Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:16

Tebük seferi ile, sevgili Peygamberimiz ve kahraman Eshabı, Bizanslıların gözünü korkutmuş ve mukavemetlerini kırmış olarak nurlu Medine'ye yaklaşmışlardı.

Kainatın sultanı, Medine'ye çok yakın olan Zi-Evan denilen yerde, Eshabına konaklamalarını emretti. Sahabiler dinlenirken birkaç münafık, sevgili Peygamberimize gelip, Mescid-i dırar'a teşrif etmesini istedi.

Mescid-i Dırar, Kuba'da bulunuyordu. Resulullah efendimizin, Medine'ye hicreti esnasında Kuba'da yaptırdığı ilk mecsidin karşısına münafıklar tarafından yapılmıştı.

Sevgili Peygamberimiz, Eshabıyla Tebük'e giderken, münafıklar huzura gelip; "Ya Resulallah! Yeni bir mescid yaptık, teşrif edip bize bir namaz kıldırır mısınız?" diyerek davet etmişler, fakat sefer halinde olan Alemlerin efendisi, nasib olursa Tebük'ten dönüşte uğrayabileceklerini buyurmuşlardı.

Münafıkların maksadı; Müslüman cemaati bölmek, kendi emellerine alet etmek, fitne çıkararak onları birbirlerine düşürmekti. Hatta, Bizans askerlerini Medine'ye davet edip, bu mescide depo ettikleri silahlarla onlara yardım edeceklerdi.

Peygamber efendimizin orada namaz kılmasını sağlamakla, Mescid-i Dırar'ın mukaddes bir yer olduğu intibaı hasıl olacaktı. Böylece Müslümanlar, orada namaz kılmak için birbirleriyle yarış edecek ve güya münafıkların ağına düşeceklerdi!..

Server-i alem efendimiz, münafıkların bu davetini kabul buyurmuş, gitmeğe karar vermişti. Allahü teâlâ Tevbe suresi 107-110. Ayet-i kerimelerini göndererek işin iç yüzünü bildirdi:

" Münafıklar arasında bir de müminlere zarar vermek, hakkı inkar etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve: Bununla iyilikten başka birşey istemedik, diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.

Onun içinde asla orada namaz kılma! İlk günden takva üzerine kurulan mescit (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.
Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

Yaptıkları bina, kalblerinde şüphe ve ızdırap kaynağı olmakta kalbleri paralanana kadar devam edecektir. Allah bilendir, hakimdir."

Bunun üzerine Alemlerin efendisi, Malik bin Duhşüm ile Asım bin Adiy'e ; "Şu, halkı zalim olan mescide gidiniz. Onu yıkınız, yakınız" buyurdular.

Onlar akşam ile yatsı arasında gidip, binayı ateşe verdiler. Sonra da yıkıp yerle bir ettiler. Münafıklardan hiç ses çıkmadı.

Sevgili Peygamberimizin Tebük seferi dönüşünde iki ay sonra, münafıkların başı Abdullah bin Übeyy öldü. Bundan sonra münafıkların birlikleri bozulup dağıldılar.

Böylece, sadece münafıkların değil, Arabistan'da müşriklerin ve Yahudilerin de başları ezilmiş, İslâm'a karşı durma, engelleme faaliyetleri söndürülmüş oldu.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:16

Peygamber efendimiz, Medine'ye hicret ettikten sonra bir defa Hac etmiştir.
Peygamberimizin bu hacına, " Hacetülveda", Hacetül'İslâm","Hacetülbelağ", "Hacetüttemam" gibi isimlerle anılmıştır.

Hz. İbn-i Ömer'e göre: Peygamberimiz, bu hacında, Müslümanlarla vedalaşınca "Bu, Veda hacıdır!" demiştir. Peygamberimiz, bundan sonra hac yapmamış, bu hac, kendisinin Veda hacı olmuştur.

Hz. İbn-i Abbas ise, buna Hacetülveda demeyip Hacetül'İslâm demeyi daha uygun görmüş, "Peygamber aleyhisselam, Veda hacını, Hacetül'İslâm ismiyle anardı." demiştir.

Peygamberimiz, bu hacda, Müslümanlara hac amellerini bizzat gösterdiği, Vakfeları, Cemreleri, Tavafı öğrettiği, helal ve haram olan şeyleri bildirdiği için, bu hac, Hacetülbelağ olmuştur.

"Bu gün, sizin dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Size, din olarak Müslümanlığı verip ondan hoşnud oldum" ayeti, Veda hacı sırasında nazil olduğu için Veda hacına, Hacetüt'tamam isminin verildiği de, bildirdilmiştir..

İslâm'ın beş şartından biri olan Hac, hicretin dokuzuncu yılında farz kılındı. Nazil olan ayet-i kerimede buyuruldu ki: "Orada (Kabe'de) apaçık alametler, İbrahim'in makamı varır. Kim oraya girerse, taarruzdan emin olur. Ona bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin) o Beyt'i hac (ve ziyaret) etmesi, Allahü teâlânın insanlar üzerinde bir hakkıdır, farzıdır. Kim bu farzı inkar ederse, şüphesiz ki, Allahü teâlâ bütün alemlerden müstağnidir." (Al-i İmran suresi: 97)

Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın bu emrini Eshabına bildirdi. O sene hazret-i Ebu Bekir'i üç yüz kişilik bir kafileye hac emiri tayin etti. Bu kafilede bulunan Eshab-ı kiram, hazret-i Ebu Bekir'in emirliğinde Mekke'ye gitti. Bu sırada "Berae" suresinin ilk ayet-i kerimeleri nazil oldu. Burada muahede hakkındaki bazı hükümler bildirildi. Sevgili Peygamberimiz bunu bildirmek üzere hazret-i Ali'yi de Mekke'ye gönderdi.

O zaman Arablar arasında yaygın olan bir geleneğe göre, bir antlaşma yapılır veya yapılmış olan bir antlaşma bozulursa, bunu bizzat yapan veya onun tayin ettiği bir akrabası ilan ederdi. Peygamber efendimiz, bu iş için hazret-i Ali'yi, hac kafilesinin arkasından Mekke'ye gönderdi. Hazret-i Ali kafileye yetişip, birlikte Mekke'ye girdiler.

Hazret-i Ebu Bekir bir hutbe okudu ve hac ibadetini anlattı. Eshab-ı kiram, öğretilen esaslara göre hac yaptılar. Hac ibadeti eda edilirken, hazret-i Ali de Mina'da "Cemre-i Akabe" denilen yerde bir hutbe okudu. Bu hutbesinde;
"Ey insanlar! Beni size Resulullah gönderdi" diyerek söze başladı ve Berae suresinin ilk ayet-i kerimesini okudu. Bundan sonra; "Ben, size dört şeyi bildirmeye memurum" dedi. Bu dört husus şunlar idi:

1- Müminlerden başka hiç kimse Cennet'e giremez.
2- Bu seneden sonra hiçbir müşrik, Kabe'ye yaklaşamayacak.
3- Hiçbir kimse Kabe'yi çıplak tavaf etmeyecek (o zaman müşrikler Kabe'yi çıplak oldukları halde tavaf ederlerdi.)
4- Her kimin Resulullah ile antlaşması varsa, müddeti bitinceye kadar muteber olacak. Bunun dışındakilere dört ay mühlet tanınmıştır. Bundan sonra hiçbir müşrik için ahd ve himaye yoktur."

O günden sonra hiçbir müşrik, Kabe'ye gelmedi ve hiç kimse çıplak olarak Kabe'yi tavaf etmedi. Bu hususlar bildirildikten sonra, müşriklerden çoğu Müslüman oldu. Hac farizası yerine getirildikten sonra, hazret-i Ebu Bekir ve hazret-i Ali, Eshab-ı kiram ile beraber Medine'ye döndüler.

Hicretin onuncu yılında İslâmiyet bütün Arab yarımadasına yayıldı.

Arabistan'ın her tarafından insanlar Medine'ye geliyor; Müslüman olmakla şereflenmek, ebedi saadete kavuşmak için birbirleriyle yarış ediyorlardı. Artık Arabistan'da Müslümanlara karşı duracak hiçbir kuvvet kalmamış, İslâmiyet her tarafa hakim olmuştu. Sadece bazı Yahudi ve Hıristiyan kabileleri Müslüman olmamıştı.

Sevgili Peygamberimiz hicretin onuncu yılında, Halid bin Velid'i dört yüz mücahid ile Yemen civarında bulunan Haris bin Ka'boğullarını İslâm'a davet etmek üzere gönderdi. Halid bin Velid hazretleri Resulullah efendimizin emri üzerine, bu kabileyi üç gün üst üste İslâm'a davet etti. Onlar da davete icabet ederek Müslüman oldular.

Yine bu yılda Resul-i ekrem efendimiz, Necranlı hıristiyanlar ile sulh antlaşması yaptı. Bunlardan bazıları daha sonra kendiliklerinden Müslüman oldu. Aynı yıl hazret-i Ali de, Eshab-ı kiramdan üç yüz kişi ile birlikte, Yemen'de bulunan Medlec kabilesini İslâm'a davet etmek için gönderildi. Önce karşı çıkmalarına rağmen, daha sonra Müslüman oldular. Peygamber efendimiz, bu sene, İslâmiyet'in yayıldığı bütün beldelere valiler ve zekat toplamak üzere görevliler (amil, sai) gönderdi.

Hicretin onuncu senesinde Peygamber efendimiz, hac için hazırlanıp, Medine'deki Müslümanlara da hac için hazırlanmalarını emir buyurdu. Medine dışında bulunanlara da haber gönderdi. Bunun üzerine, binlerce Müslüman Medine'de toplandı.

Hazırlıklar tamamlanınca, sevgili Peygamberimiz Zilka'da ayının 25. Günü 40 bin kişilik bir kafile ile öğle namazından sonra Medine'den hareket etti. Server-i kainat efendimiz; "Ey Allah'ım! Bunu bana, içinde riya, gösteriş ve şöhret bulunmayan mebrur ve makbul bir hac kıl" diyerek dua eyledi. İhrama girip, Cebrail aleyhisselamın aber vermesiyle yüksek sesle, telbiye getirmeye başladı. Buna, Eshab-ı kiram da katılınca, yer gök telbiye nidaları ile inlemeye başladı. "Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk! Lebbeyk! La şerike leke lebbeyk! İnnelhamde venni'mete leke vel mülke la şerike lek!..."

Sevgili Peygamberimiz, kesilmek üzere 100 kurbanlık deve götürdü. 10 gün süren yolculuktan sonra, Zilhicce'nin 4. Günü Mekke'ye vardılar. Yemen'den ve diğer beldelerden hac yapmak üzere gelenlerin de katılmasıyla, Müslümanların sayısı 124 bini aştı.

Sevgili Peygamberimiz, Zilhicce'nin 8. Günü Mina'ya, 9. (Arefe) günü Arafat'a gittiler. Arafat vadisinin ortasında öğleden sonra, Kusva adındaki devesinin üstünde, Veda Hutbesi'ni okuyup Eshab-ı kiram ile vedalaştılar.

Efendimiz, Veda Hutbesi'ni okuduğu gün, Maide suresinin; "Bugün, dininizi sizin için ikmal eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâmiyet'i vermekle razı oldum..." mealindeki 3. Ayet-i kerimesi nazil oldu.
Peygamber efendimiz, bu ayet-i kerimeyi, Eshab-ı kirama okuyunca, hazret-i Ebu Bekir ağlamaya başladı. Eshab-ı kiram, ağlamasının sebebini sorunca; "Bu ayet-i kerime, Resulullah'ın vefatının yakın olduğuna delalet ediyor. Onun için ağlıyorum" buyurdu.

Resulullah efendimiz, Mekke'de 10 gün kalıp, Veda hacını yaptı ve Veda tavafı yaparak, Medine'ye döndü. Veda hacından sonra Eshab-ı kiram geldikleri yerlere gidip, Resulullah'ın bildirdiği ve emrettiği şeyleri oralarda anlattılar.

Hicretin onuncu yılında vuku bulan bir hadise de, peygamberlik iddiasında bulunan yalancıların ortaya çıkmasıdır. Bunlardan birisi Yemen'de ortaya çıkan Esved-i Ansi'dir. Peygamberimizin emri üzerine Esved-i Ansi, Yemen'deki Müslümanlar tarafından evinde öldürüldü. (Diğeri de Müseylemet-ül Kezzab'dır. Peygamber efendimizin vefatından sonra hazret-i Ebu Bekir, Müseyleme üzerine Halid bin Velid kumandasında bir ordu gönderdi. Müseyleme, Vahşi "radıyallahü anh" tarafından öldürüldü.)
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:17

Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemiyeceğim.

Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir. Her türlü tecavüzden korunmuştur.

Eshabım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bu günkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulanmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada ulunup işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.

Eshabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin! Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, o ayağımın altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermeniz gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allahü teâlânın emriyle, faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin adetin her türlüsü, ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

Eshabım! Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdülmuttalib'in torunu (amcamoğlu) Rebia'nın kan davasıdır.

Ey insanlar! Harbedebilmek için haram ayların yerlerini değiştirmek, şüphesiz ki, küfürde çok ileri gitmektir. Bu, kafirlerin kendisiyle dalalete düşürüldükleri bir şeydir. Bir sene, helal olarak kabul ettikleri (bir ayı), öbür sene haram olarak ilan ederler. Cenab-ı Hakk'ın helal ve haram kıldıklarının sayısına uydurmak için bunu yaparlar. Onlar, Allahü teâlânın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram ederler.

Hiç şüphe yok ki, zaman, Allahü teâlânın yarattığı gündeki şekil ve nizamına dönmüştür.

Ey insanlar! Bugün şeytan, sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyetini kurma gücünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allahü teâlâdan korkmanızı tavsiye ederim. Siz, kadınları, Allahü teâlânın emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve ifetlerini Allahü teâlâ adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız; onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, aile mahremiyetinizi, sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru bir şekilde, her türlü yiyim ve giyimlerini te'min etmenizdir.

