Bilimsel, Kültürel ve Sportif İlişkiler
Gönderilme zamanı: 24 Şub 2010, 14:24
Bilimsel, Kültürel ve Sportif İlişkiler
Bulgarlarla Türkler arasında kültürel işbirliği ve yakınlaşmanın taşıdığı önem siyasi ve ekonomik olduğu kadar bilimsel ve kültürel açıdan da incelenmeye değer.
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra, iki toplum arasındaki kültürel işbirliği belirgin bir aşama gösterme; ancak bir ara gelişen kültürel ilişkiler birkaç edebî eserin çevrisi üzerinde yoğunlaşır. Yirminci yüzyılın ilk 20-30'lu yılları Türk toplumunun tarihî evriminin en çalkantılı dönemidir. Eskimiş doğmalar, köhnemiş gelenekler yok olmuş, yeni bir sosyal düzen, yeni bir kültür, yeni bir ideoloji doğmuştur. Türkiye Cumhuriyeti dünya tarihi sahnesindeki yerini almıştır.
Bu dönemde Bulgar-Türk kültürel ilişkileri belirli bir aşama göstermektedir.
1924 yılının sonlarına doğru, bir grup Bulgar aydının girişimiyle Sofya'da bir Bulgar-Türk Cemiyeti kuruldu, temel ilkeler saptandı. Süresiz başkanlığa Sofya Üniversitesi'nde Mali Bilimler profesörü Petko Stojanov getirildi. Dernem yönetim kurul Trajko Popov (sekreter), Panco Dorev (ikinci başkan), Petar Mutafciev (üye) ve diğerlerinden oluşuyordu. Daha sonra yönetim kuruluna Dimitar Pandov, Pavel Satev, Boris Ackov, Galab D. Galabov vb. getirildi. Bulgar-Türk Cemiyeti'nin amacı, iki komşu millet arasında ekonomik, siyasi, kültürel bağları sağlamlaştırmaya katkıda bulunmaktı. Karşılıklı ziyaretler, konferanslar, geceler vb. düzenlendi. Uzunca bir süre sonra 1931'de, Ankara'da Meclis üyesi ve siyaset adamı Fazıl Ahmet Bey başkanlığında Türk-bulgar Cemiyeti kuruldu. Türk-Bulgar Cemiyeti de aynı amaca yönelikti.
Ünlü Bulgar kültür elçilerinden iki yazar Dora Gabe ve Jordan Stubel ve bir sanatçı Vela Useva-Karalijceva, Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye'yi ziyaret eden ilk kişi oldular. İstanbul'da Eylül 1924'te düzenlenen büyük bir Polonya Sanayi Sergisi'nin açılışına katıldılar. Bu fırsattan yararlanarak eski Osmanlı başkentinin görülmeye değer yerlerini gezdiler ve yeni cumhuriyetin aydın kesimiyle temas kurdular.1924 yılında Bulgaristan'ın eğitimi ile ilgili yayın organlarında Türk eğitim sistemi ve Türk eğitimcilerinin faaliyetleri konusunda yazılar yer aldı. İki ülkenin eğitim örgütleri arasında ilişki kurulması yolunda girişimlerde bulunuldu. Edirne Lisesi ilk ve orta bölüm öğretmenlerinden kalabalık bir grup, Milli Eğitim Bakanlığı baş müfettişi başkanlığında 1925 Eylülünde Bulgar eğitim sistemi ve ders programı konusunda bilgi almak üzere Bulgaristan'a gitti. Kısa süreli bu ziyaretleri sırasında Sofya'daki Etnografya Müzesi'ni, hayvanat bahçesini, Parlamentoyu ve diğer kuruluşları gezdiler. Başkent dışında, Bulgaristan Türklerinin kültürel gelişimini ve yaşam biçimini görme fırsatını buldukları Ruse, Sumen, Razgrad ve diğer yerleşim bölgelerini ziyaret ettiler.
Türk eğitimciler Bulgaristan gezisinden çok memnun kaldılar. İstanbul gazetesi Sabah'ın bir yorumuna göre Tür öğretmenlerinin Bulgaristan'daki sıcak karşılanmaları, iki toplum arasındaki dostluğun kutlanmasıydı. Altı yıl sonra 9 nisan 1931'de Sofya II. Erkek Lisesi öğretmenlerinden bir grup Edirne'ye geldi. Edirne'deki meslektaşları kendilerin büyük bir içtenlikle karşıladılar. Bulgar konuklar şehir müzesini, Sultan Selim ve Sultan Murat camilerini ve diğer ilginç yerleri ziyaret ettiler. Şehrin kız lisesinde konuklar şerefine özel bir konser düzenlendi. İki ülkenin lise hocaları, kendilerin ilgilendiren konularda -öğrenim sistemi, öğretim programı, öğretim metotları - uzun uzun görüşme fırsatı buldular. Bu vesileyle Edirne'de basılan Milli Gazete'de Kadri Oğuz tarafından Türk-Bulgar Dostluğu başlıklı bir baş makale yayımlandı. Yazıda içten ve dostane bir ifadeyle şunlar yazılıydı: "Sofya'dan gelen 24 lise öğretmeni ve 3 eğitmenin Edirne'yi ziyaretleri sırasında iki toplumun eğitimcilerinin nasıl karşılaştıklarına tanık olduk, bir gün, hatta bir saat içinde birbirleriyle kaynaştılar... bu şekilde kurulan karşılıklı samimi bağların, günden güne sağlamlaşacağını umuyoruz".
1926 Kasımında, Türkiye maliye Bakanlığı adına altı üyeden oluşan bir heyet Sofya'ya gitti. Türk uzmanlar Bulgar vergi mevzuatı ve Bulgaristan'da uygulanan dolaysız vergi sistemiyle ilgili incelemelerde bulundular. Heyetin başkanı, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü müdür yardımcısı Şefik Bey'di. Konuklar Sofya'yı, Dupnica'yı, Pernik'i ve dolaylı ve dolaysız vergi uygulamalarını yerinde inceleme imkanını buldukları diğer yakın yerleşim bölgelerini gezdiler.
Bu dönemde Bulgaristan'da özellikle Türk edebiyatı eserleri tanınmaktaydı. En ünlü Türk yazarlarının eserleri Bulgarca'ya çevrilmişti. Bunlar arasında çok beğenilen eserleri önemli yer tutuyordu (Halide Edip'in "Ateşten Gömlek", "Vurun Kahpeye" vb.) Sofya'da çıkan SVOBODNO REC gazetesi, tanınmış Bulgar kadın yazarı Anna Kamenova'nın hazırladığı Edebiyatlar ve Sanatlar sütununda halide Edip'in edebi kişiliği konusunda geniş bir makale yayınladı. Makalenin başlığı "Türk Georg Sand'ı" idi. Devamında şunlar yazılıydı: "Genç Türkiye'nin kurucuları arasında bir kadın uzun süreden beri seçkin bir yere sahip bulunmaktadır. Bu enerjik ve spirituelle kadına George Sand adını vermek yerinde olur. Yeni Türk edebiyatını çok sayıda okuyucusu olan ve beğeni kazanmış sayısız romanla zenginleştirmiştir. Halide Edip. Türk kadının kültürel bağımsızlığını kazanması yolunda gönülden mücadele verenlerin başında gelir. Halide Edip'le ilgili bir başka makale de Varna'da basılan edebiyat ve sanat dergisi ZENSKO OGLEDALQ'da yayımlandı. Makalede şöyle deniliyordu: "Halide Edip, en ünlü kadın yazarlardan biridir. İlk yapıtları savaşın ilanından sonraya rastlar. Ününü borçlu olduğu "Ateşten Gömlek" romanında, savaşta gördüklerini kendine özgü ve büyüleyici bir tarzda kaleme almıştır. Savaşla geçen yılların etkisiyle yazdığı ikinci romanı, psikolojik bir tahlil olduğu kadar çok da ilginçtir". (Vurun Kahpeye"den söz edilmektedir).
İlerici siyasi fikirlerin odak noktası, edebiyat ve bilim dergisi NAKOVALNİA,1926'da çıkan sayılarından birinde, tanınmış yazar Dimitar Poljanov'un kaleminden, Tevfik Fikret'in şiiri Victor Hugo'yu anımsatır. Şiir, büyük bir insan sevgisinin ve merhametin izlerini taşımaktadır. Mısralar zengin ve ahenklidir... Tevfik Fikret Türk şairleri arasında şüphesiz ilk sırayı alır". Derginin aynı sayısında Fikret7in, D. Poljanov ve M. Ayvazov tarafından çevrileri yapılmış iki şiiri yayımlandı: Gelecek ve Kutsal Savaş.
