1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

BİLMEZLER YALNIZ YAŞAMAYANLAR,NASIL KORKU VERİR

Gönderilme zamanı: 20 Eyl 2008, 14:27
gönderen Eceeee
BİLMEZLER YALNIZ YAŞAMAYANLAR,NASIL KORKU VERİR
SESSİZLİK İNSANA,İNSAN NASIL KONUŞUR KENDİSİYLE”

Şermin, yine akşam oldu diye düşündü. Yine akşam oldu.
Otuz beş yaşında olukça güzel bir kadındı. Sarışın ,mavi gözlü,orta boylu.
Eskilerin “balık etinde” dediği tiplerdendi. Ama her gün evdeki basküle
çıkıp iniyordu. “Ay!...Bugün yarım kilo fazla gösteriyor.
“ Başka bir gün ”Oh!... Yedi yüz gram zayıflamışım.”
On katlı bir apartmanın otuzuncu dairesinde oturuyordu. Yalnız başına...
Hani o kimsenin kimseyi tanımadığı apartmanlardan biri...
Asansörde bazen selamlaşırdı komşularla...Fazla arkadaşı da yoktu iş yerinde.
Çok yoğun bir çalışma olduğu için kimseyle samimiyet kuramamıştı.
Yapısında da yoktu sanırım. İlk adımı daima karşı taraftan beklerdi her zaman...
Hiç evlenmemişti. Kısmeti çıkmadı mı? Çok... Ama bazılarını o beğenmemişti.
Bazılarını da ailesi istememişti. “Üzümün çöpü armudun sapı var,”örneği...
Anlayacağınız evde kalmış bir kızdı o...Peh,peh,peh dedi içinden...
Geçmiş zamana ve geçip giden gençliğine hayıflanıyordu.
En iyi arkadaşım yalnızlık oldu yıllardır diye düşündü. Ahh!... Yalnızlık...
Artık taşınması zor bir elbise gibiydi omuzlarında. Allah’ım!...
Bıktım artık yalnız yaşamaktan...İçinde bir sızı hissetti.
Usulca başını eğdi,tırnaklarına baktı. Hımm...
-- Ojemin rengini değiştirsem mi?
-- Tırnaklarımı da törpülemem gerek...
Sinirli bir şekilde ellerini saçlarının arasından geçirdi. Acı acı gülümsedi.
Ne için,kim için? diye düşündü. Elimi tutan bir el olsaydı,
gözüme bakan bir göz olsaydı. Beni benden başka düşünen biri olsaydı...
Ne olurdu tanrım...Gözleri bulutlandı birden:
- Tren çoktan kaçtı ve ben arkasından bakakaldım...
Masasındaki eşyalarını topladı. Mesai saati bitmişti.
Bürodan dışarı çıktı. Büyük şehrin kalabalığında buldu kendini...
O da insan selinin arasına karıştı. Çarşıya uğraması gerekiyordu.
İş yerinin hemen yakınındaydı çarşı. Yürüdü gitti çarşıya.
İşte çeşit çeşit dükkanlar... Sokağın iki yanına sıra sıra dizilmişler ..
Marketler, kasaplar,şarküteriler,parfümeriler,bijuteri,çeyiz ve
giysi satan mağazalar...Vitrinleri seyrederek ve vitrinlerde kendini
seyrederek yürüdü ,gitti. Gelinlikçi dükkanının önünde durakladı.
Yeni gelen modeli hayran hayran seyretmeye başladı. Rüya gibi bir gelinlikti bu...
Üstü gipür dantel. Oldukça açık,kolsuz. Belden, çok güzel bir bollukla yere
kadar iniyordu. Etekte yer yer çiçekler vardı. Alıcı gözüyle baktı.
Hafifçe içini çekti. Ne kadarda isterdi gelin olmayı...
Hangi kızın hayali değildir gelin olmak...İstemekle olmuyor diye düşündü.
Maalesef bir adayda yoktu görünürlerde...
Çantasından ihtiyaç listesini çıkardı. Hiç de acele etmeden markete doğru yürüdü..
İçeri girdi. Ağır ağır alışverişini tamamladı. Dışarı çıktı.
Elektrikler yanmıştı. Otobüs durağına doğru ilerledi.
Bacağında hafif bir darbe hissetti. Korkuyla sıçradı. Neredeyse düşüyordu.
Baktı minik bir kedi...Yüzüne bakarak “miyav!” diyor.
Gözlerini bir kapayıp bir açıyor. Kediye doğru eğildi:
- Canım...Aç mısın sen? Yoksa benim gibi yalnız mısın?Gel bakayım...
Poşetteki ekmekten bir miktar böldü. Küçük küçük doğrayıp
kedi yavrusunun önüne koydu.
Yavrunun çabuk çabuk yiyişini seyretti. Yürüdü durağa doğru..
.Otobüsü beklemek için durdu.
Gözleri otobüsün geleceği yönde dalmış gitmişti yine...
Yumuşacık bir dokunuş hissetti bu defa bacağında...
Yavru kedi peşinden gelmiş,kuyruğunu bir sağdan bir soldan sürtüyor,
sanki teşekkür ediyordu ona. Hafifçe gülümsedi. Bir şarkı sözü geldi aklına
”Bir kedim bile yok, anlıyor musun?Hadi gülümse”
Kedicik ,seni alıp götüremem,burada kalmalısın canım...
Otobüs geldi. Yavru kediye son defa bakıp bindi. Oturacak yer vardı neyse...
Camdan,şimdi tıklım tıklım ama bir müddet sonra boşalacak caddelere
dalgın gözlerle bakarak yolculuğunu tamamladı.
Evinin kapısını anahtarla açtı. Aldıklarını mutfak masasına bıraktı.
Doğru banyoya gitti. Banyoda aynaya iliştirilmiş bir not vardı.
Orhan Veli’nin dizeleriydi bunlar...Kendi yazıp koymuştu. Eline sabunu aldı.
Gözleri kağıda ilişti. Artık ezbere bildiği dizeleri ,ayna da kendi
gözlerine bakarak yüksek sesle okudu:
“Bilmezler yalnız yaşamayanla
Nasıl korku verir sessizlik insana
İnsan nasıl konuşur kendisiyle
Nasıl koşar aynalara
Bir cana hasret bilmezler.”
Elini yüzünü yıkadı. O bembeyaz havluya kuruladı. Mahzun mahzun salona geçti.
Televizyonu açtı... Müzik setini de açtı... Bütün ev seslerle doldu ...
Mutfağa geçti.... Kolonlardan tatlı nağmeler dökülürken o,
tek arkadaşı yalnızlığı içinde yemek hazırlamaya başladı...

........PAERT..........