ANIT KÜÇÜLÜRKEN yahut BÜYÜKANIT'IN DRAMI
Bu bir roman değil, şiir adı değil, tiyatro gösterisi hiç değil, acıklı bir film de değil. Bu tükürdüğünü yalayan bir komutanın gerçek dramı. Bütün ulusalcı kuvvetlerin içini sancıtan bir dram. Giderek TSK'yı ve Türkiye Cumhuriyetini sarmalayan bir dram.
Türkiye O'nu Kara Kuvvetleri Komutanıyken "Türkiye'nin Kuzey Irak politikası yok" dediği günlerde tanıdı. O dönemin Genelkurmay Başkanı AKEPE ile "şiir gibi geçinen" Hilmi Özkök alışılmışın dışında bir işbirliği içerisindeyken Kara Kuvvetleri Komutanının bu eleştirel çıkışı ulusalcı camiada umutları yeşerten bir haber olmuştu. Müstakbel Genelkurmay Başkanı Atatürkçü Cephenin beklentilerini karşılayacak gibi görünüyordu. Öyle ki 2005 Yılı Harbiyenin açılışında yaptığı konuşmada "Son günlerde bazı basın ve yayın organlarında iç ve dış kaynaklardan Atatürkçü düşünce sistemine yönelik çeşitli saldırıları görüyor ve izliyor olabilirsiniz. Ancak bütün bu sapkın söylemleri, bu konudaki inanç ve azminizi güçlendiren güç kaynakları olarak algılamanız gerekmektedir. Bu tür sesleri, gece karanlığında, yabani kazların vahşi çığlıkları olarak algılayın ve ciddiye almayın. Bu tür seslere ve çığlıklara karşı ulusumuzun, cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa Kemal'e güçlü sesinizle şöyle seslenin: 'Ne senden vazgeçerim Atam, ne senin eserinden.'Bu yalnız sizin değil, size engin bir güven duygusu besleyen Türk milletinin de sesidir." diyerek kemalistlerin gönlünde taht kurmuştu ve bize İşte Ordu İşte Komutandedirtmişti.
Sonra Türkiye O'nun adını bu kez Şemdinli İddianamesinde duydu. Fethullahçı-Amerikancı basının yönlendirmesiyle ve hükümetin kurdurduğu Şemdinli Komisyonun baskısıyla Fethullahçı Savcı O'nun hakkında "çeteci" suçlaması yapmıştı. Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanlığının önü kesilmek isteniyordu. Bunun için bizzat Fethullahın Gizli KİT'leri devreye sokuldu. Anlaşılan oydu ki, Fethullahçılar da Büyükanıt'ın Atatürkçü Cephede yer alacağını düşünüyordu. İşte böyle bir ortamda Atatürkçü Cephe kıyasıya bir mücadele vererek Yaşar Büyükanıt'ı Genelkurmay Başkanı olması için elinden geleni yaptı. Atatürkçü Cephenin bu baskısı sonucu Yaşar Büyükanıt nihayet Genelkurmay Başkanı olmuştu. O günlerde peşpeşe yaptığı şu açıklamalarla dikkat çekmişti:
"..Açıkça ifade etmem gerekir ki bu çevreler ya Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısından rahatsızdır ya da Türkiye Cumhuriyeti'ni başka bir tür Cumhuriyete dönüştürma hayalini düşlemektedirler veya her iki düşünceyi de hayata geçirmeye çalışmaktadırlar.Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devletin kurumları ve bu kurumlardan biri olan Türk Silahlı Kuvvetleri var olduğu sürece, gördükleri bu rüya gerçek olmayacaktır.Terörle mücadelemiz artan bir kararlılıkla ve taviz vermeksizin devam edecektir.Bazı çevreleri rahatsız eden de bu kararlılığımızı anlamış bulunmalarıdır"
"TSK ve laik cumhuriyet düşmanı şer odaklarını Türk milleti bilmektedir. Maskeleri düşecek olan bu şer odakları gereken hesapları vereceklerdir"
