Osmanlı Devleti ile ilişki kurması kararını İngiltere, Fransa ve İtalya'nın İstanbul'daki baş komiserlerine bildirdi.
4 Kasım 1920'de Bulgar Dışişleri yetkilisi A. Dimitrov Londra, Paris ve Roma'daki Bulgar temsilcilerine, İstanbul Bulgar delegasyonunun yeniden kurulması isteğinin daha çok ticarî-ekonomik nedenlere dayandığını ve oradaki Bulgar kolonisinin çıkarlarının korunması gerektiğini açıkladı.3 Kasım 1920'de İstanbul'daki İsveç delegasyonu Bulgar Dışişleri Bakanlığı'na, Fransa, İngiltere ve İtalya'nın İstanbul'daki Başkomiserlerinin notasını iletti. Bu nota ile, Sevr Antlaşması yürürlüğe girmeden önce Bulgar Hükümeti'nin İstanbul'da kendi temsilcilerini akredite etme hakkının olmadığını bildiriyordu.
Dışişleri Bakanlığı yetkilisi A. Dimitrov, 18 Kasım 1920'de Paris, Londra ve Roma'daki Bulgar temsilcilerine birer talimat göndererek, Bulgaristan'ın egemen bir devlet olarak kendi temsilcilerini dilediği ülkeye gönderme hakkına sahip olduğunu, Osmanlı Devleti ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi, 1918 Barış Antlaşması ile zorla olduğundan, Bulgaristan'ın her ülke ile barış içinde yaşamak isteğinin müttefik devletlere iletilmesini istedi. Müttefik devletlerin yüksek komiserleri Bulgar hükümetinin Osmanlılarla geçici olarak kesilmiş ilişkilerini yenilemek isteğini olumlu karşıladı. Ancak Ardından Osmanlı Hükümeti de kendi temsilcisinin Bulgaristan'a gönderilmesini istediğinden, müttefik devletleri komiserleri, Bulgaristan'ın devlet temsilcisinin İstanbul'a gönderilmesini ve Osmanlı temsilcisinin Sofya'da kabul edilmesini kesinlikle reddettiler. Bulgaristan, yeni kurulan Çekoslavakya, Polonya, Gürcistan ve Azerbaycan gibi devletlerin İstanbul'da sürekli temsilci bulundurduklarını işaret ederek, Sevr Antlaşmasının onayından önce özel delege ünvanına sahip olan Todor Pavlov'un Bulgar hükümetinin yasal temsilcisi olduğunu ve kendisine Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerinin normalleştirilmesi ödevi verildiğini açıkladı.
19 Aralık 1920'de Bulgaristan'ın Roma temsilcisi Panço Nacımişev, Pavlov'un İstanbul'a Bulgar temsilcisi olarak gönderilmesi sorununun olumsuz bir sonuç aldığını bildirdi. Bu durumda Bulgar hükümeti İstanbul'a İvan Hamamciyev'in geri çağrılması ile boşalan yere resmi olmayan Bulgar temsilcisi olarak başkonsolos T. Pavlov'u gönderdi. Pavlov, İsveç delegasyonundaki özellikle konsolosluk işleriyle uğraşacaktı.
Ankara hükümetiyle de ilişkiler kurmak isteyen Bulgar Çiftçi Partisi hükümeti, 1 Mart 1923'te A. Markov'u İstanbul'daki Bulgar sefaretini tedvire memur etti. Bu göreve derhal başlayan Markov, ilk önce Dışişleri Bakanlığı'na yazdığı bir yazı ile yeni Ankara Hükümeti temsilcileri karşısında nasıl bir tutum takınacağını sordu. Bulgar diplomatının bu yazısına bizzat cevap veren Stamboliyski, resmiyetten ve resmî bağlantılarından kaçının demekteydi. Bulgar temsilcisinin ilk ziyareti, anlaşmalar gereğince Türkiye'deki Bulgar halklarını korumakta olan İsvç temsilcisine oldu. Markov'un bu atamasından hayrete düşen İsveç Elçisi, Bulgar sefaretini temsil etmekte olan Todor Markov'a Ankara Hükümeti'nin temsilcisi olan Adnan Bey ile her türlü resmi temastan kesinlikle kaçınmasını tenbih etti.
Mart 1923'te Sofya Metropoliti Stefan, İstanbul'a geldi. Bulgar dini gazetelerinden birinde açıklandığına göre metropolit, Trakya'daki göçmenlerin durumu, Doğu Trakya'daki Bulgar kilisesi ve din adamlarının sorunu ile ekzarhlığın durumunu düzenlemek için İstanbul'a gelmişti. Bu sırada Sofya Sinadluğu, ekzarh muavinliğine yazdığı mektupta metropolit Stefan'ın ekzarhlığın sorunlarını konuşmaya yetkili olmadığını bildirmekteydi. Aynı zamanda Bulgar kilise gazetesi de Bulgar Sen Sinodluğunun metropolit Stefan'a böyle bir görevi vermediğini yazmaktaydı. İstanbul'daki Bulgar Temsilciliğinin Bulgar Dışileri bakanlığına yazdığı ve Metropolit Stefan'ın görevinin ne olduğu yolundaki bir sorusuna da şahsen cevap veren Stamboliyski: "Metropolit Stefan, dini bütün meseleleri ve kiliseyle ilgili ekonomik sorunları Türk hükümeti ile görüşecek ve bu konuda sefarete yardım edecektir" demekteydi.
İstanbul'daki Bulgar temsilcisi Markov, 13 Mart 1923'de Ankara Hükümeti'nin İstanbul'daki temsilcinin Adnan Bey'e, Metropolit Stefan'ın gelişi ve görevi hakkında bilgi verdi ve durumdan Ankara Hükümeti'nin haberdar edilmesini istedi. 27 Mart'a kadar Ankara'dan görüşmelerin başlaması için bir haber gelmedi. Daha sonra Sofya'da yayınlanan DEN ile İstanbul'daki Fransızca LATURQIE NOUVELLE Gazetelerinde yayınlanan demecinde Metropolit Stefan, görüşmelerden Sofya hükümetinin arzularından da ileri sonuçlar alındığını bildirmekteydi.
Metropolit Stefan'ın bahsettiği bu görüşmelerin ne zaman ve nerede yapıldığı bilinmemektedir. Gerçekte iki ülke arasında ilişkilerin kurulmamış olması nedeniyle bu görüşmelerden hiçbir sonuç elde edilememişti. Metropolit Stefan'ın başarısız seyahati, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri kurmaya çalışan Markov'un cesaretini kırmıştı. Markov, dışişlerine yazdığı bir yazıda Ankara hükümetine karş
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!
çelik kapı çeyiz
çelik kapı çeyiz
Kimler çevrimiçi
Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir