gebelik ve sorunları
Re: gebelik ve sorunları
İleri Yaş Gebeliklerde 'Mongol' Bebek Riski
Doç. Dr. İbrahim Bildirici, "mongol" (Down Sendromu) bebekte en büyük riskin anne yaşı olduğuna dikkat çekerek, 40 yaşının üzerindeki gebeliklerde bu riskin 40'ta bire kadar düştüğünü söyledi.
Özel Hayat Hastanesi Kadın ve Doğum Hastalıkları Bölüm Başkanı Doç. Dr. İbrahim Bildirici, "mongol" bebek ile ilgili dünyada ciddi gelişmelerin yaşandığını ifade ederek, yapılan çalışmalara rağmen 700-800 doğumdan birinin "mongol" bebek olduğunu kaydetti. Gebelik sırasında yapılan çeşitli tarama testleri ile bu riskin varlığının erken tespit edilebildiğini vurgulayan Bildirici, "Bunu gebeliği sonlandırabilir dönemde tanıma artık mümkün. Tarama testleri var. 11-14. haftada bu tarama testleri uzman kişiler
tarafından yapıldığı takdirde bu sonuca rahatlıkla ulaşılabilir. Ancak bu testlerin rastgele yapılmaması gerekir. Bu konuda uzmanlaşmış kişilerin yapmasında fayda var diye düşünüyorum. Özellikle batı toplumlarında sadece bu konuyla ilgili uzman kişiler yetiştiriliyor. Bu dönem hala annenin gebeliğinin mahrem olduğu bir dönemdir. Kendileri söylemezse aile tarafından gebe olduğu bilinmeyebilir" diye konuştu.
"Mongol" bebekte anne yaşının en büyük risk olduğunu belirten Bildirici, "Bizde de artık batı toplumları gibi ileri anne yaş gebeliklerinde bir artış söz konusu. Biliyoruz ki 'mongol' bebek riski anne yaşı artıkça direkt olarak artıyor. 25 yaşının altında gebe olan bir annenin 'mongol' bebek taşıma riski binde birin altında iken 35 yaşında 250'de bire, 40 yaşında ise 40'ta bire kadar çıkmaktadır. Dolayısıyla anne yaşı ile birlikte otomatik bir artış gösteriyor" dedi.
Down sendromunun dünyada coğrafi sınır tanımadığını ifade eden Bildirici, şöyle konuştu:
"Dünyanın hemen her yerinde 700-800 doğumdan bir tanesi 'mongol' bebek oluyor. Ülkemizde artık sanayileşme ile birlikte ileri yaş gebelikleri ile görülme riskleri artıyor. Örneğin; ABD'de aileler down sendromunu bildikleri halde yüzde 50'si gebeliğe devam ediyorlar. Bizim toplumumuz ise genelde gebeliği sonlandırma eğilimli."
Yapılan testlerde, down sendromu riski tespit edilmesi halinde aile ile oturup konuşulduğunu anlatan Doç. Dr. Bildirici, "Aile ile oturup detaylı bilgi alış verişinde bulunuyoruz. Herşeyi anlatıyoruz. Daha sonra gebeliği sonlandırırlar mı, onu tartışıyoruz. Aile 'Biz bunu biliyoruz, kendimizi buna hazırlayacağız' derse buna da saygı duyuyoruz. Kendilerini psikolojik olarak hazırlıyorlar" diye konuştu.
Her anne adayının yaşı ile ilgili "mongol" bebek riskinin olduğunu bilmesi gerektiğinin altını çizen Bildirici, "Bu risk ilerleyen yaş ile birlikte artıyor. Bunun dışında mongolizm ile ilgili bilgimizin artması gerekir. Mongolizmin bulguları nelerdir? Aileleri neler bekliyor? Bunların iyi bilinmesi gerekir diye düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. İbrahim Bildirici, "mongol" (Down Sendromu) bebekte en büyük riskin anne yaşı olduğuna dikkat çekerek, 40 yaşının üzerindeki gebeliklerde bu riskin 40'ta bire kadar düştüğünü söyledi.
Özel Hayat Hastanesi Kadın ve Doğum Hastalıkları Bölüm Başkanı Doç. Dr. İbrahim Bildirici, "mongol" bebek ile ilgili dünyada ciddi gelişmelerin yaşandığını ifade ederek, yapılan çalışmalara rağmen 700-800 doğumdan birinin "mongol" bebek olduğunu kaydetti. Gebelik sırasında yapılan çeşitli tarama testleri ile bu riskin varlığının erken tespit edilebildiğini vurgulayan Bildirici, "Bunu gebeliği sonlandırabilir dönemde tanıma artık mümkün. Tarama testleri var. 11-14. haftada bu tarama testleri uzman kişiler
tarafından yapıldığı takdirde bu sonuca rahatlıkla ulaşılabilir. Ancak bu testlerin rastgele yapılmaması gerekir. Bu konuda uzmanlaşmış kişilerin yapmasında fayda var diye düşünüyorum. Özellikle batı toplumlarında sadece bu konuyla ilgili uzman kişiler yetiştiriliyor. Bu dönem hala annenin gebeliğinin mahrem olduğu bir dönemdir. Kendileri söylemezse aile tarafından gebe olduğu bilinmeyebilir" diye konuştu.
"Mongol" bebekte anne yaşının en büyük risk olduğunu belirten Bildirici, "Bizde de artık batı toplumları gibi ileri anne yaş gebeliklerinde bir artış söz konusu. Biliyoruz ki 'mongol' bebek riski anne yaşı artıkça direkt olarak artıyor. 25 yaşının altında gebe olan bir annenin 'mongol' bebek taşıma riski binde birin altında iken 35 yaşında 250'de bire, 40 yaşında ise 40'ta bire kadar çıkmaktadır. Dolayısıyla anne yaşı ile birlikte otomatik bir artış gösteriyor" dedi.
Down sendromunun dünyada coğrafi sınır tanımadığını ifade eden Bildirici, şöyle konuştu:
"Dünyanın hemen her yerinde 700-800 doğumdan bir tanesi 'mongol' bebek oluyor. Ülkemizde artık sanayileşme ile birlikte ileri yaş gebelikleri ile görülme riskleri artıyor. Örneğin; ABD'de aileler down sendromunu bildikleri halde yüzde 50'si gebeliğe devam ediyorlar. Bizim toplumumuz ise genelde gebeliği sonlandırma eğilimli."
Yapılan testlerde, down sendromu riski tespit edilmesi halinde aile ile oturup konuşulduğunu anlatan Doç. Dr. Bildirici, "Aile ile oturup detaylı bilgi alış verişinde bulunuyoruz. Herşeyi anlatıyoruz. Daha sonra gebeliği sonlandırırlar mı, onu tartışıyoruz. Aile 'Biz bunu biliyoruz, kendimizi buna hazırlayacağız' derse buna da saygı duyuyoruz. Kendilerini psikolojik olarak hazırlıyorlar" diye konuştu.
Her anne adayının yaşı ile ilgili "mongol" bebek riskinin olduğunu bilmesi gerektiğinin altını çizen Bildirici, "Bu risk ilerleyen yaş ile birlikte artıyor. Bunun dışında mongolizm ile ilgili bilgimizin artması gerekir. Mongolizmin bulguları nelerdir? Aileleri neler bekliyor? Bunların iyi bilinmesi gerekir diye düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: gebelik ve sorunları
Normal doğum depresyonu azaltma da etkili oluyor
Doğum yönteminin nasıl olacağı, anne adaylarının 9 ay boyunca en fazla düşündükleri konuların başında geliyor. Acıbadem Bursa Hastanesi KadınHastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Aylin Karahasan, ağrısız doğumun keşfiyle doğumun anne adaylarının hafızasında şiddetli ve ağrı verici olmaktan çıktığını söylüyor.
Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü Sorumlusu Prof. Dr. Cihat Ünlü, doğumun sezaryen yöntemi ile yapılması yönündeki kararı hekimin vermesi gerektiğini belirtiyor. Prof. Ünlü, “Hastalar genelde bilgisizlik ve ağrıdan dolayı normal doğumu tercih etmezler. Bu nedenle hastanın önceden gebelik ve doğum hakkında bilgilendirilmesi önemli. Doğum sırasında uygulanan ağrıyı azaltıcı yöntemler anne adaylarının da normal doğumu tercih etmesini sağlayabilir” diyor.
Zor Doğumda Sezaryen Uygulanabilir
Hamileler normal doğum ve sezaryen ile ilgili çeşitli korkular yaşıyor. Her iki yöntemin de gerekliliğine hekimin karar vermesi en doğru yaklaşım. Prof. Cihat Ünlü, normal doğum ve sezaryenin hangi durumlarda uygulandığını şöyle özetliyor:
- Normal doğumun avantajı, insan anatomisine uygun, bir kadının hayatında yaşayabileceği en mutlu anlardan biri olmasıdır. Anne ve bebek arasındaki duygusal bağı kuvvetlendirir. Annenin günlük aktivitelerine daha kısa sürede başlamasını sağlar. Zor doğum olmadığı sürece normal doğumun dezavantajı yoktur.
- Sezaryen sadece gerekli durumlarda uygulanmalıdır.
Bu işlem bir ameliyattır. Avantajı, bebek ve annenin hayatını tehdit eden ya da normal doğumun mümkün olmadığı durumlarda doğumun sorunsuz olmasını sağlamasıdır.
Normal Doğumda, Doğum Sonrası Depresyon Azalıyor
Acıbadem Bursa Hastanesi’nden Dr. Aylin Karahasan, normal doğum eyleminin ne zaman başlayacağının önceden bilinememesi ve uygunsuz zaman ve ortamlarda başlayacağı korkusunun anne adaylarını tedirgin ettiğini belirtiyor.
Bu korkuları ortadan kaldırmak için anne adayının doktoru tarafından önceden bilgilendirilmesi gerekiyor. Normal doğumda anne ve bebek arasındaki duygusal temasın daha yoğun olması, doğum sonrası karşılaşılan depresyonun şiddetini azaltıyor. Normal doğumda ayağa kalkıp normal günlük aktivitelere dönme süresi sezaryenden daha kısa.
Sezaryende Hastanede Kalış Süresi Fazla
Normal ve sezaryen ile yapılan doğum arasında çeşitli farklılıklar var. Prof. Dr. Cihat Ünlü, normal doğumda annenin hastanede kalma süresi 1–2 günle sınırlı olurken, sezaryende bu sürenin ortalama üç güne kadar uzayabildiğini söylüyor.
Sezaryen sonrası hasta 7-8 gün içinde normal hayatına dönebiliyor. Normal doğumda ayrıca doğum esnasında bebeğin akciğerleri sıkışarak içerisindeki amniotik sıvıyı boşalttığı için yeni doğan soluk alıp vermeye daha hazırlıklı oluyor.
Sezaryen ile doğum ise genel olarak normal doğumun olanaksız ya da riskli olduğu durumlarda öneriliyor. Sezaryenin en önemli avantajı normal doğum sırasında bebek açısından mevcut riskleri en aza indirmesi.
Sezaryen Uzman Ellerde Başarılı
Sezaryenin olumsuz yönlerini anlatan Dr. Aylin Karahasan, sezaryenin bir operasyon olduğunu hatırlatarak, “Bu nedenle cerrahinin getirebileceği organ yaralanmaları, kanama ve enfeksiyon riskinin varlığı unutulmamalı.
Mesane ve barsaklar gibi komşu organların dikkatle korunması, uygun ameliyat tekniği, antibiyotik ile koruma, genel anestezi yerine epidural anestezinin seçilmesi riskleri en az düzeye indirmekle beraber riski sıfırlamıyor” diye konuştu.
Uzun dönemde ise dikiş yerlerinde zaman zaman ağrılar olması ve karın içinde ameliyata bağlı yapışıklıkların olması sezaryenin diğer olumsuz yönleri arasında.
Sezanyen Ne Zaman Öneriliyor?
Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de en sık yapılan ameliyat şekli sezaryen. Dr. Aylin Karahasan, doğum şekli olarak sezaryenin tercih edildiği durumları ise şöyle açıklıyor:
- Normal doğum çok zor olacaksa sezaryen tercih edilebilir
- Annenin kemik yapısının doğuma elverişsiz olması
- Bebeğin rahim ağzını tam veya yarım kapatması veya erken ayrılması
- Bebeğin yan duruşta olması
- Bebeğin yapısının iri olması
- Duruşu uygunsuz olan çoğul gebelikler
- Bebek kalp atışlarının bozuk olması
- Doğum yolunu tıkayan kitleler
- Annede aktif genital herpes enfeksiyonu
- İlerlemeyen doğum eylemi
- Kordon sarkması
- Doğum eylemi sırasında bebeğin strese girmesi ve kalp atışlarında azalma
- Annede beyin anevrizması gibi ıkınmanın riskli olduğu durumlar
- Bebeğin 1500 gramdan küçük ve makatla geliş olması
- Geçirilmiş sezaryen, geçirilmiş vajinal operasyon
- Vajinismus veya ileri derecede normal doğum fobisi gibi durumlarda da sezaryenle doğum tercih
Doğum yönteminin nasıl olacağı, anne adaylarının 9 ay boyunca en fazla düşündükleri konuların başında geliyor. Acıbadem Bursa Hastanesi KadınHastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Aylin Karahasan, ağrısız doğumun keşfiyle doğumun anne adaylarının hafızasında şiddetli ve ağrı verici olmaktan çıktığını söylüyor.
Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü Sorumlusu Prof. Dr. Cihat Ünlü, doğumun sezaryen yöntemi ile yapılması yönündeki kararı hekimin vermesi gerektiğini belirtiyor. Prof. Ünlü, “Hastalar genelde bilgisizlik ve ağrıdan dolayı normal doğumu tercih etmezler. Bu nedenle hastanın önceden gebelik ve doğum hakkında bilgilendirilmesi önemli. Doğum sırasında uygulanan ağrıyı azaltıcı yöntemler anne adaylarının da normal doğumu tercih etmesini sağlayabilir” diyor.
Zor Doğumda Sezaryen Uygulanabilir
Hamileler normal doğum ve sezaryen ile ilgili çeşitli korkular yaşıyor. Her iki yöntemin de gerekliliğine hekimin karar vermesi en doğru yaklaşım. Prof. Cihat Ünlü, normal doğum ve sezaryenin hangi durumlarda uygulandığını şöyle özetliyor:
- Normal doğumun avantajı, insan anatomisine uygun, bir kadının hayatında yaşayabileceği en mutlu anlardan biri olmasıdır. Anne ve bebek arasındaki duygusal bağı kuvvetlendirir. Annenin günlük aktivitelerine daha kısa sürede başlamasını sağlar. Zor doğum olmadığı sürece normal doğumun dezavantajı yoktur.
- Sezaryen sadece gerekli durumlarda uygulanmalıdır.
Bu işlem bir ameliyattır. Avantajı, bebek ve annenin hayatını tehdit eden ya da normal doğumun mümkün olmadığı durumlarda doğumun sorunsuz olmasını sağlamasıdır.
Normal Doğumda, Doğum Sonrası Depresyon Azalıyor
Acıbadem Bursa Hastanesi’nden Dr. Aylin Karahasan, normal doğum eyleminin ne zaman başlayacağının önceden bilinememesi ve uygunsuz zaman ve ortamlarda başlayacağı korkusunun anne adaylarını tedirgin ettiğini belirtiyor.
Bu korkuları ortadan kaldırmak için anne adayının doktoru tarafından önceden bilgilendirilmesi gerekiyor. Normal doğumda anne ve bebek arasındaki duygusal temasın daha yoğun olması, doğum sonrası karşılaşılan depresyonun şiddetini azaltıyor. Normal doğumda ayağa kalkıp normal günlük aktivitelere dönme süresi sezaryenden daha kısa.
Sezaryende Hastanede Kalış Süresi Fazla
Normal ve sezaryen ile yapılan doğum arasında çeşitli farklılıklar var. Prof. Dr. Cihat Ünlü, normal doğumda annenin hastanede kalma süresi 1–2 günle sınırlı olurken, sezaryende bu sürenin ortalama üç güne kadar uzayabildiğini söylüyor.
Sezaryen sonrası hasta 7-8 gün içinde normal hayatına dönebiliyor. Normal doğumda ayrıca doğum esnasında bebeğin akciğerleri sıkışarak içerisindeki amniotik sıvıyı boşalttığı için yeni doğan soluk alıp vermeye daha hazırlıklı oluyor.
Sezaryen ile doğum ise genel olarak normal doğumun olanaksız ya da riskli olduğu durumlarda öneriliyor. Sezaryenin en önemli avantajı normal doğum sırasında bebek açısından mevcut riskleri en aza indirmesi.
Sezaryen Uzman Ellerde Başarılı
Sezaryenin olumsuz yönlerini anlatan Dr. Aylin Karahasan, sezaryenin bir operasyon olduğunu hatırlatarak, “Bu nedenle cerrahinin getirebileceği organ yaralanmaları, kanama ve enfeksiyon riskinin varlığı unutulmamalı.
Mesane ve barsaklar gibi komşu organların dikkatle korunması, uygun ameliyat tekniği, antibiyotik ile koruma, genel anestezi yerine epidural anestezinin seçilmesi riskleri en az düzeye indirmekle beraber riski sıfırlamıyor” diye konuştu.
Uzun dönemde ise dikiş yerlerinde zaman zaman ağrılar olması ve karın içinde ameliyata bağlı yapışıklıkların olması sezaryenin diğer olumsuz yönleri arasında.
Sezanyen Ne Zaman Öneriliyor?
Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de en sık yapılan ameliyat şekli sezaryen. Dr. Aylin Karahasan, doğum şekli olarak sezaryenin tercih edildiği durumları ise şöyle açıklıyor:
- Normal doğum çok zor olacaksa sezaryen tercih edilebilir
- Annenin kemik yapısının doğuma elverişsiz olması
- Bebeğin rahim ağzını tam veya yarım kapatması veya erken ayrılması
- Bebeğin yan duruşta olması
- Bebeğin yapısının iri olması
- Duruşu uygunsuz olan çoğul gebelikler
- Bebek kalp atışlarının bozuk olması
- Doğum yolunu tıkayan kitleler
- Annede aktif genital herpes enfeksiyonu
- İlerlemeyen doğum eylemi
- Kordon sarkması
- Doğum eylemi sırasında bebeğin strese girmesi ve kalp atışlarında azalma
- Annede beyin anevrizması gibi ıkınmanın riskli olduğu durumlar
- Bebeğin 1500 gramdan küçük ve makatla geliş olması
- Geçirilmiş sezaryen, geçirilmiş vajinal operasyon
- Vajinismus veya ileri derecede normal doğum fobisi gibi durumlarda da sezaryenle doğum tercih
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: gebelik ve sorunları
Zayıf hamilelik sağlıklı mı?
Sürekli zayıf görmeye alışık olduğumuz göz önündeki insanların başlattıkları "zayıf hamilelik" konusu kafaları karıştırmış durumda. "Hamilelik boyunca ne kadar kilo almak normal, fazlası ve azının ne gibi tehlikeleri var?" sorularını Op. Dr. Oktay Özçörekçi ile konuştuk.
Son yıllarda "zayıf hamilelik" konusu çok konuşulmaya başladı. Ebru Şallı'nın ardından Demet Şener de zayıf hamileler listesindeki yerini aldı. Onlara uymak isteyen anne adayları ise, kilo almamak adına bilinçsizce, bir uzman doktordan yardım almadan sıkı bir diyet programına başlıyorlar. Bu da, hem annenin hem de bebeğin sağlığını tehlikeye atmak anlamına geliyor. Diğer taraftan bunun aksi durumda da aynı tehlike söz konusu. Yani ne güzellik uğruna zayıf kalmak ne de tamamen kendini salıverip yemeklere kaptırmak doğru. Unutulmaması gereken en önemli nokta; hamilelik döneminde "kilolu" hissetmek ve kendini beğenmemek geçici bir durum.
Bir gebelik, annenin son regl tarihinin ilk gününden itibaren 28 günlük ay takvimi hesabıyla 10 ay (40 hafta ya da 280) gündür. Gebelik sırasında ortalama toplam 11-14 kilo alınmasına karşın, yalnızca bir kilo gibi küçük bir oranı "ilk üç aylık dönemde" alınır. Bunun 3-3,5 kilosu bebek ve eklerine (plasenta ve poş suyu), gerisi de her ay başına bir kilodan 10 ayda 10 kg. olarak anneye aittir.
İlk üç aylık dönemde, ceninin taslağı, tüm önemli yapıları ve organ sistemleri oluşur. 12. haftada cenin, ortalama 7 cm uzunluğunda ve 28 gr. ağırlığındadır. İkinci üç aylık döneme, "altın dönem" de denir. Bu dönemde, bulantı azalır, uyku düzelir, iştah artar. Buna bağlı olarak kilo artışı olur.
Gebelikte kilo artışının aşırı olmaması; gebelik öncesi ağırlığına bağlı olarak; yerleşmiş kilonun üzerine biraz daha fazla kilo binmesiyle şişmanlığın getirdiği yeme-acıkma, acıkma-yeme kısır döngüsü gebelikle beraber daha belirgin yaşanmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle, gebelik öncesi fazla kilolardan kurtularak hamileliğe başlanırsa, bu yeme-acıkma kısır döngüsünün önüne geçilebilir.
Zayıf hamileler, uzman kontrolünde gebelik öncesi fazla kilolarını atarak sağlıklı beslenip, bebek ve anne sağlığı için koruyucu bir programa tabi tutularak hazırlanıyorlar. Adeta bir sporcunun maratona hazırlanırken antrenör kontrolünde bilinçli olarak mücadeleye hazırlanması gibi. Bu anlatılanlara iki örnek; medyanın gözünün hep üzerlerinde olduğu ünlü mankenlerden Ebru Şallı ve Demet Şener.
Görsel basında değişimlerini izlediğimiz bu mankenler, gebelikleri öncesi fazla kilolarını atmaları bir tarafa, meslekleri uğruna fedakarlık yaparak kendi normal bedenlerinin de altına inip trend bir tabirle adeta "sıfır beden" olarak hamileliklerine başladılar. Mutlaka uzmanlar kontrolünde yapılması gereken bu sağlıklı az kilo alarak geçirilen hamilelik, doğum sonrası kilolarından kısa sürede kurtulmak için yardımcı olur. Ancak unutulmaması gereken; fazla kilo almamak uğruna hem annenin hem de bebeğin hayatını tehlikeye atmak kötü sonuçlar doğurabilir.
Sürekli zayıf görmeye alışık olduğumuz göz önündeki insanların başlattıkları "zayıf hamilelik" konusu kafaları karıştırmış durumda. "Hamilelik boyunca ne kadar kilo almak normal, fazlası ve azının ne gibi tehlikeleri var?" sorularını Op. Dr. Oktay Özçörekçi ile konuştuk.
Son yıllarda "zayıf hamilelik" konusu çok konuşulmaya başladı. Ebru Şallı'nın ardından Demet Şener de zayıf hamileler listesindeki yerini aldı. Onlara uymak isteyen anne adayları ise, kilo almamak adına bilinçsizce, bir uzman doktordan yardım almadan sıkı bir diyet programına başlıyorlar. Bu da, hem annenin hem de bebeğin sağlığını tehlikeye atmak anlamına geliyor. Diğer taraftan bunun aksi durumda da aynı tehlike söz konusu. Yani ne güzellik uğruna zayıf kalmak ne de tamamen kendini salıverip yemeklere kaptırmak doğru. Unutulmaması gereken en önemli nokta; hamilelik döneminde "kilolu" hissetmek ve kendini beğenmemek geçici bir durum.
Bir gebelik, annenin son regl tarihinin ilk gününden itibaren 28 günlük ay takvimi hesabıyla 10 ay (40 hafta ya da 280) gündür. Gebelik sırasında ortalama toplam 11-14 kilo alınmasına karşın, yalnızca bir kilo gibi küçük bir oranı "ilk üç aylık dönemde" alınır. Bunun 3-3,5 kilosu bebek ve eklerine (plasenta ve poş suyu), gerisi de her ay başına bir kilodan 10 ayda 10 kg. olarak anneye aittir.
İlk üç aylık dönemde, ceninin taslağı, tüm önemli yapıları ve organ sistemleri oluşur. 12. haftada cenin, ortalama 7 cm uzunluğunda ve 28 gr. ağırlığındadır. İkinci üç aylık döneme, "altın dönem" de denir. Bu dönemde, bulantı azalır, uyku düzelir, iştah artar. Buna bağlı olarak kilo artışı olur.
Gebelikte kilo artışının aşırı olmaması; gebelik öncesi ağırlığına bağlı olarak; yerleşmiş kilonun üzerine biraz daha fazla kilo binmesiyle şişmanlığın getirdiği yeme-acıkma, acıkma-yeme kısır döngüsü gebelikle beraber daha belirgin yaşanmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle, gebelik öncesi fazla kilolardan kurtularak hamileliğe başlanırsa, bu yeme-acıkma kısır döngüsünün önüne geçilebilir.
Zayıf hamileler, uzman kontrolünde gebelik öncesi fazla kilolarını atarak sağlıklı beslenip, bebek ve anne sağlığı için koruyucu bir programa tabi tutularak hazırlanıyorlar. Adeta bir sporcunun maratona hazırlanırken antrenör kontrolünde bilinçli olarak mücadeleye hazırlanması gibi. Bu anlatılanlara iki örnek; medyanın gözünün hep üzerlerinde olduğu ünlü mankenlerden Ebru Şallı ve Demet Şener.
Görsel basında değişimlerini izlediğimiz bu mankenler, gebelikleri öncesi fazla kilolarını atmaları bir tarafa, meslekleri uğruna fedakarlık yaparak kendi normal bedenlerinin de altına inip trend bir tabirle adeta "sıfır beden" olarak hamileliklerine başladılar. Mutlaka uzmanlar kontrolünde yapılması gereken bu sağlıklı az kilo alarak geçirilen hamilelik, doğum sonrası kilolarından kısa sürede kurtulmak için yardımcı olur. Ancak unutulmaması gereken; fazla kilo almamak uğruna hem annenin hem de bebeğin hayatını tehlikeye atmak kötü sonuçlar doğurabilir.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: gebelik ve sorunları
Hamileliğin 'zararlılar' listesi
Uzmanlar; anne adaylarını az pişmiş yumurtadan, deniz ürünlerine kadar pek çok besinden uzak durmaları için uyarıyor.
Anne adayları bebeklerini korumak amacıyla hamilelikte nelerin zararlı olup olmadığını bilmek isterler. Hamileyken kendi sağlığınıza dikkat etmek, bebeğinizi de korumanın en iyi yoludur. Hamilelik boyunca neler yiyebileceğiniz ve yiyemeyeceğiniz konusunda kendinizi çok sıkmayın. Başlangıçta size kocaman görünen 'hamilelikteki yasaklar listesi' aslında düşündüğünüz kadar korkutucu değildir. Pek çok yasak besinin zarar verme riski düşüktür ama siz yine de emniyetli olan yolu seçmelisiniz. İşte, hamilelikte beslenme konusunda dikkat etmeniz gerekenler...
* Küflü ve pastörize edilmemiş sütten yapılan peynirler: Küflü ve pastörize edilmemiş sütten yapılan peynirler güvenilir değildir. Pastörize edilmemiş yumuşak peynirlerde; erken doğum, düşük ve doğum kusurlarına yol açan listeria (tehlikeli bir bakteri cinsi) bulunur. Pastörize sütten yapılmış her tür beyaz peynir, kaşar peyniri ya da diğer tür peynirler rahatlıkla yenebilir. Peynir iyi bir kalsiyum kaynağı olduğundan, hamileler için gereklidir. Bebeğinizin kemik ve diş gelişimine faydası olur.
* Yumurta: Az pişmiş yumurta ve pişmemiş yumurta içeren mayonez gibi yiyecekler hamileyken tüketilmemeli. Çiğ ve az pişmiş yumurta, şiddetli besin zehirlenmesine neden olan salmonella'nın kaynağı olabilir. İyi pişmiş ya da katılaşana kadar kaynamış yumurtanın bir zararı olmaz. Güvenilir, mümkünse markalı yumurtalar alın ve iyice pişirdikten sonra yiyin.
* Az pişmiş ya da çiğ et: Çiğ ya da az pişmiş et kesinlikle yenmemeli. Az pişmiş ve çiğ ette toksoplazma riski vardır. Toksoplazma, düşüğe ve doğum kusurlarına neden olabilir. Et ve tavukları, hiç pembelik kalmayana kadar pişirmelisiniz. Buzluktan çıkan etleri, iyice çözülmeden pişirmeyin.
* Deniz ürünleri: Midye, istiridye, karides gibi çiğ ve az pişmiş kabuklu deniz ürünleri yenmemeli. Sushi de hamilelikte tüketilmemelidir. Çiğ deniz ürünleri salmonella nedeniyle zehirlenmeye neden olabilir. Aynı zamanda, campylobacter (hem hayvanlarda hem de insanlarda hastalık yapan bir bakteri) ve listeria da taşıyabilirler. Deniz ürünlerini, bakterilerinin ölmesini sağlamak için iyice pişirdikten sonra yiyebilirsiniz.
* Balık: Konserve balıkları haftada iki kereden fazla yemeyin. Köpek balığı ve kılıç balığından da uzak durmalısınız. Bu balıklar cıva gibi ağır metaller içerebilir ve bunlar da bebeğinizin sinir sistemine zarar verebilir. Hamilelere özellikle; lüfer, palamut, levrek, sardalye, uskumru ve somon tavsiye edilir. Yeter ki, iyice pişmiş olsunlar.
Uzmanlar; anne adaylarını az pişmiş yumurtadan, deniz ürünlerine kadar pek çok besinden uzak durmaları için uyarıyor.
Anne adayları bebeklerini korumak amacıyla hamilelikte nelerin zararlı olup olmadığını bilmek isterler. Hamileyken kendi sağlığınıza dikkat etmek, bebeğinizi de korumanın en iyi yoludur. Hamilelik boyunca neler yiyebileceğiniz ve yiyemeyeceğiniz konusunda kendinizi çok sıkmayın. Başlangıçta size kocaman görünen 'hamilelikteki yasaklar listesi' aslında düşündüğünüz kadar korkutucu değildir. Pek çok yasak besinin zarar verme riski düşüktür ama siz yine de emniyetli olan yolu seçmelisiniz. İşte, hamilelikte beslenme konusunda dikkat etmeniz gerekenler...
* Küflü ve pastörize edilmemiş sütten yapılan peynirler: Küflü ve pastörize edilmemiş sütten yapılan peynirler güvenilir değildir. Pastörize edilmemiş yumuşak peynirlerde; erken doğum, düşük ve doğum kusurlarına yol açan listeria (tehlikeli bir bakteri cinsi) bulunur. Pastörize sütten yapılmış her tür beyaz peynir, kaşar peyniri ya da diğer tür peynirler rahatlıkla yenebilir. Peynir iyi bir kalsiyum kaynağı olduğundan, hamileler için gereklidir. Bebeğinizin kemik ve diş gelişimine faydası olur.
* Yumurta: Az pişmiş yumurta ve pişmemiş yumurta içeren mayonez gibi yiyecekler hamileyken tüketilmemeli. Çiğ ve az pişmiş yumurta, şiddetli besin zehirlenmesine neden olan salmonella'nın kaynağı olabilir. İyi pişmiş ya da katılaşana kadar kaynamış yumurtanın bir zararı olmaz. Güvenilir, mümkünse markalı yumurtalar alın ve iyice pişirdikten sonra yiyin.
* Az pişmiş ya da çiğ et: Çiğ ya da az pişmiş et kesinlikle yenmemeli. Az pişmiş ve çiğ ette toksoplazma riski vardır. Toksoplazma, düşüğe ve doğum kusurlarına neden olabilir. Et ve tavukları, hiç pembelik kalmayana kadar pişirmelisiniz. Buzluktan çıkan etleri, iyice çözülmeden pişirmeyin.
* Deniz ürünleri: Midye, istiridye, karides gibi çiğ ve az pişmiş kabuklu deniz ürünleri yenmemeli. Sushi de hamilelikte tüketilmemelidir. Çiğ deniz ürünleri salmonella nedeniyle zehirlenmeye neden olabilir. Aynı zamanda, campylobacter (hem hayvanlarda hem de insanlarda hastalık yapan bir bakteri) ve listeria da taşıyabilirler. Deniz ürünlerini, bakterilerinin ölmesini sağlamak için iyice pişirdikten sonra yiyebilirsiniz.
* Balık: Konserve balıkları haftada iki kereden fazla yemeyin. Köpek balığı ve kılıç balığından da uzak durmalısınız. Bu balıklar cıva gibi ağır metaller içerebilir ve bunlar da bebeğinizin sinir sistemine zarar verebilir. Hamilelere özellikle; lüfer, palamut, levrek, sardalye, uskumru ve somon tavsiye edilir. Yeter ki, iyice pişmiş olsunlar.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: gebelik ve sorunları
Anne adayları veya çocuk emziren annelerin D vitaminine ihtiyacı var..
İngiliz uzmanlar hamile ya da bebek emziren kadınların, çocuklarının ileriki yaşlarda kemik hastalıklarına yakalanmaması için D vitamini almaları gerektiğini vurguladı.
İngiltere Sağlık Bakanlığı'nda görevli uzmanlar, son yıllarda dünyanın birçok ülkesinde yeni doğan çocuklar arasında kemik hastalıklarının yaygınlaştığını ve bunun özellikle kışın alınan D vitamini yetersizliğine bağlı olduğunu söyledi.
Yaz aylarında vücudun baş, omuz ve kol bölgelerinin günde 15 dakika güneşe maruz kalmasıyla yeterli D vitaminin alınabileceğini kaydeden uzmanlar, yeni annelerin ya da anne adaylarının kış aylarında balık, yumurta ve tahıllı gıdalar tüketmesini tavsiye etti
İngiliz uzmanlar hamile ya da bebek emziren kadınların, çocuklarının ileriki yaşlarda kemik hastalıklarına yakalanmaması için D vitamini almaları gerektiğini vurguladı.
İngiltere Sağlık Bakanlığı'nda görevli uzmanlar, son yıllarda dünyanın birçok ülkesinde yeni doğan çocuklar arasında kemik hastalıklarının yaygınlaştığını ve bunun özellikle kışın alınan D vitamini yetersizliğine bağlı olduğunu söyledi.
Yaz aylarında vücudun baş, omuz ve kol bölgelerinin günde 15 dakika güneşe maruz kalmasıyla yeterli D vitaminin alınabileceğini kaydeden uzmanlar, yeni annelerin ya da anne adaylarının kış aylarında balık, yumurta ve tahıllı gıdalar tüketmesini tavsiye etti
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: gebelik ve sorunları
Turunçgiller ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunan vitamin anne karnındaki bebeğin sağlığı için vazgeçilmez.
Nedir?
* Folik asit suda çözülen bir B vitamini çeşididir.Vücutta çok uzun süre depolanamaz. Bu nedenle hergün folik asit almanız gerekir. Pişirmek ve uzun süre muhafaza etmek bile besinlerin folik asit değerini düşürür.
Ne işe yarar?
* Hamileliğin ilk 3 ayında yeterli tüketilmesi bebeğin sağlıklı doğma olasılığını artırır. Ceninin gelişmesinde çok önemlidir ve bebeğin beyin, sinir sistemlerinin yerleşmesini sağlar. Hamile kalmaya çalışan kadınların da tüketmesinde fayda var.
* Hergün vücutta binlerce kez kullanılır. Yaraları iyileştirmede ve kas oluşumunda büyük rol oynar. DNA ve RNA yapımında, hücrelerin doğru çoğalmasında etkilidir.
* Kalp damarlarını zedeleyen homosistein maddesinin salgılanmasını düzenler. Böylece kalp damarlarının tıkanmasını ve kalp hastalıklarını önler.
* Homosistein fazlasında kemik erimesi görülür. Dolayısıyla folik asit kemikleri de korur.
* Akciğer, rahim ve bağırsak kanserlerine karşı savaşır.
* Depresyondaki kişiler genelilkle folik asit eksikliği çeker. Folik asit ayrıca anti-depresanların etkisini de artırır.
* Gut ve bağırsak hastalıklarının iyileştirilmesinde rol oynar.
* Alkoliklerde, kanser ve sara hastalarında eksikliği daha çok görülür.
Nasıl kullanılmalı?
* Yetişkinler için günde 200 mikrogram tavsiye ediliyor. Hamileler ve yaşlılar doktorlarına danışarak daha fazla alabilir.
* Sağlık ve kalp hastalıklarım önlemek için: Günde 200 mikrogram
* Hamileler: Doktorunuza danışarak günde 400 mikrogram.
* Depresyondakiler: Günde 400 mikrogram. B vitamini kompleks vitaminlerinin içinde alın.
* Günün herhangi saatinde yemekle ya da aç karnına içilir.
* Multivitaminin içinde almıyorsanız mutlaka 1000 mikrogram B12 vitamini takviyesi yapın. Çünkü folik asit B12'nin etkisini azaltır.
Yan etkisi var mı?
* Günde en fazla 1000 mikrogram alınmalı.
* Beş bin ya da 10 bin mikrogram kullanmanın bir faydası yoktur. Aksine meme ve prostat kanseri olan kişilerde tehlike yaratır.
* Sara hastalarının krizlerini artırabilir.
* Tıbbi ya da psikiyatrik bir rahatsızlığınız varsa kullanmadan önce doktorunuza danışın.
Gizem isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Nedir?
* Folik asit suda çözülen bir B vitamini çeşididir.Vücutta çok uzun süre depolanamaz. Bu nedenle hergün folik asit almanız gerekir. Pişirmek ve uzun süre muhafaza etmek bile besinlerin folik asit değerini düşürür.
Ne işe yarar?
* Hamileliğin ilk 3 ayında yeterli tüketilmesi bebeğin sağlıklı doğma olasılığını artırır. Ceninin gelişmesinde çok önemlidir ve bebeğin beyin, sinir sistemlerinin yerleşmesini sağlar. Hamile kalmaya çalışan kadınların da tüketmesinde fayda var.
* Hergün vücutta binlerce kez kullanılır. Yaraları iyileştirmede ve kas oluşumunda büyük rol oynar. DNA ve RNA yapımında, hücrelerin doğru çoğalmasında etkilidir.
* Kalp damarlarını zedeleyen homosistein maddesinin salgılanmasını düzenler. Böylece kalp damarlarının tıkanmasını ve kalp hastalıklarını önler.
* Homosistein fazlasında kemik erimesi görülür. Dolayısıyla folik asit kemikleri de korur.
* Akciğer, rahim ve bağırsak kanserlerine karşı savaşır.
* Depresyondaki kişiler genelilkle folik asit eksikliği çeker. Folik asit ayrıca anti-depresanların etkisini de artırır.
* Gut ve bağırsak hastalıklarının iyileştirilmesinde rol oynar.
* Alkoliklerde, kanser ve sara hastalarında eksikliği daha çok görülür.
Nasıl kullanılmalı?
* Yetişkinler için günde 200 mikrogram tavsiye ediliyor. Hamileler ve yaşlılar doktorlarına danışarak daha fazla alabilir.
* Sağlık ve kalp hastalıklarım önlemek için: Günde 200 mikrogram
* Hamileler: Doktorunuza danışarak günde 400 mikrogram.
* Depresyondakiler: Günde 400 mikrogram. B vitamini kompleks vitaminlerinin içinde alın.
* Günün herhangi saatinde yemekle ya da aç karnına içilir.
* Multivitaminin içinde almıyorsanız mutlaka 1000 mikrogram B12 vitamini takviyesi yapın. Çünkü folik asit B12'nin etkisini azaltır.
Yan etkisi var mı?
* Günde en fazla 1000 mikrogram alınmalı.
* Beş bin ya da 10 bin mikrogram kullanmanın bir faydası yoktur. Aksine meme ve prostat kanseri olan kişilerde tehlike yaratır.
* Sara hastalarının krizlerini artırabilir.
* Tıbbi ya da psikiyatrik bir rahatsızlığınız varsa kullanmadan önce doktorunuza danışın.
Gizem isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Re: gebelik ve sorunları
Emzirmede Sorun :Göğüs Ucu Yaraları..
Göğüs uçlarım yara oldu, ne yapmalıyım?
Bebeğiniz çok acıkmadan, sık aralıklar ve kısa sürelerle emzirin; böylece canınız daha az yanar.
Emzirmeye daha az acıyan göğsünüzden başlayın, süt akışı başladıktan sonra diğer tarafı emzirmeniz de kolay olur. Durum çok vahimse emzirmeye başlamadan önce meme başlarını uyuşturun. Bunun için göğüs uçlarınızın üstünde nemli bez arasına koyduğunuz buz tutun.
Bebeğiniz sakinleşmek için emme alışkanlığına sahipse ve göğüs uçlarınız acırken yapamıyorsanız emzik vermek yerine parmağınızı emzirin; hatta bu işi babasına havale edebilirsiniz.
Her emzirmeden sonra kendi sütünüzden birkaç damla ile göğüs uçlarına masaj yapın.
Meme başınızın emzirmediğiniz zamanda kuru olmasına dikkat edin. Yumuşak bir bezle hafif bastırarak kurutun. Bez canınızı acıtırsa göğsünüzü açık bırakarak kurutun. Birkaç dakikayı geçmemek koşuluyla göğüslerinizi güneşlendirin, mantar oluşumunu engeller.
Göğüslerinizi kesinlikle sabunlamayın ve emzirmeden önce yıkamanız gereken krem/losyonları kullanmayın.
Hassasiyet çok fazla ise sütyeninizin içine göğüs koruyucu takın ve sütyeninizi iyi seçin hatta sütyen giymeyin.
Kullandığınız göğüs pedi, sütyen, atlet gibi tene temas eden herşeyin %100 pamuklu olmasına özen gösterin. Emzirmek yerine bir süre pompa kullanın. Ama bebeğe kesinlikle emzik veya biberon vermeyin.
Emzirmeyi bırakırken önce bebeğin emmesini durdurup sonra memenizi çekin; bunun için parmağınızla ağzının kenarını yavaşça aralayabilirsiniz. Birden çekerseniz canınız tahmin edemeyeceğiniz kadar uzun süre yanabilir. Göğüs ucu yaraları, bebeğin memeyi düzgün kavrayamadığının ve doğru emzirememenin işaretidir. Önce nedeni ortadan kaldırmaya çalışın.
Göğüs uçlarım yara oldu, ne yapmalıyım?
Bebeğiniz çok acıkmadan, sık aralıklar ve kısa sürelerle emzirin; böylece canınız daha az yanar.
Emzirmeye daha az acıyan göğsünüzden başlayın, süt akışı başladıktan sonra diğer tarafı emzirmeniz de kolay olur. Durum çok vahimse emzirmeye başlamadan önce meme başlarını uyuşturun. Bunun için göğüs uçlarınızın üstünde nemli bez arasına koyduğunuz buz tutun.
Bebeğiniz sakinleşmek için emme alışkanlığına sahipse ve göğüs uçlarınız acırken yapamıyorsanız emzik vermek yerine parmağınızı emzirin; hatta bu işi babasına havale edebilirsiniz.
Her emzirmeden sonra kendi sütünüzden birkaç damla ile göğüs uçlarına masaj yapın.
Meme başınızın emzirmediğiniz zamanda kuru olmasına dikkat edin. Yumuşak bir bezle hafif bastırarak kurutun. Bez canınızı acıtırsa göğsünüzü açık bırakarak kurutun. Birkaç dakikayı geçmemek koşuluyla göğüslerinizi güneşlendirin, mantar oluşumunu engeller.
Göğüslerinizi kesinlikle sabunlamayın ve emzirmeden önce yıkamanız gereken krem/losyonları kullanmayın.
Hassasiyet çok fazla ise sütyeninizin içine göğüs koruyucu takın ve sütyeninizi iyi seçin hatta sütyen giymeyin.
Kullandığınız göğüs pedi, sütyen, atlet gibi tene temas eden herşeyin %100 pamuklu olmasına özen gösterin. Emzirmek yerine bir süre pompa kullanın. Ama bebeğe kesinlikle emzik veya biberon vermeyin.
Emzirmeyi bırakırken önce bebeğin emmesini durdurup sonra memenizi çekin; bunun için parmağınızla ağzının kenarını yavaşça aralayabilirsiniz. Birden çekerseniz canınız tahmin edemeyeceğiniz kadar uzun süre yanabilir. Göğüs ucu yaraları, bebeğin memeyi düzgün kavrayamadığının ve doğru emzirememenin işaretidir. Önce nedeni ortadan kaldırmaya çalışın.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez
Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i :cici:
uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL
'''' Yaban Gulu ''''
Kimler çevrimiçi
Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 17 misafir