Bu açıklamalar Atatürkçü Cephenin içine su serptiği gibi beklentilerini de artırdı. Atatürkçü Cephe diğer kuvvet komutanlarının da aynı paralelde ve hatta yer yer daha sert çıkışları karşısında Genelkurmay Kademesine tam bir güven duymaya başlamıştı. Artık Atatürkçü Cephenin tutunacak bir dalı vardı. Meclisteki CHP Muhalefeti Cumhuriyet yıkıcıları karşısında yetersiz kalıyordu. Atatürkçüler Türkiye Cumhuriyetinin geleceğinden endişeliydiler ancak Genelkurmayın bu açıklamaları bu endişeleri hafifletti. Öyle ya Genelkurmay Başkanı "Türkiye Cumhuriyetinin büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu" biliyor, söylüyor ve her defasında bu tehlikeyi bertaraf edeceklerinin altını çiziyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar bu tavır yükselen bir şiddette devam etti çünkü Türkiye Cumhuriyetinin düşmanları boş durmuyor, Türk vatanını parçalamak, irtica devletini inşa etmek için herşeyi yapıyorlardı. Terör olaylarının artması ve karşı devrimin Çankaya'ya dayanması gerilimi artırmıştı. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt artık açık açık emperyalist ülkeleri de hedef alarak bir takım açıklamalarda bulunuyordu.12 Nisan'da Cumhurbaşkanının "sözde değil özde Cumhuriyete bağlı olması gerektiğini ve bunu davranışlarına yansıtması gerektiğini" ifade etti. Karşı Devrim hükümeti oralı olmayıp, partinin eski dinci militanlarından, şimdiki en hızlı Amerikancı ve Avrupacılarından olan ikinci adamını Çankaya Köşkü için aday gösterdiler. Türk Milleti buna isyan etti ve isyanını dünya tarihinde görülmemiş mitinglerle gösterdi. Bunun üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri de ABDullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı için birinci oylamanın yapıldığı 27 Nisan gecesi çok sert bir bildiri yayınlandı. 27 Nisan bildirisinin hedefi açıkça AKEPE hülümeti ve AKEPE'nin Adayı ABDullah Gül idi. Hatta bildirinin son kısmında açıkça ABDullah Gül ima edilerek şu ifadelere yer veriliyordu:
"..Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir. Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır."
Bu açıklamadan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin iç ve dış düşmanları büyük bir bozguna uğradı. Cumhuriyet Mitinglerindeki milli ruh ile birleşen bu ilerici bildiri AKEPE hükümetini darmaduman etti. Bu dönemde Cumhurbaşkanı'nın "ABD BOP Eşbaşkanı" olduğunu söyleyen RTE'yi istifaya davet etmesi, CHP'nin sine-i millete dönmesi, Cumhuriyet Savcılarının AKEPE'yi kapatması gerekirdi. Çünkü o kemalist devrimci sel gericileri boğmaya hazırdı. Fakat iş meşruiyet tartışmasına değil basit bir hukuk tartışmasına çevrilip sürecin AKEPE leyhine işlemesi sağlandı. Yine de de kısa vadede ABDullah Gül'ün Çankaya'ya tırmanma hevesi kursağında kalmıştı. İşte o noktadan sonra işadamları, Ermeni lobisi, ABD, AB, Barzani, Talabani, PKK'nın aday göstermediği illerde PKK, el birliğiyle AKEPE'nin seçimi kazanması için çalıştı. AKEPE'nin karşısına dikilen muhalefet partileri ise Cumhuriyet Mitinglerindeki "Ne ABD Ne AB Tam Bağımsız Türkiye" sloganını benimseyeceklerine "Hem ABD Hem AB Yaşasın Küreselleşme Yaşasın Serbest Piyasa" dediler. Dolayısıyla seçmen karşısında bir alternatif olamadılar. Yıllarca karşı devrimin propagandalarıyla uyuşturulmuş, din duyguları istismar edilerek uyutulmuş, sadaka toplumu olmaya mahkum edilmiş, milli bilinci gevşemiş seçmen satın alınarak, rehin alınarak AKEPE geçerli oyların şaibeli bir şekilde %47'si (kayıtlı seçmenin %38.5'ini alarak) iktidar oldu. O zamana kadar Amerika'dan aldıkları emirle merkezileşme politikası yürüten ve partisini muhafazakar demokrat imajından, merkez partisi imajına büründüren ve uzlaşmacı mesajlar veren, ağzına Vatan, Millet, Atatürk gibi kavramları almaya başlayan" ülke pazarlayıcılar"ı zafer sarhoşluğu içerisine girdiler. Fakat bu bilinçli ve AKEPE'nin gerici tabanının ve ABD'nin emrettiği bir sarhoşluktu. TSK ile resteleşilecekti. Önce AKEPE yandaşı medya "Halkın muhtırası" dediler. "TSK bu sonuca saygı duymalı" gibi emirler vermeye, yoklama çekmeye başladılar. Sandık demokrasisini, gerici faşizmi, patetes milletinin isteklerini "Türk Milletinin iradesi" gibi yansıtmaya çalıştılar
Kırılma Başlıyor
İşte bu aşağılık satılmışların bu çirkin saldırılarına Genelkurmay katından bir cevap gelmedi. Oysa Atatürkçü Cephe ısrarla, mücadelenin sürdürülmesi gerektiğini, TSK'nın asla teslim olmaması gerektiğini, eğer TSK teslim olursa Türkiye Cumhuriyeti'nin resmen yıkılacağını ifade etmişti. Bu aşağılık satılmışların saldırılarına bir yanıt gelmeyince bu kez önceleri uzlaşma mesajı veren AKEPE yönetimi açıkça TSK'yı küçük düşürmek ve teslim almak için "Laik sistemin sonu gelmiştir" diyen ve devleti dolandırma gibi iddaalarla hakkında fezleke bulunan ABD'nin gizli anlaşmacısını tekrar aday gösterdi. Genelkurmay buna da sessiz kaldı. 27 Nisan'ın arkasında durmadı. 16 Ağustos perşembe günü "devlet üstün hizmet"(!) madalyası verilen eski DYP'li sömürücü işadamı Jack Kamhi için düzenlenen ödül töreninde devletin zirvesi Çankaya Köşkünde bir araya geldi. İşte Yaşar Büyükanıt'ın Atatürkçü Cepheyi sattığı, çark ettiği, teslim olduğu gün o gündür. Orda gazetecilerin tacizkar soruları karşısında ses çıkaramayan, ezik bir halde ürkek cevaplar veren Büyükanıt'ı görmenin şokunu yaşadık hepimiz.
Gazetecilerin “Çekileceğiniz, istifa edeceğiniz söylentisi çıktı, ne diyorsunuz?" sorusuna verdiği yanıt Büyükanıt'ın dönüşünün acı bir ifadesiydi. “Ben mi, haberim yok. Belki farkında olmadan etmişimdir! Kim uyduruyor bunları? Buraya gelirken yolda yaverim söyledi. Öyle öğrendim bu söylentiyi. Ben istifa etsem birçok kişi sevinir. Yurtdışındakileri kastediyorum. (Gülerek) Eğer Türkiye’nin yararına olacaksa, borsa yükselecekse ederim.” Biz uydurduk bunları sayın Büyükanıt, başaramazsa, yüreği yetmezse bu alçakça hamle karşısında en azından istifa eder dedik. Meğer %70'i yabancıların elinde olan borsa belirlermiş istifa edip etmeyeceğinizi. Bunu da öğrenmiş olduk. Sayın Büyükanıt o gün böyle Atatürkçülerin gözünde küçülmek yerine istifa etseydi, en azından onurlu bir duruş sergilemiş olurdu ve muharebe kaybedilmemiş olurdu fakat bunun aksine sanki hiçbirşey olmamış gibi davranıp yutkunması TSK'nın da içinde bulunduğu Atatürkçü Cepheyi kahretmiştir.
AMUDA KALKMA, GÖREVİNİ YAP!
Büyükanıt'ın o günkü acziyeti bu kadarla sınırlı değildi. "Siz cumhurbaşkanlığı için “sözde değil özde” demiştiniz? ne oldu şimdi” şeklinde yaralayıcı soru karşısında bırakın komutanlığı, kendisine saygısı olan hiçbir kimsenin vermemesi gereken zavallı bir cevap veriyor:
"Konuşuyorum, ‘borsa düştü’ diyorlar. Susuyorum ‘borsa düştü’ diyorlar. Ne söylesem yanlış anlaşılıyor. Ne yapayım amuda mı kalkayım?”
Sayın Büyükanıt, sen bırak borsayı, amuda kalkmayı filan da oturduğun koltuğun hakkını ver, görevini yap. Bir genelkurmay başkanı herşeyden önce komuta ettiği askerler üzerinde bir güven kazanmak için sözlerinin arkasında mertçe durabilmelidir. Ve Atatürk Cumhuriyetini ne koşulda olursa olsun savunmaktan geri durmamalıdır. Eğer bunu yapmayı başaramıyorsa da şerefiyle istifa etmelidir. O zaman bu millet O'nu yine affederdi, fakat işi böyle sanki ABDullah Gül'ün adaylığına hiç karşı çıkmamış gibi, üç maymunu oynayarak atlatmaya çalışırsa o zaman ne askerler ne de millet O'nu asla affetmezler. Çünkü kırılan askerlerin ve Türk Milletinin gururudur. Ve yitip giden vatanımızdır. Büyükanıt'ın askerleri ve milleti böyle bir yenilmişlik, aldanmışlık, zavallık durumuna düşürmeye hakkı yoktur.
