Bilimsel, Kültürel ve Sportif İlişkiler
Bulgarlarla Türkler arasında kültürel işbirliği ve yakınlaşmanın taşıdığı önem siyasi ve ekonomik olduğu kadar bilimsel ve kültürel açıdan da incelenmeye değer.
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra, iki toplum arasındaki kültürel işbirliği belirgin bir aşama gösterme; ancak bir ara gelişen kültürel ilişkiler birkaç edebî eserin çevrisi üzerinde yoğunlaşır. Yirminci yüzyılın ilk 20-30'lu yılları Türk toplumunun tarihî evriminin en çalkantılı dönemidir. Eskimiş doğmalar, köhnemiş gelenekler yok olmuş, yeni bir sosyal düzen, yeni bir kültür, yeni bir ideoloji doğmuştur. Türkiye Cumhuriyeti dünya tarihi sahnesindeki yerini almıştır.
Bu dönemde Bulgar-Türk kültürel ilişkileri belirli bir aşama göstermektedir.
1924 yılının sonlarına doğru, bir grup Bulgar aydının girişimiyle Sofya'da bir Bulgar-Türk Cemiyeti kuruldu, temel ilkeler saptandı. Süresiz başkanlığa Sofya Üniversitesi'nde Mali Bilimler profesörü Petko Stojanov getirildi. Dernem yönetim kurul Trajko Popov (sekreter), Panco Dorev (ikinci başkan), Petar Mutafciev (üye) ve diğerlerinden oluşuyordu. Daha sonra yönetim kuruluna Dimitar Pandov, Pavel Satev, Boris Ackov, Galab D. Galabov vb. getirildi. Bulgar-Türk Cemiyeti'nin amacı, iki komşu millet arasında ekonomik, siyasi, kültürel bağları sağlamlaştırmaya katkıda bulunmaktı. Karşılıklı ziyaretler, konferanslar, geceler vb. düzenlendi. Uzunca bir süre sonra 1931'de, Ankara'da Meclis üyesi ve siyaset adamı Fazıl Ahmet Bey başkanlığında Türk-bulgar Cemiyeti kuruldu. Türk-Bulgar Cemiyeti de aynı amaca yönelikti.
Ünlü Bulgar kültür elçilerinden iki yazar Dora Gabe ve Jordan Stubel ve bir sanatçı Vela Useva-Karalijceva, Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye'yi ziyaret eden ilk kişi oldular. İstanbul'da Eylül 1924'te düzenlenen büyük bir Polonya Sanayi Sergisi'nin açılışına katıldılar. Bu fırsattan yararlanarak eski Osmanlı başkentinin görülmeye değer yerlerini gezdiler ve yeni cumhuriyetin aydın kesimiyle temas kurdular.1924 yılında Bulgaristan'ın eğitimi ile ilgili yayın organlarında Türk eğitim sistemi ve Türk eğitimcilerinin faaliyetleri konusunda yazılar yer aldı. İki ülkenin eğitim örgütleri arasında ilişki kurulması yolunda girişimlerde bulunuldu. Edirne Lisesi ilk ve orta bölüm öğretmenlerinden kalabalık bir grup, Milli Eğitim Bakanlığı baş müfettişi başkanlığında 1925 Eylülünde Bulgar eğitim sistemi ve ders programı konusunda bilgi almak üzere Bulgaristan'a gitti. Kısa süreli bu ziyaretleri sırasında Sofya'daki Etnografya Müzesi'ni, hayvanat bahçesini, Parlamentoyu ve diğer kuruluşları gezdiler. Başkent dışında, Bulgaristan Türklerinin kültürel gelişimini ve yaşam biçimini görme fırsatını buldukları Ruse, Sumen, Razgrad ve diğer yerleşim bölgelerini ziyaret ettiler.
Türk eğitimciler Bulgaristan gezisinden çok memnun kaldılar. İstanbul gazetesi Sabah'ın bir yorumuna göre Tür öğretmenlerinin Bulgaristan'daki sıcak karşılanmaları, iki toplum arasındaki dostluğun kutlanmasıydı. Altı yıl sonra 9 nisan 1931'de Sofya II. Erkek Lisesi öğretmenlerinden bir grup Edirne'ye geldi. Edirne'deki meslektaşları kendilerin büyük bir içtenlikle karşıladılar. Bulgar konuklar şehir müzesini, Sultan Selim ve Sultan Murat camilerini ve diğer ilginç yerleri ziyaret ettiler. Şehrin kız lisesinde konuklar şerefine özel bir konser düzenlendi. İki ülkenin lise hocaları, kendilerin ilgilendiren konularda -öğrenim sistemi, öğretim programı, öğretim metotları - uzun uzun görüşme fırsatı buldular. Bu vesileyle Edirne'de basılan Milli Gazete'de Kadri Oğuz tarafından Türk-Bulgar Dostluğu başlıklı bir baş makale yayımlandı. Yazıda içten ve dostane bir ifadeyle şunlar yazılıydı: "Sofya'dan gelen 24 lise öğretmeni ve 3 eğitmenin Edirne'yi ziyaretleri sırasında iki toplumun eğitimcilerinin nasıl karşılaştıklarına tanık olduk, bir gün, hatta bir saat içinde birbirleriyle kaynaştılar... bu şekilde kurulan karşılıklı samimi bağların, günden güne sağlamlaşacağını umuyoruz".
1926 Kasımında, Türkiye maliye Bakanlığı adına altı üyeden oluşan bir heyet Sofya'ya gitti. Türk uzmanlar Bulgar vergi mevzuatı ve Bulgaristan'da uygulanan dolaysız vergi sistemiyle ilgili incelemelerde bulundular. Heyetin başkanı, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü müdür yardımcısı Şefik Bey'di. Konuklar Sofya'yı, Dupnica'yı, Pernik'i ve dolaylı ve dolaysız vergi uygulamalarını yerinde inceleme imkanını buldukları diğer yakın yerleşim bölgelerini gezdiler.
Bu dönemde Bulgaristan'da özellikle Türk edebiyatı eserleri tanınmaktaydı. En ünlü Türk yazarlarının eserleri Bulgarca'ya çevrilmişti. Bunlar arasında çok beğenilen eserleri önemli yer tutuyordu (Halide Edip'in "Ateşten Gömlek", "Vurun Kahpeye" vb.) Sofya'da çıkan SVOBODNO REC gazetesi, tanınmış Bulgar kadın yazarı Anna Kamenova'nın hazırladığı Edebiyatlar ve Sanatlar sütununda halide Edip'in edebi kişiliği konusunda geniş bir makale yayınladı. Makalenin başlığı "Türk Georg Sand'ı" idi. Devamında şunlar yazılıydı: "Genç Türkiye'nin kurucuları arasında bir kadın uzun süreden beri seçkin bir yere sahip bulunmaktadır. Bu enerjik ve spirituelle kadına George Sand adını vermek yerinde olur. Yeni Türk edebiyatını çok sayıda okuyucusu olan ve beğeni kazanmış sayısız romanla zenginleştirmiştir. Halide Edip. Türk kadının kültürel bağımsızlığını kazanması yolunda gönülden mücadele verenlerin başında gelir. Halide Edip'le ilgili bir başka makale de Varna'da basılan edebiyat ve sanat dergisi ZENSKO OGLEDALQ'da yayımlandı. Makalede şöyle deniliyordu: "Halide Edip, en ünlü kadın yazarlardan biridir. İlk yapıtları savaşın ilanından sonraya rastlar. Ününü borçlu olduğu "Ateşten Gömlek" romanında, savaşta gördüklerini kendine özgü ve büyüleyici bir tarzda kaleme almıştır. Savaşla geçen yılların etkisiyle yazdığı ikinci romanı, psikolojik bir tahlil olduğu kadar çok da ilginçtir". (Vurun Kahpeye"den söz edilmektedir).
İlerici siyasi fikirlerin odak noktası, edebiyat ve bilim dergisi NAKOVALNİA,1926'da çıkan sayılarından birinde, tanınmış yazar Dimitar Poljanov'un kaleminden, Tevfik Fikret'in şiiri Victor Hugo'yu anımsatır. Şiir, büyük bir insan sevgisinin ve merhametin izlerini taşımaktadır. Mısralar zengin ve ahenklidir... Tevfik Fikret Türk şairleri arasında şüphesiz ilk sırayı alır". Derginin aynı sayısında Fikret7in, D. Poljanov ve M. Ayvazov tarafından çevrileri yapılmış iki şiiri yayımlandı: Gelecek ve Kutsal Savaş.
1926 yılının sonlarına doğru, sayfalarında Bulgar ve dünya edebiyatına geniş yer veren haftalık VESTNİKNA ZENATA Gazetesi, Türk kadınıyla ilgili özel bir makale yayımladı. Damyan Kalfov'un kaleme aldığı bu uzun makale şu başlığı taşıyordu: Edebiyat ve Sanat Dallarında Türk Kadını. Yazar dergide çok sayıda Türk kadınının -yazar, sanatçı, ressam, kompozitör, milimle uğraşanlar - eserlerini sıralamaktaydı. Damyan Kalfov özellikle kadın yazarlar konusunda şunları söylüyordu: "Edebiyat dünyasında kadının en ünlü temsilcisi Halide Edip'tir. Kendisi yurtseverlik duygularının işlendiği çok sayıda romanın yazarıdır... Aynı zamanda eski rejimde ve Cumhuriyetin ilanından sonra ülkenin sosyal ve siyasî hayatında rol almış ilk Türk kadınıdır. Her zaman kültürel kadın örgütlerinin başında olmuştur... Halide Edip'ten sonra Türk okuru tarafından çok beğenilen bir romanın yazarı olan Suat Derviş'i de anmak yerinde olur". Gazetenin aynı nüshasında Türk kadın şairleri Hiday ve Refik, Şeyda Rıfat, Zübeyda Şaplı'nın Damyan Kalfov ve Dimitar Simidov tarafından çevrilmiş şiirleri yayımlandı.
Yazar Dimtar Şişmanov, SLOVO (1929) Gazetesi'nde çıkan Türk Edebiyatı adlı makalesinde, Balkan milletleri, bu arada Bulgar ve Türk milletleri arasında karşılıklı birbirini tanımanın ve kültürel işbirliğinin gerekliliği üzerinde ilginç fikirler öne sürdü: "Balkan yarımadasında yaşayan milletler birbiriyle komşu durumunda olduğu halde, ne Sırp ne Yunan, ne de Romen edebiyatı hakkında bir şey bilmemekteyiz. Türk edebiyatına gelince bu konuda o kadar bilgisiziz ki, nerede ise Türkiye'de edebiyatın var olmadığına inanacağız. Bu doğru mu değil mi? Şayet asırlarca komşu yaşadığımız, bizi bilerek veya bilmeyerek muhakkak etkilemiş olan bir milletin şiir sanatı üzerinde bir şeyler öğrenebilseydik, bu çok ilgin olurdu". Daha aşağıda D. Şişmanov Suat Derviş'in, Ahmet Haşim'in, Yakup Kadri'nin, Ahmet Hikmet'in, Halide Edip'in vb.nin edebi kişilikleri üzerinde durmaktaydı.
NAKOVALNİYA Dergisi'nde yayınlanan makale, Hikmet'in eserleri konusunda büyük ilgi uyandırdı. Şairin eserleri Sviştov'lu Ziya İzmailov ve NiNida Gımzov tarafından Bulgarcaya çevrildi. Bulgar aydınları Nazım Hikmet'in adı ve eserlerinin yanı sıra Reşat Nuri Güntekin'in adını da öğrendiler. Kendisini Çalıkuşu romanıyla tanıdılar. Çalıkuşu romanı 12 Nisan 1931'den itibaren Boris Ackov tarafından yapılan çevirisiyle, Sofya'da basılan ZORA Gazetesinde yayınlanmaya başlandı. Çevirmen mektuplaştığı yazarı uzun süredir tanıyordu. Romanın Bulgar okura sunulması vesilesiyle Reşat Nuri Ackov'a şunları yazdı: "Eserimi beğendiğinize ve onu Bulgarca'ya çevirdiğinize sevindim. Beni beğenen Bulgarlara karşı ben de uzun zamandan beri sevgi beslemekteyim. Bir gün Bulgarca'ya çevrilmiş bir kitabımı görürsem, mutluluk duyarım. Özellikle de bu basında yer alır ve siz de bana bir nüsha gönderirseniz, kütüphanemde seçkin bir yeri olur".
Çalıkuşu romanı Bulgar okurun büyük beğenisini kazandı. Reşat Nuri'nin yetenekleri konusunda Bulgar basınında övgüler yer aldı. Bir başka makale, Bulgar okura, Türk edebiyatı üzerinde bilgi vermekteydi. Makalenin başlığı şuydu: Türkiye'deki Gündelik Basının ve Edebiyatın Seçkin Temsilcileri. Makale, Yunus Nadi, Mahmut Bey, Ruşen Eşref vb. ünlü gazetecilerin faaliyetlerini ve Yakup Kadri, Ömer Seyfettin ve diğer yazarların eserlerini gözden geçiriyordu. Vasil Tabakov'un bir başka makalesinde ise Tanzimat döneminin en önemli kişilerinden biri, Şinasi'nin öğrencisi ve çalışma arkadaşı, yeni Türk gerçekçi edebiyatının kurucusu Namık Kemal'in yaşamı ve eserleri incelem konusu edilmişti.
Tanınmış Bulgar siyaset adamı ve hukukçu Stefan B. Bobcev, iki ülke arasındaki kültürel işbirliği ve Bulgar-Türk ilişkilerinin sağlamlaştırılması konusunda önemli rol oynadı.
Kuruluşunun ilk günlerinden itibaren yeni Türk devletinin yapısına ve politik yaşamına belirgin katkıları oldu. Türkiye'nin modern tarihi ile ilgili yayınlar ve incelemeler onun yetenekli kaleminden çıktı. 1925'te Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluşu adlı makalesini, ertesi yıl Yeni Türkiye'nin yapısı adlı incelemesini yayınladı. 1 Kasım 1926'da Bağımsız Üniversite (Balkan ve Yakındoğu Enstitüsü)'nün bayramının kutlama törenlerinde yaptığı akademik konuşmanın metni bu inceleme'de toplanmıştı. Üniversitenin iki yayın organı Naucen Pregled ve Godisnik Na Svorodniya Üniversitet'de Prof. S. S. Bobcev, bir dizi inceleme yayımladı: Türkiye Cumhuriyeti'ndeki En Son Anayasal, Sosyal ve Kültürel Reformlar, Padişah ve Halife Türkiye'den Ne Zaman ve Neden Kovuldu, Yeni Türkiye'de, Hukukla İlgili Bulgar ve Türk Atasözlerindeki Benzerlikler ve Gelenek ve Görenek Hukuku İçin Taşıdığı Anlamlar, Yeni Türkiye'deki Önemli Siyasal, Sosyal ve Kültürel Reformlar, Yeni Türkiye'de Reformlara ve İcraata Duyulan Özlem vb.
1 Ekim 1927'de İstanbul'da I. Balkan Veterinerlik Konferansı toplandı. Bulgaristan bu bilimsel toplantıda ünlü Bulgar bilim adamı Georgi Pavlov tarafından temsil edildi. Pavlov ilk kez sınır bölgelerinde veterinerlik hizmetleri örgütü sorununu ortaya attı ve genel ekonomik veteriner bölgelerinin kurulmasıyla, sınırlarda salgın hayvan hastalıklarıyla mücadelede, yeni yöntemler önerdi. Prof. Pavlov'un bu önerisi, yeni bir veterinerlik sözleşmesi projesi doğrultusunda sempatiyle karşılandı.
1930 yılının başında Bulgar ve Türk gazetecileri arasında işbirliğinin sağlanması amacıyla temaslar başladı. 2 Ağustos 1930'da, aralarında Falih Rıfkı Atay, Necmeddin Sadak, Hakkı Tarık gibi basın dünyasından ve siyasî çevreden, TBMM üyesi kişilerin de bulunduğu altı kişilik bir Türk gazetecileri heyeti Sofya'ya gitti. Ziyaretlerinin amacı, Bulgaristan'daki yaşamı görmek ve ülkenin gelişimini izlemekti. Yola çıkmadan önce Türk gazeteciler Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından kabul edildiler. Atatürk, gazetecilere Türk-Bulgar ilişkilerinin gelişimi üzerine uzun bir beyanat verdi: "Bulgaristan'a gidin. Orada onları sevmeyi öğreneceksiniz. Onlarla samimi bir şekilde konuşun ve onlara, kardeş Bulgar milletine karşı en dostane duyguları belediğimi hatırlatın". Türk gazeteciler Bulgaristan'da 9 Ağustos'a kadar kaldılar. Burgaz, Varna, Sofya ve diğer yerleri gezdiler UTRO Gazetesinde Falih Rıfkı Atay, Türkler ve Bulgarlar başlığı altında bir makale yayımladı. Makalede şunlar yazılıydı: "Türk-Bulgar ilişkilerinin yeni bir döneme girdiği şu anda, hükümete değil, kültür alanında çalışmalar büyük görev düşmektedir. Bu görev bizi bütün fikir ürünlerinde, şarkı olsun, hikaye olsun aramızdaki her türlü hıncı ve öfkeyi yok etmeye zorlamaktadır. Bu düşüncelerimizi acılarına yürekten katıldığımız soylu Bulgar halkına da iletmek isteriz". Türk gazeteciler, yurda dönüşlerinde Bulgaristan'daki gezilerinin izlenimlerini nazik bir dille gazeteleri Vakit, Cumhuriyet, Milliyet, Akşam, Hakimiyet-i Milliye'de anlattılar. Bunlardan en ilginci, Falih Rıfkı Atay'ın izlenimleriydi.
Bulgar ve Türk gazeteciler, Balkan Basın Birliği'nin kurulması yolunda girişimlerde bulundular. Bu amaçla 2-6 Aralık 1930 tarihleri arasında Sofya'da bir konferans düzenlendi. Romen delege A. Clarnet başkanlığında konferansın görevi, Balkan Basın Birliği'nin statüsünü hazırlamaktı. Konferansın çalışmalarına TBMM üyesi tanınmış gazeteci Türk delegesi zeki Mesud Bey faal olarak katıldı.
Bilimsel, Kültürel ve Sportif İlişkiler
Bilimsel, Kültürel ve Sportif İlişkiler
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!
çelik kapı çeyiz
çelik kapı çeyiz
Re: Bilimsel, Kültürel ve Sportif İlişkiler
Sofya'da basılan VREME Gazetesi 1931'de arka arkaya 27 nüsha halinde Mustafa Kemal Paşa'nın Anılarını yayımladı. Çeviri ünlü Bulgar yazarı Gyonco Belev tarafından yapılmıştı. Böylelikle Bulgar kamuoyu, Türkiye Cumhuriyeti devlet başkanı Kemal Atatürk'ün hayatının en ilgi çekici sayfalarını ve çalışmalarını öğrenme imkanını buldu.
Bu Bulgar-Türk kültürel işbirliği ürünlerine, Türk bilim adamlarının Sofya'yı ziyaretlerini de eklemek gerekir. 1932 Ocağında İstanbul Yüksek Mühendislik Okulu Fizik Dersi Öğretim Üyesi Salih Murat Bey, Sofya Üniversitesi Fizik ve Matematik Fakültesi'nde görevli Bulgar meslektaşlarının konuğu oldu. Bulgaristan'da kaldığı iki hafta süresince aşağıdaki konularda üç konferans verdi: Konuşma ve İşitme; Sesin Kaydı ve Yeniden Yayınlanması; Hoparlör, Filtreler, Gramofon Plakları.
1939 Haziran'ının başında Sofya'da Balkan Üniversitelerarası Konferansı düzenlendi. Konferansın konusu, üniversite gençliğinin durumu ve yaşamıyla ilgili sorunlardı. Türkiye Cumhuriyeti bu toplantıda Prof Murat Bey tarafından temsil edildi. Konferansa yoksul öğrenciler, hasta öğrenciler, öğrencilerin kırsal alandaki sosyal çalışmaları, üniversitelerarası işbirliği vb. sorunlar üzerine çok sayıda rapor sunuldu.1930 yılında çok sayıda Bulgar genci İstanbul Üniversitesi'ne bağlı Stomatoloji (Ağız Hastalıkları) Fakültesi'nde eğitim gördü. 1932'de sayıları 100'e ulaşmıştı. 25 Nisan'dan 11 Mayıs 1923'e kadar yaklaşık 80 kişilik kalabalık bir grup lise öğretmeni -tarihçi ve coğrafyacı- Türkiye'yi ilk kez ziyaret ettiler. Resmi olarak Bulgar Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen bu gezi gerçekte, Bulgar Tarihçileri Cemiyeti, özellikle cemiyet başkanı ünlü Bulgar tarihçisi Prof. Vasil N. Zlatarski tarafından gerçekleştirilmişti. Bu konuda Bulgar konuklarla ilgilenmek üzere İstanbul'da özel bir komite oluşturuldu. Komite Milli Eğitim Bakanlığı genel müfettişi Zeki Bey, İstanbul Üniversitesi Filoloji ve Tarih Fakültesi Dekanı Prof. Muzaffer Bey, Erkek Öğretmen Okulu Müdürü Saffet Bey, Galatasaray Lisesi Müdürü Feci Bey vb. tarafından oluşuyordu. Prof Zlatarski İstanbul'un 1453'te II. Mehmed tarafından Zaptı konulu konferans verdi. Bulgar konuklar ayrıca Mudanya, Bursa ve sayfiye bölgesi Yalova'yı ziyaret etme imkanı buldular. Orada Atatürk tarafından sıcak bir biçimde kabul edildiler. Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel, ekonomik, sosyal yaşamının çeşitli yönleri hakkında yakından bilgi alma imkanları oldu ve katıldıkları geziden unutulmaz anılar taşıdılar. Bulgar eğitimciler, tarih, coğrafya, resim, beden eğitimi ve diğer derslerin eğitiminde gösterilen titizlikten çok duygulandılar. Bu geziye katılmış olan bir lise öğretmeni notlarında şöyle yazıyordu: "Tarih ve coğrafya dersleri için projeksiyon aletleriyle donatılmış özel amfiteatrlar var... Birkaç yılda Türkiye, Kültürel alanda kalkınmak için büyük çaba göstermiştir...Türkiye'den kendini bulduğu, kültürel alanda kalkınmasında en doğru yolu seçtiği, asırlarca süren zulme rağmen milletin yok olmayan enerjisini yavaş yavaş canlandırdığı ve yeniden doğmasının sağladığı konusunda edindiğimiz kesin izlenimlerle ayrılıyoruz".
1923 Ekim sonu ile kasım başına doğru, aralarında İstanbul Ünivertisesi'ne bağlı Tıp Fakültesi'nden profesörlerin de bulunduğu bir Türk tıp heyeti Sofya'ya gitti. Heyette bilim adamlarından Prof. Dr. Akil Muhtar Bey, Prof. Dr. Akif Şakir Bey, Prof. Dr. Salih Zeki Bey ve diğerleri bulunuyordu. Türk doktorlar, Sofya Üniversitesi Cerrahi Kliniği'nin konuğu oldular ve burada kliniğin teşkilatı ve çalışma yöntemleri konusunda bilgi aldılar.1930 yılının başında Türkiye Cumhuriyeti'nde yeni bir alfabenin (Latin alfabesi) kullanılmağa başlanması, kütüphanelerin ve okuma salonlarının açılmasında büyük gelişme sağladı. Yeni Türk aydınının oluşmasında kütüphanelere büyük görev düşüyordu. Varna Milli Kütüphanesi müdürü Dobrin Vasilev, 1932'de İstanbul'a geldi ve burada Türkiye cumhuriyetinin kütüphane ve okuma salonu açma çalışmalarını inceledi. Bulgaristan'a döndükten sonra bu konuyla ilgili özel bir makale hazırladı. Makalede özellikle şunu belirtiyordu: "Türkiye'deki kütüphaneler ve okuma salonları şimdi devrimci bir anlayışla canlanmış durumdadırlar". Aynı kütüphane konusu, gazeteci P. Dacev tarafından yayınlanan bir başka makalede de dile getirildi. Dacev gezici okul kütüphanelerine ve genç neslin eğitiminde oynadığı role dikkat çekiyordu. Balgarska istoriceska biblioteka serisinde, Türkiye'deki müzeler başlıklı makale yayınlandı. Yetkililerin eski müzeleri yeniden düzenleme, orijinal koleksiyonlara sahip yeni müzeler kurma çabasına girmelerinin önemine değiniyordu.
Bulgar-Türk kültürel işbirliği yıllığında ayrıca Bulgar sanatçı topluluklarının Türkiye turneleri de yer almaktaydı. 1931 Kasımında Sofya Cooperatif Tiyatrosu, İstanbul ve Ankara'da temsiller verdi. Tiyatronun komedi oyunları yalnız İstanbul'da, Theatre Français salonunda 25 temsil vermişlerdi. Her temsilde salon ağzına kadar doluydu. Halk, komik tablolarda Türkçe oynayan sanatçılar Asen Ruskov, Tinka Kraeva ve İvan Stanve'i uzun alkışlarla karşılıyordu. Ankaralılar da topluluğu aynı alkışlarla karşıladılar. Bu konuda sanatçı Mimi Balkanska şunları anlatıyor: "Ankara'da oynadığımız tiyatro çok güzeldi. Beyaz mermerden inşa edilmişti ve en modern teknik araç gereçle donatılmıştı. Bir parter, bir balkon ve localardan oluşuyordu. Altı temsil verdik. Bütün yerlerin parası Kemal Atatürk tarafından ödenmişti. Her akşam yalnız başına orta büyük locada yerini alır, maiyetindekiler ve diğer ülkelerin diplomatik temsilcileri yakın localara yerleşirlerdi. Parterin kapıları herkese bedava açıktı... Bir gece, temsil bittikten sonra Kemal Atatürk'ün locasına davet edildi. Orada Cumhurbaşkanı bize temsilden duyduğu mutluluğu beyan etti, biz de içten teşekkürlerimizi sunduk. Bir zamanlar Sofya'da askerî ataşe olarak bulunmuştu ve yeniden Bulgarca konuşulmasını işitmekten dolayı çok mutluydu. Bize Bulgarca'yı unutmadım dedi. Ertesi akşam Valentinov'un, konusu Jön Türklerin İhtilali, Müslümanların giydiği fes ve çarşafın kaldırılmasıyla ilgili bir Rus opereti olan Haremin Gizleri'ni sahneledik. Kemal Atatürk'ün operete ilgili beğenisini öğrenmek bize çok ilginç gelmişti. Bu nedenle fikrini öğrenmek üzere bizi bir kez daha kabul etmesini rica ettik. Bizi gülerek karşıladı. Bu Ruslar güzel bir Türk opereti bestelemişler dedi. Bulgaristan'da da başarı kazandı mı? Diye sordu. Biz de evet diye yanıtladık. Bu beni sevindirir diye cevap verdi".
Bütün eleştirmenler Theatre Cooperatif'in sahnelediği oyunu, özellikle baş kadın oyuncu Mimi Balkanska'yı çok beğendiler. Basında yer alan bazı yazılar şöyleydi: "Bulgar operet topluluğu, kendi tiyatrosunu oluşturan ve kanıtlayan, bağdaşık bir bütün sunan belki de ilk topluluktur. Bize, İstanbul'un aydın kesiminin beğenisini kazanmış özgün bir şey getirmişlerdir... Her şeyden önce sanatçıların oyun güçlerini belirtmek gerekir. On beş günden fazla bir süredir Pera salonlarında, balkan ülkeleri arasında bir yakınlaşma için yaratılmış bir isim olan Madam Mimi Balkanska'nın çekiciliğinden ve güzelliğinden söz edilmektedir".
13 Haziran 1932'den itibaren sanat yönetmenliğini Boris Conev'in yaptığı, Plevne'den gelen Balgarska kitka halk dansları topluluğunun Türkiye Cumhuriyeti'ndeki turnesi başladı. Topluluğa Bulgar Taşra Basını Birliği'nden çok sayıda gazeteci eşlik etmekteydi. Türk gazeteciler gerek Ankara'da gerekse İstanbul'da meslektaşlarını büyük bir coşkuyla karşıladılar. Bulgar gazeteciler Ankara'da Meclis Başkanı Kazım Paşa, Cumhuriyet Halk Partisi başkanı Recep Peker ve Marmara Köşkü'ndeki ikametgahında onurlarına büyük bir resepsiyon veren Cumhurbaşkanı tarafından kabul edildiler. Türkiye'deki bu geziye katılan gazetecilerden biri gezi notlarında şunları yazıyordu: "Türklere karşı asırlarca hınç ve öfke beslemiştik, ama bütün bu gördüklerimizden sonra açık kalplilikle söyleyebiliriz ki iki toplumun birbirine yaklaşması bir varsayım değil, gerçekleşebilecek ve iki milletin de hayrına olan bir olaydır".
Balgarska Kitka topluluğu İstanbul ve Ankara'da bir dizi temsiller verdi. Ankara'da, temsillerde düzenli olarak Devlet Başkanı Atatürk, Başbakan İsmet İnönü, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve diğer zevat hazır bulundu. Bu temsillerden birinde, bir antrakt sırasında, Cumhurbaşkanı topluluğun yöneticisi Boris Conev'i ve bazı sanatçıları locasına davet ederek onlarla samimi bir görüşme yaptı ve temsil hakkındaki izlenimlerini bildirdi. Boris Conev anılarında şunları anlatıyordu: "Atatürk bizi coşkunlukla selamladı, beni kucakladı ve gözle görülebilen bir memnuniyetle şunları söyledi: Beklediğinden çok daha fazlasını gördüm. Balgarska kitka'nız beni güzel Bulgaristan'a, sevgili Bulgar halkının arasına götürdü. Sizi kutlarım. Beni yeniden gençleştirdiniz. Bulgaristan'da geçirdiğim günleri yeniden hatırladım". Marmara Köşkü'nde düzenlenen ve hükümet üyeleriyle diğer zevatın hazır bulunduğu resepsiyonda Başbakan İsmet Paşa, topluluğun yönetmenine üzerinde şunlar yazılı olan bir sana albümü armağan etti: "Balgarska kitka'nın temsillerinden büyük mutluluk duyduk". Ankara'yı ziyaretleri bizde unutulmaz anılar bıraktı. Balkarska kitka sanatçılarının Bulgaristan'a dönüşlerinde kendilerini Ankara'dan İstanbul'a götüren terene, Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilen özel bir uçak eşlik etmekteydi. Gazeteci H.D. Brazicov'un LİTERATUREN GLAS gazetesinde yayınlanan ve 24 bölümden oluşan İstanbul Mektupları adlı röportajı da Bulgaristan ile Türkiye arasındaki kültürel yakınlaşmaya yardımcı oldu. Yazar bu bölümlerde İstanbul7un tarihi yapıları, Bulgar halkının tarihine sıkı sıkıya bağlı yerler, çeşitli kesimlerden, birçok insanla karşılaşmaları ve aralarında geçen konuşmalar konusunda izlenimlerini yazmaktaydı.
Bu Bulgar-Türk kültürel işbirliği ürünlerine, Türk bilim adamlarının Sofya'yı ziyaretlerini de eklemek gerekir. 1932 Ocağında İstanbul Yüksek Mühendislik Okulu Fizik Dersi Öğretim Üyesi Salih Murat Bey, Sofya Üniversitesi Fizik ve Matematik Fakültesi'nde görevli Bulgar meslektaşlarının konuğu oldu. Bulgaristan'da kaldığı iki hafta süresince aşağıdaki konularda üç konferans verdi: Konuşma ve İşitme; Sesin Kaydı ve Yeniden Yayınlanması; Hoparlör, Filtreler, Gramofon Plakları.
1939 Haziran'ının başında Sofya'da Balkan Üniversitelerarası Konferansı düzenlendi. Konferansın konusu, üniversite gençliğinin durumu ve yaşamıyla ilgili sorunlardı. Türkiye Cumhuriyeti bu toplantıda Prof Murat Bey tarafından temsil edildi. Konferansa yoksul öğrenciler, hasta öğrenciler, öğrencilerin kırsal alandaki sosyal çalışmaları, üniversitelerarası işbirliği vb. sorunlar üzerine çok sayıda rapor sunuldu.1930 yılında çok sayıda Bulgar genci İstanbul Üniversitesi'ne bağlı Stomatoloji (Ağız Hastalıkları) Fakültesi'nde eğitim gördü. 1932'de sayıları 100'e ulaşmıştı. 25 Nisan'dan 11 Mayıs 1923'e kadar yaklaşık 80 kişilik kalabalık bir grup lise öğretmeni -tarihçi ve coğrafyacı- Türkiye'yi ilk kez ziyaret ettiler. Resmi olarak Bulgar Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen bu gezi gerçekte, Bulgar Tarihçileri Cemiyeti, özellikle cemiyet başkanı ünlü Bulgar tarihçisi Prof. Vasil N. Zlatarski tarafından gerçekleştirilmişti. Bu konuda Bulgar konuklarla ilgilenmek üzere İstanbul'da özel bir komite oluşturuldu. Komite Milli Eğitim Bakanlığı genel müfettişi Zeki Bey, İstanbul Üniversitesi Filoloji ve Tarih Fakültesi Dekanı Prof. Muzaffer Bey, Erkek Öğretmen Okulu Müdürü Saffet Bey, Galatasaray Lisesi Müdürü Feci Bey vb. tarafından oluşuyordu. Prof Zlatarski İstanbul'un 1453'te II. Mehmed tarafından Zaptı konulu konferans verdi. Bulgar konuklar ayrıca Mudanya, Bursa ve sayfiye bölgesi Yalova'yı ziyaret etme imkanı buldular. Orada Atatürk tarafından sıcak bir biçimde kabul edildiler. Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel, ekonomik, sosyal yaşamının çeşitli yönleri hakkında yakından bilgi alma imkanları oldu ve katıldıkları geziden unutulmaz anılar taşıdılar. Bulgar eğitimciler, tarih, coğrafya, resim, beden eğitimi ve diğer derslerin eğitiminde gösterilen titizlikten çok duygulandılar. Bu geziye katılmış olan bir lise öğretmeni notlarında şöyle yazıyordu: "Tarih ve coğrafya dersleri için projeksiyon aletleriyle donatılmış özel amfiteatrlar var... Birkaç yılda Türkiye, Kültürel alanda kalkınmak için büyük çaba göstermiştir...Türkiye'den kendini bulduğu, kültürel alanda kalkınmasında en doğru yolu seçtiği, asırlarca süren zulme rağmen milletin yok olmayan enerjisini yavaş yavaş canlandırdığı ve yeniden doğmasının sağladığı konusunda edindiğimiz kesin izlenimlerle ayrılıyoruz".
1923 Ekim sonu ile kasım başına doğru, aralarında İstanbul Ünivertisesi'ne bağlı Tıp Fakültesi'nden profesörlerin de bulunduğu bir Türk tıp heyeti Sofya'ya gitti. Heyette bilim adamlarından Prof. Dr. Akil Muhtar Bey, Prof. Dr. Akif Şakir Bey, Prof. Dr. Salih Zeki Bey ve diğerleri bulunuyordu. Türk doktorlar, Sofya Üniversitesi Cerrahi Kliniği'nin konuğu oldular ve burada kliniğin teşkilatı ve çalışma yöntemleri konusunda bilgi aldılar.1930 yılının başında Türkiye Cumhuriyeti'nde yeni bir alfabenin (Latin alfabesi) kullanılmağa başlanması, kütüphanelerin ve okuma salonlarının açılmasında büyük gelişme sağladı. Yeni Türk aydınının oluşmasında kütüphanelere büyük görev düşüyordu. Varna Milli Kütüphanesi müdürü Dobrin Vasilev, 1932'de İstanbul'a geldi ve burada Türkiye cumhuriyetinin kütüphane ve okuma salonu açma çalışmalarını inceledi. Bulgaristan'a döndükten sonra bu konuyla ilgili özel bir makale hazırladı. Makalede özellikle şunu belirtiyordu: "Türkiye'deki kütüphaneler ve okuma salonları şimdi devrimci bir anlayışla canlanmış durumdadırlar". Aynı kütüphane konusu, gazeteci P. Dacev tarafından yayınlanan bir başka makalede de dile getirildi. Dacev gezici okul kütüphanelerine ve genç neslin eğitiminde oynadığı role dikkat çekiyordu. Balgarska istoriceska biblioteka serisinde, Türkiye'deki müzeler başlıklı makale yayınlandı. Yetkililerin eski müzeleri yeniden düzenleme, orijinal koleksiyonlara sahip yeni müzeler kurma çabasına girmelerinin önemine değiniyordu.
Bulgar-Türk kültürel işbirliği yıllığında ayrıca Bulgar sanatçı topluluklarının Türkiye turneleri de yer almaktaydı. 1931 Kasımında Sofya Cooperatif Tiyatrosu, İstanbul ve Ankara'da temsiller verdi. Tiyatronun komedi oyunları yalnız İstanbul'da, Theatre Français salonunda 25 temsil vermişlerdi. Her temsilde salon ağzına kadar doluydu. Halk, komik tablolarda Türkçe oynayan sanatçılar Asen Ruskov, Tinka Kraeva ve İvan Stanve'i uzun alkışlarla karşılıyordu. Ankaralılar da topluluğu aynı alkışlarla karşıladılar. Bu konuda sanatçı Mimi Balkanska şunları anlatıyor: "Ankara'da oynadığımız tiyatro çok güzeldi. Beyaz mermerden inşa edilmişti ve en modern teknik araç gereçle donatılmıştı. Bir parter, bir balkon ve localardan oluşuyordu. Altı temsil verdik. Bütün yerlerin parası Kemal Atatürk tarafından ödenmişti. Her akşam yalnız başına orta büyük locada yerini alır, maiyetindekiler ve diğer ülkelerin diplomatik temsilcileri yakın localara yerleşirlerdi. Parterin kapıları herkese bedava açıktı... Bir gece, temsil bittikten sonra Kemal Atatürk'ün locasına davet edildi. Orada Cumhurbaşkanı bize temsilden duyduğu mutluluğu beyan etti, biz de içten teşekkürlerimizi sunduk. Bir zamanlar Sofya'da askerî ataşe olarak bulunmuştu ve yeniden Bulgarca konuşulmasını işitmekten dolayı çok mutluydu. Bize Bulgarca'yı unutmadım dedi. Ertesi akşam Valentinov'un, konusu Jön Türklerin İhtilali, Müslümanların giydiği fes ve çarşafın kaldırılmasıyla ilgili bir Rus opereti olan Haremin Gizleri'ni sahneledik. Kemal Atatürk'ün operete ilgili beğenisini öğrenmek bize çok ilginç gelmişti. Bu nedenle fikrini öğrenmek üzere bizi bir kez daha kabul etmesini rica ettik. Bizi gülerek karşıladı. Bu Ruslar güzel bir Türk opereti bestelemişler dedi. Bulgaristan'da da başarı kazandı mı? Diye sordu. Biz de evet diye yanıtladık. Bu beni sevindirir diye cevap verdi".
Bütün eleştirmenler Theatre Cooperatif'in sahnelediği oyunu, özellikle baş kadın oyuncu Mimi Balkanska'yı çok beğendiler. Basında yer alan bazı yazılar şöyleydi: "Bulgar operet topluluğu, kendi tiyatrosunu oluşturan ve kanıtlayan, bağdaşık bir bütün sunan belki de ilk topluluktur. Bize, İstanbul'un aydın kesiminin beğenisini kazanmış özgün bir şey getirmişlerdir... Her şeyden önce sanatçıların oyun güçlerini belirtmek gerekir. On beş günden fazla bir süredir Pera salonlarında, balkan ülkeleri arasında bir yakınlaşma için yaratılmış bir isim olan Madam Mimi Balkanska'nın çekiciliğinden ve güzelliğinden söz edilmektedir".
13 Haziran 1932'den itibaren sanat yönetmenliğini Boris Conev'in yaptığı, Plevne'den gelen Balgarska kitka halk dansları topluluğunun Türkiye Cumhuriyeti'ndeki turnesi başladı. Topluluğa Bulgar Taşra Basını Birliği'nden çok sayıda gazeteci eşlik etmekteydi. Türk gazeteciler gerek Ankara'da gerekse İstanbul'da meslektaşlarını büyük bir coşkuyla karşıladılar. Bulgar gazeteciler Ankara'da Meclis Başkanı Kazım Paşa, Cumhuriyet Halk Partisi başkanı Recep Peker ve Marmara Köşkü'ndeki ikametgahında onurlarına büyük bir resepsiyon veren Cumhurbaşkanı tarafından kabul edildiler. Türkiye'deki bu geziye katılan gazetecilerden biri gezi notlarında şunları yazıyordu: "Türklere karşı asırlarca hınç ve öfke beslemiştik, ama bütün bu gördüklerimizden sonra açık kalplilikle söyleyebiliriz ki iki toplumun birbirine yaklaşması bir varsayım değil, gerçekleşebilecek ve iki milletin de hayrına olan bir olaydır".
Balgarska Kitka topluluğu İstanbul ve Ankara'da bir dizi temsiller verdi. Ankara'da, temsillerde düzenli olarak Devlet Başkanı Atatürk, Başbakan İsmet İnönü, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve diğer zevat hazır bulundu. Bu temsillerden birinde, bir antrakt sırasında, Cumhurbaşkanı topluluğun yöneticisi Boris Conev'i ve bazı sanatçıları locasına davet ederek onlarla samimi bir görüşme yaptı ve temsil hakkındaki izlenimlerini bildirdi. Boris Conev anılarında şunları anlatıyordu: "Atatürk bizi coşkunlukla selamladı, beni kucakladı ve gözle görülebilen bir memnuniyetle şunları söyledi: Beklediğinden çok daha fazlasını gördüm. Balgarska kitka'nız beni güzel Bulgaristan'a, sevgili Bulgar halkının arasına götürdü. Sizi kutlarım. Beni yeniden gençleştirdiniz. Bulgaristan'da geçirdiğim günleri yeniden hatırladım". Marmara Köşkü'nde düzenlenen ve hükümet üyeleriyle diğer zevatın hazır bulunduğu resepsiyonda Başbakan İsmet Paşa, topluluğun yönetmenine üzerinde şunlar yazılı olan bir sana albümü armağan etti: "Balgarska kitka'nın temsillerinden büyük mutluluk duyduk". Ankara'yı ziyaretleri bizde unutulmaz anılar bıraktı. Balkarska kitka sanatçılarının Bulgaristan'a dönüşlerinde kendilerini Ankara'dan İstanbul'a götüren terene, Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilen özel bir uçak eşlik etmekteydi. Gazeteci H.D. Brazicov'un LİTERATUREN GLAS gazetesinde yayınlanan ve 24 bölümden oluşan İstanbul Mektupları adlı röportajı da Bulgaristan ile Türkiye arasındaki kültürel yakınlaşmaya yardımcı oldu. Yazar bu bölümlerde İstanbul7un tarihi yapıları, Bulgar halkının tarihine sıkı sıkıya bağlı yerler, çeşitli kesimlerden, birçok insanla karşılaşmaları ve aralarında geçen konuşmalar konusunda izlenimlerini yazmaktaydı.
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!
çelik kapı çeyiz
çelik kapı çeyiz
Kimler çevrimiçi
Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 11 misafir