1926 yılının sonlarına doğru, sayfalarında Bulgar ve dünya edebiyatına geniş yer veren haftalık VESTNİKNA ZENATA Gazetesi, Türk kadınıyla ilgili özel bir makale yayımladı. Damyan Kalfov'un kaleme aldığı bu uzun makale şu başlığı taşıyordu: Edebiyat ve Sanat Dallarında Türk Kadını. Yazar dergide çok sayıda Türk kadınının -yazar, sanatçı, ressam, kompozitör, milimle uğraşanlar - eserlerini sıralamaktaydı. Damyan Kalfov özellikle kadın yazarlar konusunda şunları söylüyordu: "Edebiyat dünyasında kadının en ünlü temsilcisi Halide Edip'tir. Kendisi yurtseverlik duygularının işlendiği çok sayıda romanın yazarıdır... Aynı zamanda eski rejimde ve Cumhuriyetin ilanından sonra ülkenin sosyal ve siyasî hayatında rol almış ilk Türk kadınıdır. Her zaman kültürel kadın örgütlerinin başında olmuştur... Halide Edip'ten sonra Türk okuru tarafından çok beğenilen bir romanın yazarı olan Suat Derviş'i de anmak yerinde olur". Gazetenin aynı nüshasında Türk kadın şairleri Hiday ve Refik, Şeyda Rıfat, Zübeyda Şaplı'nın Damyan Kalfov ve Dimitar Simidov tarafından çevrilmiş şiirleri yayımlandı.
Yazar Dimtar Şişmanov, SLOVO (1929) Gazetesi'nde çıkan Türk Edebiyatı adlı makalesinde, Balkan milletleri, bu arada Bulgar ve Türk milletleri arasında karşılıklı birbirini tanımanın ve kültürel işbirliğinin gerekliliği üzerinde ilginç fikirler öne sürdü: "Balkan yarımadasında yaşayan milletler birbiriyle komşu durumunda olduğu halde, ne Sırp ne Yunan, ne de Romen edebiyatı hakkında bir şey bilmemekteyiz. Türk edebiyatına gelince bu konuda o kadar bilgisiziz ki, nerede ise Türkiye'de edebiyatın var olmadığına inanacağız. Bu doğru mu değil mi? Şayet asırlarca komşu yaşadığımız, bizi bilerek veya bilmeyerek muhakkak etkilemiş olan bir milletin şiir sanatı üzerinde bir şeyler öğrenebilseydik, bu çok ilgin olurdu". Daha aşağıda D. Şişmanov Suat Derviş'in, Ahmet Haşim'in, Yakup Kadri'nin, Ahmet Hikmet'in, Halide Edip'in vb.nin edebi kişilikleri üzerinde durmaktaydı.
NAKOVALNİYA Dergisi'nde yayınlanan makale, Hikmet'in eserleri konusunda büyük ilgi uyandırdı. Şairin eserleri Sviştov'lu Ziya İzmailov ve NiNida Gımzov tarafından Bulgarcaya çevrildi. Bulgar aydınları Nazım Hikmet'in adı ve eserlerinin yanı sıra Reşat Nuri Güntekin'in adını da öğrendiler. Kendisini Çalıkuşu romanıyla tanıdılar. Çalıkuşu romanı 12 Nisan 1931'den itibaren Boris Ackov tarafından yapılan çevirisiyle, Sofya'da basılan ZORA Gazetesinde yayınlanmaya başlandı. Çevirmen mektuplaştığı yazarı uzun süredir tanıyordu. Romanın Bulgar okura sunulması vesilesiyle Reşat Nuri Ackov'a şunları yazdı: "Eserimi beğendiğinize ve onu Bulgarca'ya çevirdiğinize sevindim. Beni beğenen Bulgarlara karşı ben de uzun zamandan beri sevgi beslemekteyim. Bir gün Bulgarca'ya çevrilmiş bir kitabımı görürsem, mutluluk duyarım. Özellikle de bu basında yer alır ve siz de bana bir nüsha gönderirseniz, kütüphanemde seçkin bir yeri olur".
Çalıkuşu romanı Bulgar okurun büyük beğenisini kazandı. Reşat Nuri'nin yetenekleri konusunda Bulgar basınında övgüler yer aldı. Bir başka makale, Bulgar okura, Türk edebiyatı üzerinde bilgi vermekteydi. Makalenin başlığı şuydu: Türkiye'deki Gündelik Basının ve Edebiyatın Seçkin Temsilcileri. Makale, Yunus Nadi, Mahmut Bey, Ruşen Eşref vb. ünlü gazetecilerin faaliyetlerini ve Yakup Kadri, Ömer Seyfettin ve diğer yazarların eserlerini gözden geçiriyordu. Vasil Tabakov'un bir başka makalesinde ise Tanzimat döneminin en önemli kişilerinden biri, Şinasi'nin öğrencisi ve çalışma arkadaşı, yeni Türk gerçekçi edebiyatının kurucusu Namık Kemal'in yaşamı ve eserleri incelem konusu edilmişti.
Tanınmış Bulgar siyaset adamı ve hukukçu Stefan B. Bobcev, iki ülke arasındaki kültürel işbirliği ve Bulgar-Türk ilişkilerinin sağlamlaştırılması konusunda önemli rol oynadı.
Kuruluşunun ilk günlerinden itibaren yeni Türk devletinin yapısına ve politik yaşamına belirgin katkıları oldu. Türkiye'nin modern tarihi ile ilgili yayınlar ve incelemeler onun yetenekli kaleminden çıktı. 1925'te Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluşu adlı makalesini, ertesi yıl Yeni Türkiye'nin yapısı adlı incelemesini yayınladı. 1 Kasım 1926'da Bağımsız Üniversite (Balkan ve Yakındoğu Enstitüsü)'nün bayramının kutlama törenlerinde yaptığı akademik konuşmanın metni bu inceleme'de toplanmıştı. Üniversitenin iki yayın organı Naucen Pregled ve Godisnik Na Svorodniya Üniversitet'de Prof. S. S. Bobcev, bir dizi inceleme yayımladı: Türkiye Cumhuriyeti'ndeki En Son Anayasal, Sosyal ve Kültürel Reformlar, Padişah ve Halife Türkiye'den Ne Zaman ve Neden Kovuldu, Yeni Türkiye'de, Hukukla İlgili Bulgar ve Türk Atasözlerindeki Benzerlikler ve Gelenek ve Görenek Hukuku İçin Taşıdığı Anlamlar, Yeni Türkiye'deki Önemli Siyasal, Sosyal ve Kültürel Reformlar, Yeni Türkiye'de Reformlara ve İcraata Duyulan Özlem vb.
1 Ekim 1927'de İstanbul'da I. Balkan Veterinerlik Konferansı toplandı. Bulgaristan bu bilimsel toplantıda ünlü Bulgar bilim adamı Georgi Pavlov tarafından temsil edildi. Pavlov ilk kez sınır bölgelerinde veterinerlik hizmetleri örgütü sorununu ortaya attı ve genel ekonomik veteriner bölgelerinin kurulmasıyla, sınırlarda salgın hayvan hastalıklarıyla mücadelede, yeni yöntemler önerdi. Prof. Pavlov'un bu önerisi, yeni bir veterinerlik sözleşmesi projesi doğrultusunda sempatiyle karşılandı.
1930 yılının başında Bulgar ve Türk gazetecileri arasında işbirliğinin sağlanması amacıyla temaslar başladı. 2 Ağustos 1930'da, aralarında Falih Rıfkı Atay, Necmeddin Sadak, Hakkı Tarık gibi basın dünyasından ve siyasî çevreden, TBMM üyesi kişilerin de bulunduğu altı kişilik bir Türk gazetecileri heyeti Sofya'ya gitti. Ziyaretlerinin amacı, Bulgaristan'daki yaşamı görmek ve ülkenin gelişimini izlemekti. Yola çıkmadan önce Türk gazeteciler Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından kabul edildiler. Atatürk, gazetecilere Türk-Bulgar ilişkilerinin gelişimi üzerine uzun bir beyanat verdi: "Bulgaristan'a gidin. Orada onları sevmeyi öğreneceksiniz. Onlarla samimi bir şekilde konuşun ve onlara, kardeş Bulgar milletine karşı en dostane duyguları belediğimi hatırlatın". Türk gazeteciler Bulgaristan'da 9 Ağustos'a kadar kaldılar. Burgaz, Varna, Sofya ve diğer yerleri gezdiler UTRO Gazetesinde Falih Rıfkı Atay, Türkler ve Bulgarlar başlığı altında bir makale yayımladı. Makalede şunlar yazılıydı: "Türk-Bulgar ilişkilerinin yeni bir döneme girdiği şu anda, hükümete değil, kültür alanında çalışmalar büyük görev düşmektedir. Bu görev bizi bütün fikir ürünlerinde, şarkı olsun, hikaye olsun aramızdaki her türlü hıncı ve öfkeyi yok etmeye zorlamaktadır. Bu düşüncelerimizi acılarına yürekten katıldığımız soylu Bulgar halkına da iletmek isteriz". Türk gazeteciler, yurda dönüşlerinde Bulgaristan'daki gezilerinin izlenimlerini nazik bir dille gazeteleri Vakit, Cumhuriyet, Milliyet, Akşam, Hakimiyet-i Milliye'de anlattılar. Bunlardan en ilginci, Falih Rıfkı Atay'ın izlenimleriydi.
Bulgar ve Türk gazeteciler, Balkan Basın Birliği'nin kurulması yolunda girişimlerde bulundular. Bu amaçla 2-6 Aralık 1930 tarihleri arasında Sofya'da bir konferans düzenlendi. Romen delege A. Clarnet başkanlığında konferansın görevi, Balkan Basın Birliği'nin statüsünü hazırlamaktı. Konferansın çalışmalarına TBMM üyesi tanınmış gazeteci Türk delegesi zeki Mesud Bey faal olarak katıldı.
Bulgarlarla Türkler arasında kültürel işbirliği ve yakınlaşmanın taşıdığı önem siyasi ve ekonomik olduğu kadar bilimsel ve kültürel açıdan da incelenmeye değer.
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra, iki toplum arasındaki kültürel işbirliği belirgin bir aşama gösterme; ancak bir ara gelişen kültürel ilişkiler birkaç edebî eserin çevrisi üzerinde yoğunlaşır. Yirminci yüzyılın ilk 20-30'lu yılları Türk toplumunun tarihî evriminin en çalkantılı dönemidir. Eskimiş doğmalar, köhnemiş gelenekler yok olmuş, yeni bir sosyal düzen, yeni bir kültür, yeni bir ideoloji doğmuştur. Türkiye Cumhuriyeti dünya tarihi sahnesindeki yerini almıştır.
Bu dönemde Bulgar-Türk kültürel ilişkileri belirli bir aşama göstermektedir.
1924 yılının sonlarına doğru, bir grup Bulgar aydının girişimiyle Sofya'da bir Bulgar-Türk Cemiyeti kuruldu, temel ilkeler saptandı. Süresiz başkanlığa Sofya Üniversitesi'nde Mali Bilimler profesörü Petko Stojanov getirildi. Dernem yönetim kurul Trajko Popov (sekreter), Panco Dorev (ikinci başkan), Petar Mutafciev (üye) ve diğerlerinden oluşuyordu. Daha sonra yönetim kuruluna Dimitar Pandov, Pavel Satev, Boris Ackov, Galab D. Galabov vb. getirildi. Bulgar-Türk Cemiyeti'nin amacı, iki komşu millet arasında ekonomik, siyasi, kültürel bağları sağlamlaştırmaya katkıda bulunmaktı. Karşılıklı ziyaretler, konferanslar, geceler vb. düzenlendi. Uzunca bir süre sonra 1931'de, Ankara'da Meclis üyesi ve siyaset adamı Fazıl Ahmet Bey başkanlığında Türk-bulgar Cemiyeti kuruldu. Türk-Bulgar Cemiyeti de aynı amaca yönelikti.
Ünlü Bulgar kültür elçilerinden iki yazar Dora Gabe ve Jordan Stubel ve bir sanatçı Vela Useva-Karalijceva, Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye'yi ziyaret eden ilk kişi oldular. İstanbul'da Eylül 1924'te düzenlenen büyük bir Polonya Sanayi Sergisi'nin açılışına katıldılar. Bu fırsattan yararlanarak eski Osmanlı başkentinin görülmeye değer yerlerini gezdiler ve yeni cumhuriyetin aydın kesimiyle temas kurdular.1924 yılında Bulgaristan'ın eğitimi ile ilgili yayın organlarında Türk eğitim sistemi ve Türk eğitimcilerinin faaliyetleri konusunda yazılar yer aldı. İki ülkenin eğitim örgütleri arasında ilişki kurulması yolunda girişimlerde bulunuldu. Edirne Lisesi ilk ve orta bölüm öğretmenlerinden kalabalık bir grup, Milli Eğitim Bakanlığı baş müfettişi başkanlığında 1925 Eylülünde Bulgar eğitim sistemi ve ders programı konusunda bilgi almak üzere Bulgaristan'a gitti. Kısa süreli bu ziyaretleri sırasında Sofya'daki Etnografya Müzesi'ni, hayvanat bahçesini, Parlamentoyu ve diğer kuruluşları gezdiler. Başkent dışında, Bulgaristan Türklerinin kültürel gelişimini ve yaşam biçimini görme fırsatını buldukları Ruse, Sumen, Razgrad ve diğer yerleşim bölgelerini ziyaret ettiler.
Türk eğitimciler Bulgaristan gezisinden çok memnun kaldılar. İstanbul gazetesi Sabah'ın bir yorumuna göre Tür öğretmenlerinin Bulgaristan'daki sıcak karşılanmaları, iki toplum arasındaki dostluğun kutlanmasıydı. Altı yıl sonra 9 nisan 1931'de Sofya II. Erkek Lisesi öğretmenlerinden bir grup Edirne'ye geldi. Edirne'deki meslektaşları kendilerin büyük bir içtenlikle karşıladılar. Bulgar konuklar şehir müzesini, Sultan Selim ve Sultan Murat camilerini ve diğer ilginç yerleri ziyaret ettiler. Şehrin kız lisesinde konuklar şerefine özel bir konser düzenlendi. İki ülkenin lise hocaları, kendilerin ilgilendiren konularda -öğrenim sistemi, öğretim programı, öğretim metotları - uzun uzun görüşme fırsatı buldular. Bu vesileyle Edirne'de basılan Milli Gazete'de Kadri Oğuz tarafından Türk-Bulgar Dostluğu başlıklı bir baş makale yayımlandı. Yazıda içten ve dostane bir ifadeyle şunlar yazılıydı: "Sofya'dan gelen 24 lise öğretmeni ve 3 eğitmenin Edirne'yi ziyaretleri sırasında iki toplumun eğitimcilerinin nasıl karşılaştıklarına tanık olduk, bir gün, hatta bir saat içinde birbirleriyle kaynaştılar... bu şekilde kurulan karşılıklı samimi bağların, günden güne sağlamlaşacağını umuyoruz".
1926 Kasımında, Türkiye maliye Bakanlığı adına altı üyeden oluşan bir heyet Sofya'ya gitti. Türk uzmanlar Bulgar vergi mevzuatı ve Bulgaristan'da uygulanan dolaysız vergi sistemiyle ilgili incelemelerde bulundular. Heyetin başkanı, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü müdür yardımcısı Şefik Bey'di. Konuklar Sofya'yı, Dupnica'yı, Pernik'i ve dolaylı ve dolaysız vergi uygulamalarını yerinde inceleme imkanını buldukları diğer yakın yerleşim bölgelerini gezdiler.
Bu dönemde Bulgaristan'da özellikle Türk edebiyatı eserleri tanınmaktaydı. En ünlü Türk yazarlarının eserleri Bulgarca'ya çevrilmişti. Bunlar arasında çok beğenilen eserleri önemli yer tutuyordu (Halide Edip'in "Ateşten Gömlek", "Vurun Kahpeye" vb.) Sofya'da çıkan SVOBODNO REC gazetesi, tanınmış Bulgar kadın yazarı Anna Kamenova'nın hazırladığı Edebiyatlar ve Sanatlar sütununda halide Edip'in edebi kişiliği konusunda geniş bir makale yayınladı. Makalenin başlığı "Türk Georg Sand'ı" idi. Devamında şunlar yazılıydı: "Genç Türkiye'nin kurucuları arasında bir kadın uzun süreden beri seçkin bir yere sahip bulunmaktadır. Bu enerjik ve spirituelle kadına George Sand adını vermek yerinde olur. Yeni Türk edebiyatını çok sayıda okuyucusu olan ve beğeni kazanmış sayısız romanla zenginleştirmiştir. Halide Edip. Türk kadının kültürel bağımsızlığını kazanması yolunda gönülden mücadele verenlerin başında gelir. Halide Edip'le ilgili bir başka makale de Varna'da basılan edebiyat ve sanat dergisi ZENSKO OGLEDALQ'da yayımlandı. Makalede şöyle deniliyordu: "Halide Edip, en ünlü kadın yazarlardan biridir. İlk yapıtları savaşın ilanından sonraya rastlar. Ününü borçlu olduğu "Ateşten Gömlek" romanında, savaşta gördüklerini kendine özgü ve büyüleyici bir tarzda kaleme almıştır. Savaşla geçen yılların etkisiyle yazdığı ikinci romanı, psikolojik bir tahlil olduğu kadar çok da ilginçtir". (Vurun Kahpeye"den söz edilmektedir).
İlerici siyasi fikirlerin odak noktası, edebiyat ve bilim dergisi NAKOVALNİA,1926'da çıkan sayılarından birinde, tanınmış yazar Dimitar Poljanov'un kaleminden, Tevfik Fikret'in şiiri Victor Hugo'yu anımsatır. Şiir, büyük bir insan sevgisinin ve merhametin izlerini taşımaktadır. Mısralar zengin ve ahenklidir... Tevfik Fikret Türk şairleri arasında şüphesiz ilk sırayı alır". Derginin aynı sayısında Fikret7in, D. Poljanov ve M. Ayvazov tarafından çevrileri yapılmış iki şiiri yayımlandı: Gelecek ve Kutsal Savaş.
1926 yılının sonlarına doğru, sayfalarında Bulgar ve dünya edebiyatına geniş yer veren haftalık VESTNİKNA ZENATA Gazetesi, Türk kadınıyla ilgili özel bir makale yayımladı. Damyan Kalfov'un kaleme aldığı bu uzun makale şu başlığı taşıyordu: Edebiyat ve Sanat Dallarında Türk Kadını. Yazar dergide çok sayıda Türk kadınının -yazar, sanatçı, ressam, kompozitör, milimle uğraşanlar - eserlerini sıralamaktaydı. Damyan Kalfov özellikle kadın yazarlar konusunda şunları söylüyordu: "Edebiyat dünyasında kadının en ünlü temsilcisi Halide Edip'tir. Kendisi yurtseverlik duygularının işlendiği çok sayıda romanın yazarıdır... Aynı zamanda eski rejimde ve Cumhuriyetin ilanından sonra ülkenin sosyal ve siyasî hayatında rol almış ilk Türk kadınıdır. Her zaman kültürel kadın örgütlerinin başında olmuştur... Halide Edip'ten sonra Türk okuru tarafından çok beğenilen bir romanın yazarı olan Suat Derviş'i de anmak yerinde olur". Gazetenin aynı nüshasında Türk kadın şairleri Hiday ve Refik, Şeyda Rıfat, Zübeyda Şaplı'nın Damyan Kalfov ve Dimitar Simidov tarafından çevrilmiş şiirleri yayımlandı.
Yazar Dimtar Şişmanov, SLOVO (1929) Gazetesi'nde çıkan Türk Edebiyatı adlı makalesinde, Balkan milletleri, bu arada Bulgar ve Türk milletleri arasında karşılıklı birbirini tanımanın ve kültürel işbirliğinin gerekliliği üzerinde ilginç fikirler öne sürdü: "Balkan yarımadasında yaşayan milletler birbiriyle komşu durumunda olduğu halde, ne Sırp ne Yunan, ne de Romen edebiyatı hakkında bir şey bilmemekteyiz. Türk edebiyatına gelince bu konuda o kadar bilgisiziz ki, nerede ise Türkiye'de edebiyatın var olmadığına inanacağız. Bu doğru mu değil mi? Şayet asırlarca komşu yaşadığımız, bizi bilerek veya bilmeyerek muhakkak etkilemiş olan bir milletin şiir sanatı üzerinde bir şeyler öğrenebilseydik, bu çok ilgin olurdu". Daha aşağıda D. Şişmanov Suat Derviş'in, Ahmet Haşim'in, Yakup Kadri'nin, Ahmet Hikmet'in, Halide Edip'in vb.nin edebi kişilikleri üzerinde durmaktaydı.
NAKOVALNİYA Dergisi'nde yayınlanan makale, Hikmet'in eserleri konusunda büyük ilgi uyandırdı. Şairin eserleri Sviştov'lu Ziya İzmailov ve NiNida Gımzov tarafından Bulgarcaya çevrildi. Bulgar aydınları Nazım Hikmet'in adı ve eserlerinin yanı sıra Reşat Nuri Güntekin'in adını da öğrendiler. Kendisini Çalıkuşu romanıyla tanıdılar. Çalıkuşu romanı 12 Nisan 1931'den itibaren Boris Ackov tarafından yapılan çevirisiyle, Sofya'da basılan ZORA Gazetesinde yayınlanmaya başlandı. Çevirmen mektuplaştığı yazarı uzun süredir tanıyordu. Romanın Bulgar okura sunulması vesilesiyle Reşat Nuri Ackov'a şunları yazdı: "Eserimi beğendiğinize ve onu Bulgarca'ya çevirdiğinize sevindim. Beni beğenen Bulgarlara karşı ben de uzun zamandan beri sevgi beslemekteyim. Bir gün Bulgarca'ya çevrilmiş bir kitabımı görürsem, mutluluk duyarım. Özellikle de bu basında yer alır ve siz de bana bir nüsha gönderirseniz, kütüphanemde seçkin bir yeri olur".
Çalıkuşu romanı Bulgar okurun büyük beğenisini kazandı. Reşat Nuri'nin yetenekleri konusunda Bulgar basınında övgüler yer aldı. Bir başka makale, Bulgar okura, Türk edebiyatı üzerinde bilgi vermekteydi. Makalenin başlığı şuydu: Türkiye'deki Gündelik Basının ve Edebiyatın Seçkin Temsilcileri. Makale, Yunus Nadi, Mahmut Bey, Ruşen Eşref vb. ünlü gazetecilerin faaliyetlerini ve Yakup Kadri, Ömer Seyfettin ve diğer yazarların eserlerini gözden geçiriyordu. Vasil Tabakov'un bir başka makalesinde ise Tanzimat döneminin en önemli kişilerinden biri, Şinasi'nin öğrencisi ve çalışma arkadaşı, yeni Türk gerçekçi edebiyatının kurucusu Namık Kemal'in yaşamı ve eserleri incelem konusu edilmişti.
Tanınmış Bulgar siyaset adamı ve hukukçu Stefan B. Bobcev, iki ülke arasındaki kültürel işbirliği ve Bulgar-Türk ilişkilerinin sağlamlaştırılması konusunda önemli rol oynadı.
Kuruluşunun ilk günlerinden itibaren yeni Türk devletinin yapısına ve politik yaşamına belirgin katkıları oldu. Türkiye'nin modern tarihi ile ilgili yayınlar ve incelemeler onun yetenekli kaleminden çıktı. 1925'te Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluşu adlı makalesini, ertesi yıl Yeni Türkiye'nin yapısı adlı incelemesini yayınladı. 1 Kasım 1926'da Bağımsız Üniversite (Balkan ve Yakındoğu Enstitüsü)'nün bayramının kutlama törenlerinde yaptığı akademik konuşmanın metni bu inceleme'de toplanmıştı. Üniversitenin iki yayın organı Naucen Pregled ve Godisnik Na Svorodniya Üniversitet'de Prof. S. S. Bobcev, bir dizi inceleme yayımladı: Türkiye Cumhuriyeti'ndeki En Son Anayasal, Sosyal ve Kültürel Reformlar, Padişah ve Halife Türkiye'den Ne Zaman ve Neden Kovuldu, Yeni Türkiye'de, Hukukla İlgili Bulgar ve Türk Atasözlerindeki Benzerlikler ve Gelenek ve Görenek Hukuku İçin Taşıdığı Anlamlar, Yeni Türkiye'deki Önemli Siyasal, Sosyal ve Kültürel Reformlar, Yeni Türkiye'de Reformlara ve İcraata Duyulan Özlem vb.
1 Ekim 1927'de İstanbul'da I. Balkan Veterinerlik Konferansı toplandı. Bulgaristan bu bilimsel toplantıda ünlü Bulgar bilim adamı Georgi Pavlov tarafından temsil edildi. Pavlov ilk kez sınır bölgelerinde veterinerlik hizmetleri örgütü sorununu ortaya attı ve genel ekonomik veteriner bölgelerinin kurulmasıyla, sınırlarda salgın hayvan hastalıklarıyla mücadelede, yeni yöntemler önerdi. Prof. Pavlov'un bu önerisi, yeni bir veterinerlik sözleşmesi projesi doğrultusunda sempatiyle karşılandı.
1930 yılının başında Bulgar ve Türk gazetecileri arasında işbirliğinin sağlanması amacıyla temaslar başladı. 2 Ağustos 1930'da, aralarında Falih Rıfkı Atay, Necmeddin Sadak, Hakkı Tarık gibi basın dünyasından ve siyasî çevreden, TBMM üyesi kişilerin de bulunduğu altı kişilik bir Türk gazetecileri heyeti Sofya'ya gitti. Ziyaretlerinin amacı, Bulgaristan'daki yaşamı görmek ve ülkenin gelişimini izlemekti. Yola çıkmadan önce Türk gazeteciler Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından kabul edildiler. Atatürk, gazetecilere Türk-Bulgar ilişkilerinin gelişimi üzerine uzun bir beyanat verdi: "Bulgaristan'a gidin. Orada onları sevmeyi öğreneceksiniz. Onlarla samimi bir şekilde konuşun ve onlara, kardeş Bulgar milletine karşı en dostane duyguları belediğimi hatırlatın". Türk gazeteciler Bulgaristan'da 9 Ağustos'a kadar kaldılar. Burgaz, Varna, Sofya ve diğer yerleri gezdiler UTRO Gazetesinde Falih Rıfkı Atay, Türkler ve Bulgarlar başlığı altında bir makale yayımladı. Makalede şunlar yazılıydı: "Türk-Bulgar ilişkilerinin yeni bir döneme girdiği şu anda, hükümete değil, kültür alanında çalışmalar büyük görev düşmektedir. Bu görev bizi bütün fikir ürünlerinde, şarkı olsun, hikaye olsun aramızdaki her türlü hıncı ve öfkeyi yok etmeye zorlamaktadır. Bu düşüncelerimizi acılarına yürekten katıldığımız soylu Bulgar halkına da iletmek isteriz". Türk gazeteciler, yurda dönüşlerinde Bulgaristan'daki gezilerinin izlenimlerini nazik bir dille gazeteleri Vakit, Cumhuriyet, Milliyet, Akşam, Hakimiyet-i Milliye'de anlattılar. Bunlardan en ilginci, Falih Rıfkı Atay'ın izlenimleriydi.
Bulgar ve Türk gazeteciler, Balkan Basın Birliği'nin kurulması yolunda girişimlerde bulundular. Bu amaçla 2-6 Aralık 1930 tarihleri arasında Sofya'da bir konferans düzenlendi. Romen delege A. Clarnet başkanlığında konferansın görevi, Balkan Basın Birliği'nin statüsünü hazırlamaktı. Konferansın çalışmalarına TBMM üyesi tanınmış gazeteci Türk delegesi zeki Mesud Bey faal olarak katıldı.