SOL YENİDEN YÜKSELİŞTE, HEM DE GÜNEY AMERİKA'DA...
Prof. Dr. Cihan Dura
Gezegenimiz son iki yüz yıldır iki büyük ekonomik doktrinin mücadelesine sahne oldu. Başta, Liberalizm öndeydi... 1930’larda Müdahalecilik geçti öne . Liberalizm kovuldu, neredeyse unutuldu. Ancak 1970’lerin sonlarında dünya Liberalizm’le, bu kez Neoliberalizm adıyla yeniden tanıştırıldı. O tarihten günümüze yaklaşık 25 yıl geçti. Kural değişmiyor: Bu sefer de Sol diriliyor!
Sol Dalga yeniden yükseliyor. Hem de Latin Amerika’da... ABD’nin “arka bahçesi” sayılan bir kıtada birbiri ardınca sol liderler geliyor iktidara... Diyebiliriz ki Güney Amerika’nın yüzde 80’i sosyalistlerin yönetimine geçmiş durumda...
Bu büyük değişim, 25 yıldır söylenegelen büyük yalanı da teşhir ediyor; Sol düşüncenin bitmediğini, tükenmediğini kanıtlıyor.
Evet, bir zamanlar ABD’nin “arka bahçesi” sayılan Latin Amerika ülkelerinde Sol yönetim sayısı, epeydir altıya yükselmiş bulunuyordu: Arjantin, Brezilya, Uruguay, Venezuela, Bolivya ve Şili. Son haftalarda bunlara iki ülke daha eklendi: Nikaragua ve Ekvator!
Şu bir gerçektir ki uluslararası sosyalist hareket 1959 Küba Devrimi’nden bu yana çok yol aldı. Somut bir karşılaştırma sağlanan başarıyı daha iyi anlatacaktır: Che Guevara 1961’de, Uruguay’da yapılan OAS (Amerika Devletleri Örgütü) toplantısına katılmıştı; ancak yalnızdı, toplantıya tek başına katılmıştı. Bugünse “Summit of the Americas” toplantısına tam dört başkan, Venezuela, Arjantin, Brezilya ve Uruguay başkanları katıldı. Che Guevara 1961’de tekti, yalnızdı. Oysa onun takipçileri artık yalnız değil, birlikteler, omuz omuzalar.
Ancak şunu da belirtmek gerekir ki Latin Amerika’nın bu solcu liderleri tam bir homojen grup oluşturmuyor, iki ayrı öbeğe ayrılıyorlar:
-Başını Küba, Venezuela ve Bolivya’nın çektiği, kapitalist sistemi tümden reddeden, anti-amerikancı, halkçı, solcu hükümetler,
-Başını Şili’nin çektiği sosyalist değerleri vurgulayan, ancak kimi neoliberal “değerler”i de göz ardı etmeyen, dolayısiyle kendine özgü bir sentez oluşturan, pragmatist hükümetler. Bunlar sol hareketin bir halkasını oluşturuyor ama, henüz ortada ABD’ye karşı güçlü bir ittifak, güçlü bir ortak cephe yok. O yönde çok daha ileri düzeyde gelişmeler olması gerekmekte.
Ne var ki genel yönelişleri, yaptıkları etki ortak: Bir Sol’a kayma söz konusu... Böylece Kapitalizmin, yani ABD’nin kıtadaki nüfuzu giderek eriyor. Öyle ki ABD nüfuzunu orada yeniden kazanmaya kalkışsa, bunun geri tepeceği, ABD’nin şiddetle geri püskürtüleceği kesin.
I) İLK İŞARET ŞİLİ’DEN, SONRA VENEZUELA...
Bazılarına göre sol dalganın ilk işareti Şili’de verildi. Ancak Bolivarcı hareketin iktidarı, önce Venezuela’da başladı.
Yaklaşık 30 yıl süren faşist Pinochet yönetiminin ardından, Şili’de Ocak 2000’de yapılan seçimlerde Sol’un adayı R. Lagos Escobar başkanlık koltuğuna oturdu. 2006’da aynı koltuğa yine soldan gelen biri, Bayan Michelle Bachelet yerleşmiş bulunuyor. Şili’de yapılan ilk işlerden biri IMF programlarına son verilmesi oldu. Buna ilişkin bir öykücük (anekdot) anlamlı ve yol göstericidir: Şili Devlet Başkanı’na IMF programlarından nasıl kurtulduklarını sormuşlar. Şu yanıtı vermiş: “Biz IMF’nin dediklerinin hepsini yaptık; ancak bir farkla, tam tersini yaptık!”
Şili’de yükselen sol dalga kısa sürede Latin Amerika’nın diğer ülkelerinde de kendini hissettirdi.
-Nikaragua’da Sandinistler yeniden güç toplamaya başladı.
-Ekvador’da ulusalcı Luis Gutierrez güçlendi.
-El Salvador’da Farabundo Marti yönetime geri geldi.
Yine Sol cepheden şu liderler başkanlık koltuklarına oturdular:
-Brezilya’da Lula da Silva,
-Uruguay’da Tabera Vazguez,
-Arjantin’de Nestor Kirchner,
-Venezuela’da Hugo Chavez,
-Bolivya’da Evo Morales.
Sırada Meksika vardı.
Bu saydığım liderler arasında adı en çok duyulanlar, Castro ile birlikte Hugo Chavez ve Morales... Bu üç lider herhangi bir dış güce, örneğin AB’ye, Rusya ya da Çin’e dayanmadan, kendi ulusal dinamiklerini oluşturup bir araya getirdiler. Bunu başarırken de, bölge milliyetçiliğinin dar kalıplarına hapsetmediler kendilerini. Söylemleri ve uygulamaları gayet açıktı: Anti-emperyalist ve devrimci birliktelik!...
II) MEKSİKA’DA ZAPATİSTLER
Ocak 1994... Meksika’nın Chipas eyaleti... Birden birileri, bir hareket ortaya çıkar. Hareketin “münferit, yerel ve kısa sürede sona erecek bir macera olduğu” ileri sürülürken, onlar kendi yerel iktidarlarını ilan ediverirler. Çok geçmeden de ülke çapında destek gören bir güç haline gelirler. En sonunda Meksika hükümeti de onları muhatap olarak almak zorunda kalır.
Kimdir bunlar? Onlar Zapatistlerdir!
Zapatistlerin amacı Neoliberalizm'in dünya çapında süren saldırısına ve ağır tahribatına karşı mücadele etmektir. