Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:12

Peygamber Efendimiz (a.s.m.), Allah (c.c.) tarafindan seçilmis olmasi itibariyle maddî ve mânevî yönden çok üstün özelliklere sahiptir. Öyle ki bugün Islâm karsiti kisiler bile onun üstün ahlâkini ve aklini takdir ettiklerini itiraf edebilmektedir. Ama elbette mü'minlerin takdiri çok daha güçlü ve çok yönlüdür.Bilindigi üzere, Resulullah (a.s.m.) daha çocuk yaslardayken dahi ahlâki ve olgunluguyla dikkat çeker, yasitlarindan farkli oldugunu belli ederdi. Asil davranislari ve ruhî melekeleriyle bulundugu ortamda herkesin sevgisini ve saygisini kazandi.

Dedesi Abdülmuttalip çok sayida çocugu ve torunu oldugu halde ona çok düskündü ve bu düskünlügünü ömrü elverdigince onu himaye ederek göstermistir. Ayni tavri amcasi Ebu Talip'te de görüyoruz.

Kendi çocuklarindan üstün tutacak ve daha düskün olacak sekilde bir baglilik duymasinin sebebi elbetteki onun üstün ahlâki ve emsalsiz ruhu sebebiyledir. Görüldügü gibi daha peygamberlik verilmedigi halde etrafindaki herkes bu mübarek sahsa hayranlik duymustur. Allah (c.c.) daha küçük yasta sirasiyla babasini, annesini, dedesini alarak onu egitmis bu tip zorluklarla onun ruhunu daha da olgunlastirmistir. Gençliginde de akli, ahlâki, fazileti, dürüstlügü ve diger pek çok yönüyle Mekkeliler arasinda dikkat çekmis, 'El-Emin' sifatina lâyik görülmüstür. Peygamberimiz (a.s.m.) Islâm'dan önce de hiçbir dönemde putlara tapmamis, akliyla, bir olan Allah'i bulmus, O'na yönelmis ve hanif olan Ibrahim'in dinini benimsemisti.

Saygin bir aileye mensup olup, Mekke'nin ileri gelenlerinin arasinda bulundugu halde hiçbir zaman ahlâkindan taviz vermemis hatta iffetiyle dikkat çekmistir.Peygamberligi döneminde de bu üstünlügü öncelikle Allah'a (c.c.) olan yakinliginda, korkusunda ve tevekkülünde görüyoruz. Kendisine ilk vahiy geldiginde de, inkârcilar onu reddettiginde de, magarada etrafi sarildiginda da, Uhud'da yenildiklerinde de hep ayni tevekkül ve Allah'a ayni baglilik göze çarpmaktadir. O tam bir Allah dostuydu, her tutum ve davranisinda O'na yönelir, sadece O'nun rizasini gözetirdi. Kâfirlere karsi onurlu ve zorluyken, mü'minlere karsi da sefkatli ve merhametli idi. Resulullah Efendimiz bütün ömrünü Allah'i razi edebilmek ve O'nun dinini insanlara ulastirabilmek için geçirdi. Bunu yaparken de tamamen Kur'ân'la hükmetti ve âlemlere örnek kilinan bir insan oldu.

Onun güzel ahlâki, akli, dirayeti, hikmeti, takvasi, liderligi, hakimligi çok iyi anlasilmalidir. Zira Allah onda bizim için güzel örnekler oldugunu söylemektedir."Sizin için, Allah'i ve ahiret yurdunu umanlar ile Allah'i çokça zikredenler için, Allah'in resulünde güzel örnekler vardir." (Ahzab Sûresi, 21)Hz. Muhammed (a.s.m.)'in önemli bir özelligi de kavminin hidayeti için gece-gündüz ugrasmasidir. Sadece ebedî hayatlarini kurtarabilmek için onlari sürekli olarak uyarmis ama bir yandan da salih olduklari takdirde cennetle müjdelemistir. Onlari Allah'in birligine tevhid çagirmis, her türlü puttan, sirkten, ortak kosmaktan arindirmistir. Âyetin de ifadesiyle üzerlerindeki agir yükleri kaldirmis, zincirleri indirmis (7/157) yerine kolay olani getirmistir. Çünkü Allah insanlara zorluk dilememis ve kaldirabileceklerinden fazlasini da yüklememistir.Peygamberimiz Araplarin yüzyillardir süregelen inanç sistemlerini, batil hurafelerini, adetlerini, törelerini yikmis yerine tertemiz olan hak dini koymustur. Ama bu çok iyi takdir edilmesi gereken bir noktadir. Zira köklü inançlari ya da saplantilari yikabilmek çok zordur; sabir, dirayet ve cesaret ister. Bu özelliklere ise Resulullah (a.s.m.)'da en fazlasi ile rastliyoruz.

Cenâb-i Allah Peygamberimiz (a.s.m.)'i özel olarak seçmis, üstün kilmis, O'na büyük bir nur vermis ve serefli, üstün Kur'ân-i da ona indirmistir.

Bu mübarek insanin hayati boyunca mücadelesi çok yönlü olmustur. Bir tarafta inkârcilarin amansiz saldiri ve eziyetleri, diger tarafta münâfiklarin sinsi faaliyetleri, yine bir yanda yahudilerin siddetli düsmanliklari diger tarafta bedeviler... Görüldügü gibi pek çok açidan bakildiginda hep sorumluluk Peygamberimiz (a.s.m.)'in üzerindeydi.

Hem hakim konumundaydi, hem savaslar idare ediyordu, hem de yöneticiydi. Bir yandan teblig yapiyor diger yandan da mü'minleri egitiyordu. Karsisindaki insanlarin cahiliyeden ve sirkten yeni kopmus ve dolayisiyla pek çok hatasi olan kimseler oldugu düsünüldügünde Peygamber Efendimizin üzerindeki yükümlülük daha iyi kavranabilir. Nitekim Said-i Nursi'nin Onun hakkindaki asagidaki sözleri, Peygamberimizde tecelli eden üstün ahlâki ve yüksek ruhunu bize çok güzel açiklamaktadir:"O asir o zat (a.s.m.) ile bir saadet-i beseriye asri olmus. Çünkü en bedevi ve en ümmi bir kavmi, getirdigi nur vasitasiyla, kisa zamanda dünyaya üstad ve hakim eylemis."Fahr-i Kâinat Efendimiz bir yandan cephede mücadele ederken diger taraftandan da Allah'in Kur'ân'da üstün onur sahibi bir elçi olarak niteledigi Cebrail (a.s.) ile görüsüyor ve vahiy aliyordu. Dahasi Sidret-ül Münteha ve Cennet-ül Meva'nin yanindaki bir makama çikiyor, Ruh'ül Kudüs'le burada da bulunuyordu. Allah, bir kisim ayetlerini göstermek için bir gece onu Mescidsi Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götürmüstü.

Asla hevadan konusmuyor ve Rabbinden aldigi vahyi insanlara aktariyordu. Böyle derin bir mâneviyat, yanindakilerin boyutunu asan bir hayat ve siddetli imtihan ortamiyla muhatapti. Peygamber Efendimizi (a.s.m.) degerlendirirken iste onun bu yönlerini de mutlaka tefekkür etmek gerekir. Öyle ki, Onun yasadigi üstün ahlâki ve derin maneviyati anlayabilen insanlar, süphesiz Ondaki 'en güzel örnekleri' daha iyi kavrayabilecek ve yasamaya çalisacaklardir.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:12

Bu anı bekleyen mücahidler; "Allahü ekber!" nidaları ile ok gibi ileri fırladılar.
Şimşek gibi kılıçlarını çekip, fırtına gibi düşmanın ortasına daldılar... At kişnemeleri, kılıç şakırtıları, tekbir sadaları ve vurulanların feyratları ayyuka çıkıyor, daha harbin başında, meydan, kan gölü haline geliyordu.

Şanlı sahabiler, her kılıç sallayışlarında ya bir baş, ya bir kol düşüyorlardı. Elinde Resulullah'ın beyaz sancağı olan hazret-i Zeyd, düşmanın ta ortalarında; "Allah Allah" diyerek vuruşuyordu.

Salladığı kılıçlarla etrafını bir anda açıyor, düşmanı karşısına çıktığına pişman ediyordu. Kumandanlarının kahramanca çarpışmasını gören şanlı sahabiler, ondan geri kalmıyor, tek başına otuz düşmana kılıç yetiştirip onları tepelemeye çalışıyorlardı.

Bir ara, birkaç mızrağın birden, kumandan hazret-i Zeyd'in mübarek göğsüne saplandığı görüldü. Arkasından diğer mızraklar, onu takib etti. Şanlı sahabinin vücudu, delik deşik olmuştu. Zeyd bin Harise sıcak toprağa düştü. Böylece çok özlediği şehadet şerbetini içti.

Zeyd bin Harise'yi takib eden hazret-i Ca'fer, hemen sancağı kaptı. İslâm sancağının dalgalandığını gören mücahidler, yeni bir aşk ile savaşa devam ediyorlardı.

Hazret-i Ca'fer de, Zeyd bin Harise gibi kahramanca çarpışıyordu. Bir taraftan düşmana saldırıyor, diğer yandan da arkadaşlarına cesaret ve heyecan veriyordu.

Yiğitçe çarpışan bu yeni kumandan, daha hızlı, daha seri hareketlerle kılıç sallıyor, düşmana göz açtırmıyordu. Hazret-i Ca'fer, kendisinden geçmiş bir halde çarpışırken, arkadaşlarından bir hayli ileri gitmişti.

Rumların ortasında tek başına dövüşüyor, her birine ayrı ayrı kılıç vuruyordu. Fakat bu gidişin, dönüşü olmadığını anlamakta gecikmedi. Kahraman kumandan; "Bana düşen, kafirlerin her birine kılıcımla vurmaktır!" diyor, Allahü teâlânın mübarek ismini dilinden düşürmüyor ve bitmez tükenmez bir güçle çarpışıyordu.

Nihayet bir düşman askeri, hazret-i Ca'fer'in sağ koluna bir kılıç vurdu. Sağ eli kesilen hazret-i Ca'fer, mukaddes İslâm sancağını sol eliyle yere düşmeden yakaladı. Kaldırıp yine dalgalandırdı.

Bir kılıç darbesi ile sol eli de kesilmişti. Bu defa sancağı, kesik kollarnının arasında göğsüne bastırarak dalgalandırmaya çalıştı. Fakat bir biri peşinden şiddetle inen düşman kılıçları ile çok özlediği şehadet mertebesine kavuştu.
Mübarek ruhu, Cennet'in en yüksek derecelerine uçmuştu... Bedeninde doksandan ziyade kılıç ve mızrak yarası sayılmıştı.

Kumandanlarının şehid düştüğünü gören kahraman mücahidler, İslâm sancağını kaptıkları gibi, Abdullah bin Revaha hazretlerine teslim ettiler. O da, atının üzerinde sancağı dalgalandırarak düşmana şiddetle saldırdı. Her önüne geleni deviriyor, kahramanca ilerliyordu...
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:12

Bir taraftan da, şöyle diyordu:

"Ey nefsim, bana boyun eğeceksin elbette,
Bugün şehid olurum, yemin ettim bu harpte.

Ya sen kendiliğinden, razı olursun buna,
Ya kabul ettiririm, bunu ben, zorla sana.

Eğer öldürülmezsen, şayet sen bu savaşta,
Hiç ölmeyecek misin, ey nefsim söyle bana.

Ca'fer bin Ebi Talib ve Zeyd bin Harise'nin
Yaptığını yaparsan, bil ki iyi edersin.

Onlar şehid oldular, ey nefsim durma geri,
Sonra bedbaht olursun, haydi atıl ileri."

Hazret-i Abdullah da; "Allahü ekber!" nidaları arasında düşmanla amansız bir mücadeleye tutuşmuştu. Bir ara bir kılıç darbesi parmağına isabet etti ve kesik parmak elinde sallanmaya başladı.

Allahü teâlânın ve Resulünün aşkıyla yanan bu mübarek kumandan, derhal atından yere atladı, çarpışmasına engel olan yaralı parmağını, ayağnın altına alıp; "Sen sadece, yaralı bir parmak değil misin? Zaten bu kazaya da Allahü teâlânın yolunda uğramış bulunuyorsun!" diyerek çekip kopardı.

Şimşek gibi atına atlayıp, olanca gücü ile yine çarpışmaya başladı. Fakat bu kadar çarpışmasına rağmen, şehidlik mertebesine kavuşamadığı için kendi kendini kınamaya başladı... Tekrar tekrar düşmana saldırdı. Sonunda bir mızrak darbesi ile yere düştü. Allahü teâlâ ve Resulü yolunda çarpışırken Şehid olup, mübarek ruhu Cennet'e uçtu...

O anda hazret-i Abdullah'ın yanında çarpışan Ebü'l-Yüsr Ka'b bin Umeyr , sancağı dalgalandırmaya çalıştı. Gözlerini Eshab arasında dolaştırarak kendisinden daha yaşlı ve olgun birini araştırdı. Sabit bin Ekrem'i görünce, sancağı ona teslim etti.

Hazret-i Sabit, sancağı mücahidlerin önüne dikdikten sonra; "Ey kardeşlerim! Acele içinizden birini kumandan seçiniz ve ona tabi olunuz" dedi.

Onlar; "Seni seçtik" dedilerse de, hazret-i Sabit bunu kabul etmedi. Gözleri Halid bin Velid hazretlerine takıldı. Ona; "Ey Ebu Süleyman! Sancağı sen al!" dedi.

Müslümanlar arasına yeni katılan hazret-i Halid, edebinden mukaddes sancağı almak istemedi ve mübarek dudaklarından; "Ben bu sancağı senden alamam! Sen buna benden daha çok layıksın. Zira daha yaşlısın ve Bedir gazasında Resulullah'ın yanında çarpışmakla şereflenmişsin!.." sözleri dökülmüştü.

Fakat zaman kıymetli idi. Etraflarındaki Eshab-ı kiram, düşmanla kıyasıya vuruşuyor, yüzbin kişilik düşmanı geriletmeye çalışıyordu. Hazret-i Sabit, sözünü tekrarladı:

"Ey Halid! Resulullah'ın mukaddes sancağını çabuk al! Vallahi, bunu sana vermek için almıştım. Sen, harbin usulünü benden daha iyi bilirsin!" dedi.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:12

Ordunun başına kimin geçeceği tartışılırken, Hz. Sabit, etrafındaki mücahidlere; "Ey kardeşlerim! Halid'in kumandan olmasındaki görüşünüz nedir?" diye sordu.

Onlar da hep bir ağızdan; "Onu başımıza kumandan yaptık" dediler. Bunun üzerine hazret-i Halid, Alemlerin efendisinin mübarek eliyle teslim ettiği sancağı, büyük bir hürmet ve edeb ile alıp öptü. Atına atlayıp düşmana bütün haşmet ve heybetiyle saldırdı.

Kahraman sahabiler yeni kumandanalrının peşinde tekrar hücuma geçtiler. Hazret-i Halid görülmemiş bir cesaret ve maharetle çarpışıyordu. Önüne geleni devirip düşürüyordu.

Bir ara Kutbe bin Katade hazretleri, düşman kumandanlarından Malik bin Zafile'nin başını gövdesinden ayırdı. Rumların maneviyatları bozulmuştu. Fakat vakit daralmış, akşam olmuş ve hava kararmaya başlamıştı. Karanlıkta savaşmak oldukça tehlikeliydi. Çünkü yanlışlıkla kendi arkadaşlarını vurabilirlerdi...

Bu sebeple her iki taraf da karargahlarına çekildi. Yaralılar tedavi altına alındı. Hazret-i Halid, harp san'atında dahi idi. Sabahleyin düşmanın karşısına yeni bir taktikle çıkmak ve onları şaşırtmak istiyordu.

O gece, askerlerin yerlerini değiştirdi. Sağ taraftakileri sola, soldakileri sağa, öndekileri arkaya, arkadakileri de öne aldı.

Sabahleyin tekrar hücuma kalkan kahraman mücahidler, "Allahü ekber" nidaları arasında çarpışmaya başladı. Düşman askerleri, kendilerine saldıran askerleri ilk defa görüyordu.

Bunlar dünkü çarpıştıkları kimseler değildi. Herhalde, Müslümanlara yeni bir ordu yardıma gelmişti!.. Bunları büyük bir korku içinde düşünen Rum askerlerinin maneviyatları bozuldu. Paniğe kapıldılar.

Bunu fırsat bilen hazret-i Halid ve kahraman sahabiler, o gün çok daha güzel çarpışarak düşmana kılıç vurdular ve binlercesinin canını Cehennem'e gönderdiler.

O gün Halid bin Velid hazretlerinin elinde dokuz kılıç kırılmıştı. Allahü teâlânın ihsanı, Resul-i ekrem efnedimizin duaları bereketiyle üç bin mücahid gazi, yüz bin düşman askerini bozguna uğratmıştı.

Bu büyük meydan muharebesinde on beş şehid verilmişti. Böylece, Bizans imparatorluğuna, haddi bildirilmiş, daha güneye akınlar düzenlemelerine engel olunmuştu...

Resul-i ekrem ve Nebiyyi muhterem efendimiz, kendisine harp meydanından bir haber gelmeden önce, Mute'de olanları bildirmek üzere Eshabını mescide toplamıştı.

Sevgili Peygamberimizin mübarek yüzlerinden çok üzüntülü olduğu anlaşılıyor, daha çok üzülür korkusu ile kimse bir şey soramıyordu.

Nihayet Eshab-ı kiramdan biri; "Canımız sana feda olsun ya Resulullah! Sizde olan üzüntüyü gördüğümüzden beri içimiz kan ağlıyor, üzüntümüzün derecesini ancak cenab-ı Hak bilir!" dedi.

Sevgili Peygamberimizin mübarek gözlerinden yaşlar boşandı...
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:13

Efendimiz, üzüntüsünü şöyle ifade buyurdu:

"Bende gördüğünüz üzüntü, beni hüzün içinde bırakan şey, Eshabımın şehid olmaları idi.

Bu hal, onları Cennet'te karşılıklı tahtlar üzerinde oturmuş kardeşler olarak görünceye kadar devam etti.

Zeyd bin Harise, sancağı eline aldı. Nihayet şehid edildi. O şimdi Cennet'e girdi. Orada koşup duruyor. Sonra sancağı Ca'fer bin Ebi Talib aldı. Düşman ordularına saldırdı. Çarpıştı ve nihayet o da şehid oldu. O, şehid olarak Cennet'e girdi ve yakuttan iki kanat ile dilediği gibi uçup duruyor.

Ca'fer'den sonra sancağı, Abdullah bin revaha aldı. Elinde sancak olduğu halde düşmanlarla çarpıştı ve şehid oldu ve Cennet'e girdi.

Onlar, Cennet'te altından tahtlar üzerinde bana gösterildi. Ey Allah'ım! Zeyd'i magfiret eyle!.. Ey Allah'ım! Ca'fer'i magfiret eyle! Ey Allah'ım Abdullah bin Revaha'yı magfiret eyle!"

Alemlerin efendisinin mübarek gözlerinden hala yaşlar boşanıyordu. Göz yaşları arasında şöyle devam ettiler:

"Abdullah bin Revaha'dan sonra sancağı Halid bin Velid aldı. İşte şimdi harp şiddetlendi. Ey Allah'ım! O (Halid bin Velid), senin kılıçlarından bir kılıçtır. Ona yardım eyle!.." buyurdular.

Ca'fer bin Ebi Talib hazretlerinin şehid düştüğü gün bu hadiseyi anlattıktan sonra kalktılar, hazret-i Ca'fer'in evine gittiler.

Hanımı Esma evinin işlerini bitirmiş, çocuklarını yıkayıp saçlarını taramıştı. Sevgili Peygamberimiz; "Ey Esma! Ca'fer'in oğulları nerede? Onları bana getir!" buyurdular.

Esma Hatun çocukları getirince, Resulullah efendimiz onları bağrına bastı ve doya doya öpüp kokladı. Mübarek kalbleri dayanamadı, mübarek gözlerinden yaşlar sicim gibi akmaya başladı.

Bunu gören hazret-i Ca'fer'in hanımı; "Anam- babam, canım sana feda olsun ya Resulullah! Niçin oğullarıma yetimlere yaptığınız merhameti gösteriyorsunuz? Yoksa Ca'fer ve arkadaşlarından acı bir haber mi aldınız?!" diye yalvararak sordu.

Alemlerin efendisi, çok müteessir olmuştu: "Evet!.. Onlar, bu gün şehid oldular!.." buyurdu.

Hazret-i Esma validemiz de yetim yavrularını bağrına basarak ağlamaya başladı. Bu manzaraya sevgili Peygamberimiz fazla dayanamamış, oradan ayrılmışlardı.

Seadethanelerine dönen Habib-i ekrem efendimiz, zevce-i mutahharalarına, "Ca'fer'in ailesi için yemek hazırlamayı ihmal etmeyiniz!" buyurdu. Üç gün şehid ailelerine yemekler gönderildi.

Birkaç gün sonra haberciler, İslâm ordusunun Medine'ye yaklaştığını, bildirdiler. Peygamber efendimiz, Eshabı ile kalktılar, Medine'nin dışına karşılamaya çıktılar.

Uzaklardan bir toz bulutu kalkıyor, mukaddes İslâm sancağı dalgalanıyordu. Kılıç, kalkan parıltıları, etrafı ayna gibi ışıldatıyordu. Herkesde, derin bir heyecan göze çarpıyordu. Biraz sonra başlarında Halid bin Velid hazretleri olduğu halde, mücahid gaziler Medine'ye girdiler.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:13

Hicretin sekizinci senesi idi... Hudeybiye antlaşmasının bir maddesi de; "Her iki tarafın dışında kalan Arab kabileleri, istedikleri tarafın himayesine girebilecekler, Müslümanlar veya müşriklerle birleşmekte serbest olacaklar" idi.

Buna göre; Peygamber efendimizin müttefiki olan Huzaa kabilesi, Müslümanlar; Beni Bekir kabilesi de müşrikler tarafında yer almışlardı. Huzaa kabilesi ile Beni Bekirler eskiden beri düşman olup, fırsat buldukça birbirlerine saldırırlardı. Hudeybiye barışına göre, onlar da bir müddet için saldırılarını durdurmuşlardı. Fakat, buna Beni Bekir kabilesi iki sene uyabilmişti.

Bekiroğullarından biri, sevgili Peygamberimize hakaret eden bir şiir söylemiş, bunu işiten Huzaa kabilesinden bir genç, dayanamamış ve başını yarmıştı.
Bekiroğulları, bunu fırsat bilip antlaşma gereği tehlikeden emin olan Huzaa kabilesine saldırmışlardı. Bu saldırıya, Kureyşli müşrikler, silah vererek ve gizli adam göndererek yardım etmişler, Harem-i şerifde Huzaa kabilesinden yirmiden fazla kimseyi öldürmüşlerdi.

Çarpışma esnasında Huzaa kabilesinden bazı Müslümanlar, Peygamber efendimizden yardım istemişlerdi. Huzaa kabilesinden gece yapılan bu baskınlarda, Bekiroğulları arasında, Kureyşli müşriklerin de bulunduğunu görenler olmuştu.

O gece, Medine'de, hazret-i Meymune validemizin evinde bulunan sevgili peygamberimiz, namaz kılmak için kalkıp abdest alırken; Allahü teâlânın izni ile bir mucize olarak, Mekke'deki Müslümanların kendisinden yardım taleb ettiklerini işitmişti. Onlara cevab olarak; "Lebbeyk! = Davetiniz icabet ediyorum!" buyurdu.

Maymune validemiz, Peygamber efendimizin yanında kimse olmadığı halde böyle konuştuğunu görünce; "Ya Resulallah! Yanınızda bir kimse var mı?" diye sordu. Sevgili Peygamberimiz ona, Mekke'de meydana gelen hadiseyi ve Kureyşlilerin bu işe ortak olduklarını haber verdi.

Kureyş müşrikleri Beni Bekirlere yardım ederek, Huzaa kabilesine baskın yapıp onları öldürmekle, Hudeybiye antlaşmasının maddelerine aykırı hareket etmiş, böylece antlaşmayı bozmuş oluyorlardı.

Fakat, bu hadiseden, o sırada Şam'a ticaret için giden Kureyş lideri Ebu Süfyan'ın haberi olmamıştı. Şam'dan dönünce hadiseyi ona anlattılar ve; "Bu, mutlaka düzeltilmesi lazım olan bir iştir. Gizlenmesi mümkün değildir. Eğer düzeltilmezse, Muhammed bizi Mekke'den sürer!" dediler.

Ebu Süfyan ise; "Her ne kadar bu hadiseden benim haberim olmadıysa da, yapılan kıtal haberi Medine'ye ulaşmadan, barışı yenileyip uzatmak üzere acele gitmem lazım" dedi.

Halbuki, sevgili Peygamberimiz, haberi anında öğrenmişti. Ayrıca hadiseden üç gün sonra, Huzaa kabilesinden Amr bin Salim, yanında kırk süvari ile gelip, durumu Resul-i ekrem efendimize anlattı.

Habibullah efendimiz de; "Huzaa oğullarına yardım etmezsem, bana da yardım olunmasın!" buyurarak bir mektup yazdırdı.

Kureyş müşriklerine gönderilen bu mektupda, sevgili peygamberimiz; "... Siz, ya Bekir oğulları ile olan ittifakınızdan vaz geçip geri durursunuz, yahut da Huzaa oğullarından öldürülenlerin diyetlerini ödersiniz! Şayet bu söylediklerimden birini yerine getirmeyecek olursanız, sizinle harb edeceğimi bildiririm!.." buyuruyorlardı.
MİNİK isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:13

Eshab-ı kiram, Efendimizin emri üzerine cihad için hazırlığa başladılar. Fakat nereye sefer yapılacağını bilmiyorlardı. Peygamber efendimiz, ayrıca çevredeki Müslüman kabilelerden Eslem, Eşca, Cüheyne, Husayn, Gıfar, Müzeyne, Süleyman, Damra ve Huzaaoğullarına haber gönderdi; "Allahü teâlâya ve ahıret gününe iman edenler, Ramazan-ı şerifin başında Medine'de bulunsunlar" buyurarak onları harbe katılmaya davet etti.

Habibullah efendimiz, bir tedbir olarak, Mekke'ye giden yolları tutup, irtibatı kesmek üzere, hazret-i Ömer'e vazife verdi. Hazret-i Ömer, derhal dağ yollarına, geçitlere ve diğeryol başlarına nöbetçiler dikip; "Mekke'ye gitmek isteyen herkesi geri çevireceksiniz!" emrini verdi.

Sevgili Peygamberimiz, bu işin gizlice yürütülmesi için; "Ya Rabbi! Yurtlarına ansızın varıp, kavuşuncaya kadar, Kureyşlilerin casus ve habercilerini tut, görmez ve işitmez eyle. Bizi ansızın görüp işitsinler" diyerek Allahü teâlâya dua etdi.

Peygamber efendimiz, kuzeydeki müşrikler veya Bizanslılar üzerine yürünecek intibaını vermek için de, Ebu Katade hazretlerini askeri bir birlik ile kuzeye, İzam vadisine doğru gönderdi.

Bu arada Medine'deki hazırlıkları, Mekkeli müşriklere bildirmek üzere gönderilen bir mektubu, sevgili Peygamberimiz bir mucize olarak haber verdi. Hazret-i Ali'yi göndererek yakalattı.

Ramazan ayının ikinci gününe kadar, çevre kabilelerden yardım gelmiş, Ebu İnebe kuyusu başındaki karargahda toplanılmıştı. Eshab-ı kiramın sayısı on iki bine ulaşmıştı. Bunlardan dört bini Ensar, yedi yüzü Muhacir, geri kalanı da çevredeki Müslüman kabilelerdendi.

Sevgili Peygamberimiz, Medine'ye vekil olarak, Abdullah bin Ümmi Mektum hazretlerini bıraktı. Zübeyr bin Avvam hazretlerini de iki yüz kişilik bir süvari birliğinin başında keşif kolu olarak ileri gönderdi.

Nihayet Alemlerin efendisi, gönülleri Allahü teâlâ ve Resulünün muhabbetiyle dolu olan on iki bin kişilik muazzam ordusunun başında olduğu halde, Allahü teâlânın ismi ile yola çıktılar.

Bundan sekiz sene önce, ayrıldıkları yurtlarına, Mekke'ye gidiyorlardı. Puthane haline çevrilen muazzam Kabe'yi putlardan temizlemeye gidiyorlardı...

İnatlarından bir türlü vaz geçmek istemeyen müşriklere, hak, adalet ve merhamet göstermeye gidiyorlardı... Allahü teâlânın dinini yaymaya, oradakilerin ebedi Cehennem azabından kurulmalarına vesile olmaya gidiyorlardı...

Aman ya Rabbi! Bu ne büyük merhametti!..

İslâm ordusu Zü'l-huleyfe'ye geldiği sırada, Mekke'den ailesi ile birlikte hicret eden Peygamber efendimizin amcası hazret-i Abbas ile karşılaştı.

Sevgili Peygamberimiz, amcasının geldiğine çok sevindi ve; "Ey Abbas! Ben Peygamberlerin sonuncusu olduğum gibi, sen de, Muhacirlerin sonuncusun" buyurarak gönülünü aldı.

Hazret-i Abbas'ın ağırlıklarını Medine'ye gönderdi. Hz. Abbas , Peygamber efendimizin yanında kalıp, Mekke'nin fethine katıldı.

Resul-i ekrem efendimiz, Mekke'nin yakınında bulunan Kudeyd'e geldiğinde, şanlı Eshabına harp düzeni aldırdı.

Her bir kabileye ayrı ayrı sancaklar ve bayraklar verdi. Onları, her kabilenin bayrakdar ve sancakdarına teslim etti.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:13

Medine'den ayrılalı on gün olmuştu. Akşam üzeri Mekke'ye iyice yaklaşılmış, yatsı vaktinde Merr-uz-zahran'a gelinmişti. Peygamber efendimiz, Eshabına burada durmalarını emir buyurdu.

Ayrıca hazret-i Ömer'e vazife verip, her mücahidin ateş yakmasını da emretti. Bir anda on binden fazla ateş yanınca, Mekke aydınlığa boğuldu
Hiçbir şeyden haberi olmayan Mekkeli müşrikler, şaşkına döndüler. Ne olduğunu anlamak için Ebu Süfyan'ı görevlendirdiler.

O da yanına iki kişi alarak İslâm ordusuna doğru gizlene gizlene yaklaştılar. Bu sırada sevgili Peygamberimiz, Eshabından bazılarına; "Ebu Süfyan'a gözkulak olunuz. Mutlaka onu bulursunuz!" buyurdu.

Ebu Süfyan ve yanındakiler, İslâm ordusuna doğru ilerledikçe hayretleri artıyor, dehşete düşüyorlardı.

Mekke'nin çevresine ne kadar çok asker birikmişti ve ne kadar çok da ateş yakmışlardı!.. Onlar, bunları konuşa konuşa, Erak isimli yere geldiler.
Bu sırada Peygamber efendimiz, yine; "Ebu Süfyan, şu anda Erak'tadır" buyurdu. Eshab-ı kiram, onları araştırmaya koyuldular. İçlerinden hazret-i Abbas, onları tanıdı ve Peygamber efendimizin huzuruna götürdü.

Yolda Ebu Süfyan, hazret-i Abbas'a; "Haberler nasıldır?" diye sordu. O da; "Ey Ebu Süfyan! Sana yazıklar olsun! Resul aleyhisselam, karşı koyamayacağınız bir ordu ile üzerinize geliyor. Yemin ederim ki, Kureyşlilerin hali yaman olacak. Vay onların başına geleceklere!" dedi.

Ebu Süfyan ve yanındakiler, korku ile mücahidlerin arasından geçerek sevgili Peygamberimizin huzur-i şeriflerine geldiler.

Kainatın sultanı, onları güzel karşıladı. Mekkeliler hakkında bilgi aldı. Geç vakitlere kadar konuştuktan sonra, onları İslâm'a davet eyledi. Hakim bin Hizam ile Büdeyl, derhal Kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu.

Fakat Ebu Süfyan'ın tereddütü devam ediyordu. Sabah olunca, merhamet deryası sevgili Peygamberimiz; "Ey Ebu Süfyan! Yazıklar olsun sana! Allahü teâlâdan başka ilah bulunmadığını öğrenme zamanı hala gelmedi mi?" buyurdu.

O da; "Anam-babam sana feda olsun! Yumuşak huylulukta ve şereflilikte ve akraba hakkını gözetmekte üstüne yoktur. Sana ettiğimiz bu kadar cefadan sonra sen, hala bizi hidayet yoluna davet ediyorsun. Ne güzel kerem sahibisin. Allah'dan başka ilah olmadığına inandım... Eğer olsaydı bana bir faydası olurdu. Sen de Allah'ın Resulüsün" diyerek Eshab-ı kiramdan olmakla şereflendi.

Hazret-i Abbas; "Ya Resulallah! Ebu Süfyan'a Mekkelilerce itibar kazandıracak bir şey ihsan eder misiniz?" dedi.

Peygamber efendimiz, bunu kabul edip; "Kim Ebu Süfyan'ın evine girer, sığınırsa, ona eman verilmiştir, öldürülmekten kurtulur" buyurdu.
Ebu Süfyan hazretleri; "Ya Resulallah! Biraz daha genişletir misiniz?" diye istirhamda bulununca, sevgili Peygamberimiz; "Kim Mescid-i Haram'a girer, sığınırsa, ona eman verilmiştir! Kim kapısını kapayıp evinde oturursa, ona eman verilmiştir" buyurdu.

Resul-i ekrem efendimiz, Ebu Süfyan'ın, İslâm ordusunun heybetini ve çokluğunu görüp, Mekkeli müşriklere bunu anlatması için hazret-i Abbas'a; "Onu, vadinin daraldığı, atların sıkışa sıkışa geçtiği dağ boğazına ilet. Müslümanların, Allahü teâlânın ordusunun ihtişamını görsün" buyurdu.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:13

Görmeliydi ki, şahid olduğu manzarayı müşriklere anlatsın ve karşı çıkan olmasın... Böylece, Harem-i şerifte kan dökülmesin...

Hazret-i Abbas, Ebu Süfyan ile dağ geçidine giderken, mücahidler harp düzenine girdi.

Her kabile, sancaklarını açmış olduğu halde geçitten geçmeye başladılar. Her birinin üzeri zırhlı ve silahlı idi. Her grup geçerken tekbir getiriyorlardı.

Ebu Süfyan; "Bunlar kim?" diye soruyor, hazret-i Abbas'da; "Bunlar, Süleymoğulları! Kumandanları Halid bin Velid'dir!" Bunlar Gıfaroğulları!" "Bunlar Ka'boğulları!.." diyerek cevap veriyordu.

Yeri göğü; "Allahü ekber! Allahü ekber!" nidaları dolduruyor, mücahidlerin çokluğu ve silahların parıltıları göz kamaştırıyordu.

Ebu Süfyan'ın en çok merak ettiği, Fahr-i Alem efendimizdi. O'nun çevresindeki askerlerin geçişini çok merak ediyor, diğerlerinden farklı olacağını tahmin ediyordu.

Bu sebeple sık sık; "Bunlar Resuullah'ın birliği midir?" diye sormaktan kendini alamıyordu... Nihayet peygamberlerin sultanı, Alemlerin efendisi güneş gibi, nur saçarak devesi Kusva'nın üzerinde göründü.

Etrafında Muhacirler ve Ensar bulunuyordu. Her biri tepeden tırnağa Davudi zırhlara bürünmüş, Hindi kılıçlar kuşanmış, cins atlara ve develere binmiş olarak geliyorlardı.

Ebu Süfyan onları görünce; "Kim bunlar, ya Abbas?" diyerek merakla sordu. O da; "ortadaki Resul aleyhisselam, Etrafındakiler de şehid olmak aşkı ile yanan Ensar ve Muhacirlerdir!.." dedi.

Sevgili Peygamberimiz onların yanından geçerken Ebu Süfyan'a; "... Bugün, Allahü teâlânın, Kabe'nin şanını yücelteceği bir gündür. Bugün, Beytullah'a örtü örtüleceği gündür! Bugün, merhamet günüdür... Bugün, Allahü teâlânın Kureyşlileri (İslâm ile) aziz edeceği bir gündür!" buyurdu.

Ebu Süfyan, göreceğini görmüş, işiteceğini de işitmişti; "Ben, Kayser'in de, Kisra'nın da saltanatını gördüm. Fakat böyle ihtişamlısını görmedim! Ben, hiçbir zaman bugünkü gibi bir ordu ve cemaat ile karşılaşmadım! Böyle bir orduya hiç kimse karşı koyamaz, onlara güç yetiremez!" diyerek Mekke'nin yolunu tuttu...

Hz. Ebu Süfyan, Mekke'ye gelip, kendisini merakla bekleyen müşriklere Müslüman olduğunu açıkladıktan sonra;

"Ey Kureyş cemaatı! Muhammed aleyhisselam, karşısında dayanamayacağınız kadar büyük bir ordu ile yanıbaşınıza gelmiş buyunuyor. Boş yere kendi kendinizi aldatmayınız? Müslüman olunuz ki, kurtulasınız! Ben sizin görmediklerinizi gördüm! Sayısız bahadırlar, atlar ve silahlar gördüm. Hiç kimsenin onlara gücü yetmez! Kim, Ebu Süfyan'ın evine girerse, ona eman verilmiş, öldürülmekten kurtulmuştur! Kim, Beytullah'a sığınırsa, ona eman verilmiştir. Kim, evine girip kapısını kapatırsa, ona da eman verilmiştir!" dedi.
Bunun üzerine müşriklerin azılılarından bazıları, Ebu Süfyan hazretlerine karşı çıkarak, hakaret ettiler. Hatta, İslâm ordusuna karşı çıkmak için, acele hazırlığa başladılar. Fakat bunların sayıları çok azdı. Diğerleri, bunlara iltifat etmeyip evlerine koştular. Bir kısmı da Mescid-i Haram'a sığındılar.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:14

- Ebu Talib hastalandığında Kureyş'ten içlerinde Ebu Cehil'in de bulunduğu bir grup Ebu Talib'in yanına girerek şöyle dedi: '

Senin kardeşinin oğlu (Rasûl-ü Ekrem'i kastediyorlar) bizim tanrılarımıza sövüyor, şöyle diyor, böyle yapıyor... Eğer çağırır da, bu işi yapmaktan onu nehyedersen çok iyi olur'.

Bunun üzerine Ebu Talib Hz. Peygamber'i çağırdı. Hz. Peygamber Ebu Talib'in yanına geldi, eve girdi. Kureyşliler ile Ebu Talib arasında bir kişinin oturabileceği kadar bir mesafe vardı. Ebu Cehil, Hz. Peygamber'in Ebu Talib'in yanına oturması halinde Ebu Talib'in ona daha şefkatli olabileceği korkusuyla kalkıp o yeri kapattı.

Hz. Peygamber de amcası Ebu Talib'e yakın oturabileceği bir yer bulamadı, kapı yanında oturdu. Ebu Talib Hz. Peygamber'e 'Ey yeğenim, nedir bu durum? Kavmin senden şikâyet ediyor. İddialarına göre sen tanrılarına küfrediyor, onlar hakkında ileri-geri konuşuyormuşsun?'. Meclistekiler birçok şeyler söylediler. Sonra Hz. Peygamber konuşmaya başladı ve şöyle buyurdu: 'Amca! Ben onları sadece bir tek kelime üzerinde anlaşmaya davet ediyorum. O kelimeyi söylerlerse şayet, Araplar onlara baş eğerler, acemler de cizye verirler'.

Kureyşliler Rasûlullah'ın bu sözleri üzerine sevinerek şöyle dediler: 'Bir kelime mi istiyorsun? Babanın başı üzerine yemin olsun ki sana on kelime bile veririz. Söyle nedir o kelime?'

Ebu Talib de 'Ey yeğenim! o istediğin kelime nedir?' dedi. Rasûl-ü Ekrem de ''O kelime Lâilâheillallah'dır' dedi. Bunun üzerine onlar ürkerek ayağa kalktılar, elbiselerini silkerek şöyle dediler:

'O mabudlan bir mabud mu kıldı? Kesinlikle bu hayret verecek bir şeydir' (Sa'd/5).
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Cevapla

“Dini Konular / Dini Hikayeler” sayfasına dön

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 15 misafir