Ey müminler! Size bir emanet bırakıyorum ki, ona sıkı sarıldıkça, yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet, Allahü teâlânın kitabı Kur'an-ı kerimdir. (Başka rivayetlerde; "Sünnetim" ve "Ehl-i beytim" diye de bildirilmiştir.)
Ey mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz! Müslüman, Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun.

Eshabım! Nefsinize (kendinize) de zulmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.

Ey insanlar! Allahü teâlâ her hak sahibine hakkını (Kur'an-ı kerimde) vermiştir. Varise, vasiyete lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz, yahud efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allahü teâlânın gazabına, meleklerin ve bütün Müslümanların lanetine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tövbelerini, ne de adalet ile şehadetlerini kabul eder.
Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Allah katında en kıymetliniz, takvası çok olanınızdır. Arabın Arab olmayana bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.
Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?!..."

Eshab-ı kiram; "Allahü teâlânın dinini tebliğ ettin. Vazifeni yerine getirdin. Bize vasiyet ve nasihatte bulundun, diye şehadet ederiz" dediler.

Bunun üzerine Resul-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, mübarek şehadet parmağını kaldırarak cemaat üzerine çevirip indirdiler ve; "Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab!" buyurdular.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:17

Hicretin on birinci senesi idi. Cebrail aleyhisselam, bu sene geldiğinde, sevgili Peygamberimize, Kur'an-ı kerimi iki defa baştan sona okudu. Halbuki, daha önceki yıllarda, Kur'an-ı kerimi bir defa okumuştu.

Efendimiz, Cebrail aleyhisselamın, en son tebliğ ettiği; "Allahü teâlânın yardımı ve zafer günü gelip, insanların, Allahü teâlânın dinine (İslamiyet'e) akın akın girdiklerini görünce, Rabbini hamd ve tesbih et! O'ndan af dile! Çünkü O, tövbeleri daima kabul eder" mealindeki Nasr suresini dinlerdikten sonra; "Ya Cebrail! İçimden, ölümümün yaklaştığını duyuyorum" buyurdu.
Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam, şu ayet-i kerimeleri okudu, mealen; "Ahiret, senin için dünyadan daha hayırlıdır. Rabbin sana razı oldum deyinceye kadar her istediğini verecek" (Duha suresi: 4,5)

Sevgili Peygamberimiz, o gün, Medine'de bulunan bütün Eshab-ı kriamının, öğle namazında mescidde toplanmaları için haber gönderdi. Server-i alem efendimiz, namazı kıldırdıktan sonra, bir hutbe irad ettiler.

Bu öyle bir hutbe idi ki, dinleyen bütün kalbler ürpermiş, gözlerinden yaşlar boşanmıştı. Daha sonra; "Ey insanlar! Sizin peygamberiniz olarak beni nasıl buldunuz" buyurunca, Eshab-ı kiram;

"Ya Resulallah! Allahü teâlâ, sana bizim tarafımızdan bol bol hayırlar ihsan buyursun. Sen, bizim için çok şefkatli bir baba, nasihatte bulunan şefkatli bir kardeş gibiydin. Allahü teâlânın sana lütfettii peygamberlik vazifesini yerine getirdin. Vahyedilenleri bize ulaştırdın. Rabbinin yoluna, İslam'a hikmet ile, güzel nasihat ile davet ettin, çağırdın. Allahü teâlâ sana, en güzel ve en yüksek karşılıkları versin" dediler.

Efendimiz; "Ey mü'minler! Allah aşkına, kimin bende hakkı varsa, kalksın gelsin, kıyametten önce burada alsın" buyurdular. Fakat kalkıp gelen olmadı. Resulullah efendimiz, ikinci ve üçüncü defalar da Allahü teâlânın adını anarak; "Hakkı olan gelsin alsın" buyurdu.

Bunun üzerine Eshab-ı kiramdan pir-i fani olan hazret-i Ukaşe kalktı. Resulullah'ın huzuruna vardı. Sonra; "Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah! Tebük gazasında, seninle beraberdim. Tebük'ten ayrıldığımız sırada benim devemle, sizinki yanyana gelmişlerdi. Ben devemden indim. Sana yaklaştım. Maksadım, seni mübarek vücudundan öpmekti, o zaman kamçı ile sırtıma vurmuştun. Niçin vurduğunu bilmiyorum" dedi.

Peygamber efendimiz; "Ya Ukaşe! Allahü teâlâ seni, Resulünün kasten vurmasından muhafaza eylesin. Ya Bilal! Kızım Fatıma'nın evine git. O kamçıyı bana getir" diye emretti.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:17

Hazret-i Bilal, Resulullahın kamçısını getirmek üzere mescidden çıktı. Elini başına koymuş, "Resulullah kendisine kısas yaptıracak!" diye hayretler içerisinde kalmıştı. Eve varınca kapıyı çalıp; "Ey Resulullah'ın kerimesi! Bana Resulullah'ın kamçısını ver!" deyince, hazrte-i Fatıma validemiz; "Ya Bilal! Şimdi ne hac zamanı, ne de gaza! Babam kamçıyı ne yapacak?" diye sordu.
Bilal ; "Ey Fatıma! Haberin yok mu? Resulullah'a onunla kısas yapılacak!" dedi. Hz. Fatıma validemiz; "Ya Bilal! Resulullah'tan kısas ile hakkını almaya kimin gönlü razı olur? Madem ki, istedi vereyim. Fakat, Hasan ve Hüseyin'e söyle, hakkını kim alacaksa, kısası kendilerine yaptırsınlar. O zat, hakkını onlardan alsın. Sakın Resulullah'a kısas yaptırmasınlar" diye hazret-i Bilal'e sıkıca tenbih etti.

Bilal mescide geldi ve kamçıyı Resulullah efendimize, O da hazret-i Ukaşe'ye verdi. Hz. Ebu Bekir ve Ömer bu durumu görünce; "Ey Ukaşe! İşte biz yanında hazırız, hakkını bizden al. Ne olur, Resulullah'dan alma!" diye yalvardılar.

Bunun üzerine Peygamber efendimiz hazret-i Ebu Bekir'e; "Ey Ebu Bekir! Sen bırak, çekil aradan. Ey Ömer! Haydi sen de çekil. Allahü teâlâ, sizin yüksek derecenizi bilmektedir" buyurdu.

Sonra hazret-i Ali kalktı; "Ey Ukaşe! Resulullah'a vurmana, gönlüm razı olmuyor. İşte sırtım ve karnım. Gel hakkını benden al, istersen yüz kerre vur. Fakat Resulullah'a dokunma!" deyince, Peygamber efendimiz; "Ey Ali! Sen de otur. Allahü teâlâ, senin de yüksek mertebeni, durumunu bilmektedir" buyurdu.

Bu defa hazret-i Hasan ile Hüseyin kalktılar, "Ey Ukaşe! Sen de biliyorsun ki, biz Resulullah'ın torunlayırız. Onun için bize kısas, Resulullah'a kısas demektir. Hakkını bizden al, ne olur Resulullah'a vurma!" deyince, Peygamber efendimiz, onlara; "Siz de oturunuz, ey iki gözümün neş'eleri" buyurdular.

Sonra; "Ey Ukaşe! Gel vur!" buyurdular. Ukaşe; "Ya Resulullah! Sen bana vurduğun zaman benim vücudum açıktı" deyince, sevgili Peygamberimiz mübarek sırtını açtı. Bu sırada Eshab-ı kiramdan hıçkırıklar duyuldu; "Ya Ukaşe! Resulullah'ın mübarek sırtına vuracak mısın?" dediler.

Herkes üzüntü içerisinde bekleşiyordu. Hazret-i Ukaşe, Resulullah efendimizin mübarek sırtındaki Peygamberlik mührünü görünce, birden bire; "Anam-babam sana feda olsun ya Resulullah! Hakkını almak için, senin o mübarek sırtına vurmaya, sana kısas yapmaya kimin gücü yeter, buna kim cesaret edebilir?" diyerek, Kainatın sultanının mübarek mühr-i nübüvvetini öpüverdi. "Maksadım bu idi", dedi. Eshab-ı kiramın hepsi; "Ne mutlu sana, ne mutlu sana! Ey Ukaşe" dediler...
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:17

Safer ayının son günleriydi. Alemlerin efendisi, kuzeydeki Bizans imparatorluğunun, müslümanlar için büyük bir tehlike olmadan önce, onları tekrar İslam'a davet etmek, kabul etmezlerse harbetmek ve İslam Devleti'nin emrine sokmak istiyordu. Bu sebeple Rumlarla muharebe etmek üzere kahraman Eshabının hazırlanmasını emir buyurdular.

Eshab-ı kiram hazırlık yapmak için dağıldı. Resul-i ekrem efendimiz, hazret-i Üsame bin Zeyd'i çağırdılar; "Ey Üsame! Şam'a, Belka sınırına, Filistin'deki Darum'a, babasının şehid edildiği yere kadar, Allahü teâlânın ismiyle ve bereketiyle git. Onları atlara çiğnet. Seni, bu orduya başkumandan tayin ettim. Übnalıların üzerine ansızın varıp, üzerlerine şimşek gibi saldır.

Varacağın yere haber ulaşmayacak şekilde hızlı git. Yanına kılavuzları alıp, casus ve göcüleri önünden ilerlet, Allahüt eala zafer ihsan ederse, onların arasında az kal" buyurdular.

Cürf'te karargah kurmalarını emir buyurup, mübarek elleriyle sancağı bağlayarak teslim ettiler. Mescidde minbere çıktılar; "Ey Eshamım! Üsame'nin babası Zeyd, kumandanlığına nasıl layık ve benim katımda nasıl en sevgiliyse, ondan sonra, oğlu Üsame de kumandanlığa öyle layıktır. Üsame, benim katımda insanların en sevgililerindendir" buyurdu.

Hazret-i Üsame'nin kumandası altında, savaşa gideceklerin arasında; hazret-i Ebu Bekir, hazret-i Ömer, hazret-i Ebu Ubeyde bin Cerrah, hazret-i Sa'd bin Ebi Vakkas gibi Eshabın ileri gelenleri de vardı.

Fakat ertesi gün, Kainatın sultanı ainden hastalandığı için, ordunun gitmesi Peygamber efendimizin ahırete irtihalinden sonraya kalmıştı. Sevgili Peygamberimiz, şiddetli humma yakalanmışlardı. Gittikçe ateşi artıyor, hastalık şiddetleniyordu. Ağırılarının azaldığı bir gece yarısı, yatağından kalktılar. Giyenerek gitmeye hazırlandılar.

Bunu gören hazret-i Aişe validemizi; "Anam-babam, canım sana feda olsun ya Resulallah! Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu; Efendimiz; "Baki kabristanlığında medfun bulunanlar için istigfar etmek üzere emir aldım. Oraya gidiyorum" buyurdu.

Yanına Ebu Müveyhib ile Ebu Raifi'yi alarak gittiler. Mezarlıkta uzun uzun dua edip, onların af ve magfireti için Allahü teâlâya yalvardılar. Peygamber efendimizin bu ısrarlı yalvarması karşısında, yanında bulunan sahabiler; "Biz de, şimdi burada medfun bulunsaydık da, Resulullah efendimizin bu duasına mazhar olmakla şereflenseydik!" dediler.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:17

Sevgili Peygamberimiz, Baki kabristanlığını ziyaretinde Ebu Müveyhib'e dönerek; "Ey Ebu Müveyhib! Ben, dünya hazineleri ile ahıret nimetlerini seçmede serbest bırakıldım. İstersen dünyada baki ol, sonra Cennet'e git, istersen Likaullah (Allahü teâlâya kavuşmak) hasıl olup Cennet'e gir dediler. Ben, Likaullahı ve sonra Cennet'i seçtim" buyurdu.

Bir gün de, Uhud'da bulunan şehidler için magfiret dilemek üzere yola çıktılar. Onlar için, Allahüteâlâya uzun uzun yalvararak dua eylediler. Sonra mescide gelip Eshab-ı kirama;

"Ben, sizin Kevser havuzuna en önce kavuşanınız, karşılayanınız olacağım. Sizinle buluşma yerimiz orasıdır... Ben, sizin için, benden sonra müşrikliğe dönersiniz diye korkmam. Ancak dünyaya kapılır, onun içinbirbirinizi kıskanır, birbirinizi öldürürsünüz. Neticede sizden öncekilerin yok olup gittikleri gibi, siz de, yok olur gidersiniz diye korkarım!.." buyurdular. Sonra saadethanelerini teşrif ettiler.

Hastalıkları ağırlaşmıştı. Mübarek hanımefendileri, sevgili Peygamberimizin, hazret-i Aişe validemizin evinde kalmalarını, kendi haklarını ona tercih ettiklerini bildirdiler. Zevce-i mutahharalarının bu fedakarlıklarına memnun olup, hepsine dua ettiler ve ondan sonraki günlerini hazret-i Aişe validemizin evinde geçirmeye başladılar.

Resul-i ekrem efendimizin, ateşi çok artmıştı. Ateşin şiddetinden yatağında, bir taraftan diğer tarafa dönmek mecburiyetinde kalıyordu. O halde iken, Eshab-ı kiram, ziyarete gidiyor, Efendimizin çektiği şiddetli sıkıntıya ziyadesiyle üzülüyorlardı. Hz. Ebu Sa'id-i Hudri anlattı ki:

"Resulullah'ın mübarek huzuruna gitmiştim. Üzerinde kadife bir örtü bulunuyordu. Hastalğın verdiği sıcaklık örtüden dışarı çıkıyor, hararetten elimizi örtüye dokunduramıyorduk. Hayretimizi ve üzüntümüzü gören Resulullah efendimiz; "En şiddetli bela, peygamberlere olur. Buna rağmen peygamberin belalara sevinmesi, sizin, verilen ihsanlara sevinmenizden daha fazladır" buyurdu."

Hz. Ümmü Bişr bin Bera da şöyle anlattır: "Resulullah'ın ziyaretine gitmiştim. Mübarek vücudu ateş gibi yanıyordu. "Canım sana feda olsun ya Resulullah! Ben, hiçbir zaman böyle şiddetli bir hastalık görmedim!.." dedim. Buyurdular ki: "Ey Ümmü Bişr! Hastalığın şiddetli olması, sevabımın çok olması içindir. Bu hastalık, Hayber'de tatmış olduğum zehirli etin eseridir. O etin acısını her zaman duyardım. O gün yediğim, zehir, şimdi ebherimi yani avort damarımı koparmaktadır" buyurdu.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:18

Hastalık günden güne şiddetleniyordu. Sevgili Peygamberimiz, Abdullah bin Mes'ud hazretlerine buyurdu ki: "Hastalığa tutulan hiçbir müslüman yoktur ki, Allahü teâlâ, onun hata ve günahlarını, ağacın yaprakları döküldüğü gibi dökmesin!"

Eshab-ı kiram bu duruma çok üzülüyor, evlerinde rahat edemiyorlardı. Mescide toplandılar. Peygamber efendimizin durumunu sormak üzere hazret-i Ali'yi huzura gönderdiler. Alemlerin efendisi, işaretle; "Eshabım ne diyorlar?" diye sordular.

O da; "Resulullah aramızdan giderse!.. diye çok üzülüp telaş ediyorlar" dedi. Eshabına olan merhametleri çok daha fazla olan sevgili Peygamberimiz, hastalığının şiddetine katlanarak kalktılar, hazret-i Ali ve hazret-i Fadl bin Abbas'a dayanarak mescide geldiler.

Minbere çıkarak Allahü teâlâya hamd ve sena ettikten sonra, Eshab-ı kirama; "Ey Eshabım! Benim ölümümü düşünüp telaş ediyormuşsunuz. Hiçbir peygamber, ümmeti arasında sonsuz kaldı mı ki, ben de sizin aranızda sonsuz kalayım? Biliniz ki, ben Rabbime kavuşacağım. Size nasihatım olsun ki, Muhacirlerin büyüklerine saygı gösteriniz! Ey Muhacirler! Size de vasiyetim şudur ki, Ensara iyilik ediniz! Onlar size iyilik etti. Evlerinde barındıdı. Geçinmeleri sıkıntılı olduğu halde, sizi kendilerinden üstün tuttular. Mallarına sizi ortak ettiler. Her kim Ensar üzerine hakim olur ise, onları gözetsin, kusur edenleri olursa affetsin" buyurdu.

Sonra nasihatlar edip; "Allahü teâlâ, bir kulunu dünyada kalmak ile, Rabbine kavuşmak arasında serbest bıraktı. O kul, Rabbine kavuşmak istedi" buyurdu.
Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah efendimizin sözleriyle vefatına işaret buyurduğunu anlayıp; "Canımız sana feda olsun ya Resulallah!" diyerek ağlamaya başladı. Merhamet deryası, sevgili Peygamberimiz; "Ağlama ya Eba Bekir!" buyurarak ona, sabır ve katlanmak lazım geldiğini emretti.

Mübarek gözlerinden yaş akıyordu. "Ey Eshabım! Din-i İslam yolunda sıdk ve ihlas ile malını feda eden Ebu Bekir'den çok razıyım. Ahıret yolunda arkadaş edinmek elde olsaydı, onu seçerdim" buyurdu ve; "Mescide açılan kapılardan Ebu Bekir'inki hariç hepsini kapatınız" diye emrettiler.

Sonra, minberden inerek hazret-i Aişe validemizin odasına döndüler.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:18

Resulullah efendimizin hastalığı ağırlaşıp veda konuşmaları yapmasına çok üzülen Eshab-ı kiram ağlamaya başladılar.

Bunun üzerine Peygamber efendimiz, hazret-i Ali'nin ve Fadl bin Abbas'ın kollarına girerek tekrar mescidi teşrif ettiler. Minberin alt basamağında durup, Eshab-ı kirama şöyle buyurdular;

"Ey Muhacirler ve ey Ensar! Vakti belli olan bir şeye kavuşmak için acele etmenin faydası yoktur. Allahü teâlâ, hiçbir kulu için acele etmez. Bir kimse Allahü teâlânın kaza ve kaderini değiştirmeye, iradesinden üstün olmaya kalkışırsa, onu kahr ve perişan eder. Allahü teâlâya hile etmek, O'nu aldatmak istiyenin işleri bozulup, kendi aldanır.

Biliniz ki, ben sizlere karşı rauf ve rahimim. Siz de bana kavuşacaksınız. Kavuşacağınız yer, Kevser havuzunun başıdır. Cennet'e girmek, bana kavuşmak isteyen, boş yere konuşmasın.

Ey müslümanlar! Kafir olmak, günah işlemek; nimetin değiştirmesine, rızkın azalmasına sebeb olur. İnsanlar, Allahü teâlânın emirlerine itaat ederse, hükumet başkanları, amirleri, valileri onalra merhamet ve şefkat eder. Fısk, fücur, taşkınlık yapar, günah işlerlerse, merhametli başkanlara kavuşamazlar.
Benim hayatım, sizin için hayırlı olduğu gibi, ölümüm de hayırdır ve rahmettir. Eğer bir kimseyi haksız yere döğmüş veya fena bir söz söylemiş isem, bana aynı şeyi yaparak hakkını almasına; birinizden harkız bir şey almış isem, geri istemesine razıyım ve helallaşmağa hazırım. Çünkü, dünya cezası, ahıret cezasından pek hafiftir. Buna katlanmak daha kolaydır."

Daha önce hazret-i Ebu Bekir'den mümnuniyetini ifade ettikleri gibi, bu hutbede de hazret-i Ömer'den memnuniyetlerini bildirip; "Ömer benimledir, ben de onunlayım. Benden sonra hak Ömer'le beraberdir" buyurdular.
Resulullah efendimiz bu hutbeden sonra minberden indi. Namazdan sonra tekrar minbere çıkıp, vasiyeyet ve nasihatten sonra; "Sizi Allahü teâlâya ısmarladım" buyurdular ve Eshabdan ayrılıp odasını teşrif ettiler.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: Hz. Peygamber (S.A.V.) Hayatından Kısa Notlar

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 16:18

Alemlerin efendisi, şiddetli ağrılarının olduğu bir gün, Eshab-ı kiram ile helallaşmak, ahırete kul haklarıyla gitmemek için Bilal-i Habeşi hazretlerini çağırttı. Ona; "Halka seslen! Mescide toplansınlar. Onlara son vasiyetimi yapmak istiyorum!.." buyurdular.

Hazret-i Bilal; Eshabı mescide topladı. Sevgili Peygamberimiz, hazret-i Ali ve Hz. Fadl'a dayanarak mescidi teşrif ettiler Minbere oturup, Allahü teâlâya hamd ve senadan sonra;

"Ey Eshabım! Bilmiş olunuz ki, aranızdan ayrılmam yaklaştı. Kimin bende hakkı varsa, benden istesin. Benim yanımda sevgili olan, benden hakkını istesin veya helal etsin ki, Rabbime ve rahmetine bunları ödemiş olarak kavuşayım" buyurdular.

Sonra minberden inip, öğle namazını kıldırdılar. Namazdan sonra, tekrar minbere çıkıp, namazdan önce buyurduğunu tekrar ettiler.

Sevgili Peygamberimizin, vefatına üç gün kala, hastalığı ağırlaştı. Mescide çıkıp cemaate namaz kıldıramadılar. Cemaatla kılamadığı ilk namaz, yatsı namazı idi.

Hazret-i Bilal her zamanki gibi, vakitte kapıya gelip; "Es-salat, ya Resulallah!" dedi. Sevgili Peygamberimizin dermansızlıktan mescide gitmeye mecali yoktu. "Ebu Bekir'e söyleyiniz! Eshabıma namazı kıldırsın" buyurdu.

Hazret-i Aişe validemiz; "Canım sana feda olsun ya Resulallah! Babam yumuşak kalbli ve çok üzüntülüdür. Zat-ı alinizin makamına durup, orada sizi göremezse ağlamaktan okuyamaz. İmamete Ömer'in geçmesini emreder misiniz?" diyerek sual eyledi.

Peygamber efendimiz tekrar; "Ebu Bekir'e söyleyiniz! Eshabıma imam olup namazı kıldırsın" buyurdular. Hazret-i Bilal, Hz.Ebu Bekir-i Sıddik'a durumu bildirdi. Hazret-i Ebu Bekir, mihrabda Resulullah efendimizi göremeyince, kalbinden vurulmuşa döndü, aklı gideyazdı. Ağladı!.. ağladı!.. Eshab-ı kiram da ağlamaya başladılar.

Habibullah efendimiz, mescidden gelen bu feryadın ne olduğunu sorunca, hazret-i Fatıma validemiz; "Canım sana feda olsun ya Resulallah! Eshabın, ayrılığımıza dayanamadığı için ağlıyorlar!.." diye durumu arzetti. Merhamet deryası sevgili Peygamberimiz çok müteessir olmuşlardı. Eshabını teselli eylemek için hastalığının bu kadar şiddetine rağmen, güçlükle kalktılar.

Hazret-i Ali ve hazret-i Abbas'a dayanarak mescide geldiler. Namazdan sonra; "Ey Eshabım! Siz, Allahü teâlânın hıfzındasınız ve sizi Allahü teâlâya emanet ettim! Takva üzere olun. Allahü teâlâdan korkun, Allahü teâlânın emrini tutun ve itaat edin. Ben, artık bu dünyadan ayrılıyorum" buyurdular.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Cevapla

“Dini Konular / Dini Hikayeler” sayfasına dön

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 15 misafir