"27 Nisan bildirisi internet sitesinden kaldırılacak mı? Cumhurbaşkanlığı adaylık sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Gül iyi bir başkomutan olur mu?” şeklindeki son derece imalı sorulara verdiği yanıt ise artık Büyükanıt'ın "Atatürkçülüğüne"(!) güvenilemeyeceğinin kanıtıdır:
“Bir şey söylemek istemiyorum. Yanlış anlaşılıyor. Ne söylediğime bakılmıyor, e niye söyledi deniyor. Dükkân kapalı. İşim vardı. Dükkânı kapattım.”
Cumhuriyeti korumak, tüccarlık değildir. "Dükkanı kapattım" diyerek işi sululuğa verecek kadar kendisini düşüren bir Genelkurmay başkanının kemalistlerin gözünde ne kadar alçaldığını daha bizim tasvir etmemize lüzum yoktur. Büyükanıt'ın bu acziyet içerisinde geri adım atan kişi edasıyla verdiği demeçler, O'nun Türk Gençliği ve Türk Milletinin nazarındaki itimadını ve Atatürkçülük manasındaki (siyasi) itibarını sıfıra indirmeye yetmiştir.
TÜRKİYE CUMURİYETİNİN DEĞİL, "FENERBAHÇE CUMHURİYETİNİN" GENELKURMAY BAŞKANI
Yaşar Büyükanıt'ın, bize göre komutanlık-askerlik ruhuyla asla bağdaşmayan çark edişi ABDullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı makamına oturmasına sebep olmuştur. Türkiye gibi devletin inşasında aktif olarak görev almış, ordunun daima Cumhuriyet yandaşı olarak siyasi bir tavır aldığı ve ülkenin kurtarıcısının ve kurucusunun asker kökenli olduğu ülkede bir Genelkurmay Başkanının kuşkusuz büyük bir gücü vardır. Hatta bu gücünün yasal dayanakları da mevcuttur. Bir komutan bir söz vermişse, o sözü tutar, sözünü tutabilecek erke sahiptir. Çünkü silahı vardır ve kendisini meşru kılan Cumhuriyetin Temelleri vardır. Çoğunluğunu genç subayların oluşturduğu bir devrimci ordu gücü vardır ki bu devrimci ordu gücü Mustafa Kemal yolunda her zaman tavır alan ve gereğini yapmak için hiçbirşeyden çekinmeyen bir güçtür. İşte bu şartlar altında Yaşar Büyükanıt sözünü tutmak yerine, sözünü yutmayı tercih etmiştir. Bu teslimiyetçiliği de aşan bir işbirlikçilik ölçüsüdür. Komutan savaşçı olur, aciz, pısırık, işbirlikçi olmaz, olamaz! Yaşar Büyükanıt'ın 27 Nisan'ı sahiplenmeyen tavrı aslında 27 Nisan'ın devrimci ordu gücünün baskısıyla yayınladığının bir göstergesidir. Yaşar Büyükanıt devrimci ordu gücücnün baskısını zamana yaymış ve etkisiz kılmak istemiştir. Çankaya'nın karşı devrimin eline geçmesine göz yummuştur. Bunu içine sindirebilmiştir. Bu da Büyükanıt'ın kendi söylediğinin aksine icazeti Atatürk'ten değil başka odaklardan aldığının bir göstergesidir. Yaşar Büyükanıt Mustafa Kemale ve ulusal güce dayanıp karşı devrimcileri püskürtmek yerine, onların dümenine su taşımıştır. Onların meşrulaştırılmasının aracısı olmuştur. Karşı Devrimin bütün vasıflarını bünyesinde barındıran tescilli bir kemalizm düşmanının Çankaya'ya tırmanmasına mani olmamıştır. TSK'nın prestiji hiçbir dönem bu denli sarsılmamış, Cumhuriyet tarihimizde bu denli ağır bir yara alınmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti fiili yıkım sürecinden resmi yıkım sürecine adım atmıştır. Asli görevini yerine getiremeyen, milletin ve askerlerin gözünde güvenilirliğini yitiren; korkuyla, gafletle, daleletle Türkiye Cumhuriyetini bu denli güç bir duruma sokan bir komutanın vebali büyüktür. İstifa etmesini beklediğimiz Büyükanıt, pişkinlikle bu beklentiyi de görmezden gelmiş 30 Ağustos resepsiyonunda kendi Cumhurbaşkanıyla ve Başbakanıyla samimi pozlar vermiştir. Hatta işi daha da abartmış, Cumhuriyet Devrimiyle kavgalı olanlarla Fenerbahçe muhabbeti yapmıştır. Demek ki Yaşar Büyükanıt "Fenberbahçe Cumhuriyetinin" genelkurmay başkanıymış.
İSTİFA ETMEK veya UTANÇLA YAŞAMAK veya KAHRINDAN ÖLMEK
Gelinen noktada en son Fethullahçı Zamana Gazetesinin "Büyükanıt Selam Tartışmasına Son Noktayı Koydu" manşetiyle verdiği Büyükanıt'ın kendi başkomutanı ABDullah Gül'e cephe selamı verirkenki görüntüsü tarihte Enver Paşanın 1917'deki görüntüsüyle benzeşmektedir. 1908'de vatan kahramanı iken Alman işbirlikçiliği, bencilliği ve hayalperestliği ve askerlik mesleğinin icaplarını yerine getirememiş olması 1917'de O'nu bazılarının nazarında "vatan haini" pozisyonuna düşürmüştü.
Bize göre artık resmen yıkılmakta olan; üniter yapısı, laik kimliği ve bağımsızlığı resmen yok edilmekte olan Türkiye Cumhuriyetini Yaşar Büyükanıt kurtaramaz. Kendisinin yapması gereken en doğru şey, özeleştirisini samimi olarak verip istifa etmesidir. Koltuk için, liyakat için, AKEPE'ye, ABD'ye hoş görünmek için bu manzaraları daha fazla içine sindirme utancıyla yaşaması da bir seçenektir. Fakat bu seçenek kendisi için risklidir. Çünkü tıpkı 27 Mayıs'taki işbirlikçi Genelkurmay Başkanının (Erdelhun'un) karşılaştığı gibi Yaşar Büyükanıt da bugün karşısında selam durduklarıyla aynı akıbeti paylaşabilir. Cumhuriyetin Son Kalesini karşı devrimcilere hibe eden, şeriatçıların ABD BOP eşbaşkanlarının emri altına TSK'yı sokmaya çalışan bir komutan olmanın ağır vebaliyle kahrından öledebilir. Bilmiyoruz. Bizim burda anlatmak istediğimiz şey şudur, Çankaya'yı karşı devrime teslim edenler vatan savunmasının, Cumhuriyet savunmasının başında veya bir tarafında olamazlar. Nasıl ki Enver vatanı terkedip kaçmak zorunda kaldı ve nasıl ki kurtuluş savaşı Enver ile verilmedi, şimdi de aynıdır durum. Bir tane Mustafa Kemal'in askeri çıkar, bu mücadelenin başına geçer, 27 Nisan'ın gereğini yerine getirir, Türk Silahlı Kuvvetlerinin haysiyetini ve Türkiye Cumhuriyetini kurtarır. Genç Subaylarıyla, sayısız Atatürkçü Generalleriyle ve Mustafa Kemal devrimcisi geleneğiyle TSK buna muktedirdir. Ancak bundan sonra Büyükanıt'ın siyasi olarak yapacağı her hamle şaibeli, şüpheli olacaktır ve samimi olmayacaktır. Atatürk Cephesinin Genç Subayları süratle kendi kemalist liderlerini bulup çıkaracaklardır. İşte o zaman Türk Milleti de Türk Silahlı Kuvvetleri kemalist devrim için kenetlenecektir ve karşı devrim geri püskürtülecektir, kemalist devrim iktidara gelecektir. Yaşar Büyükanıt bu Atatürkçü Uyanışın önünde ayakbağı olmamalıdır.
Yaşar Büyükanıt oturup düşünmeli ve millet yararına bir karar vermelidir. Amuda kalkmak akrobatların, padişahlara yalakalık soytarıların, ciddiyetsizlik şaklabanların, kıvırmak dansözlerin, dükkan kapatmak iflas etmiş tüccarların, şartların icabını yerine getirmek ise askerlerin işidir. Yaşar Büyükanıt derhal bir asker olduğunu hatırlamalıdır, o hatırlamazsa millet ve ordu O'na bunu elbette hatırlatacaktır..
TEK YOL KEMALİST DEVRİM!
ANIT KÜÇÜLÜRKEN yahut BÜYÜKANIT'IN DRAMI
ANIT KÜÇÜLÜRKEN yahut BÜYÜKANIT'IN DRAMI
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!
çelik kapı çeyiz
çelik kapı çeyiz
Kimler çevrimiçi
Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 21 misafir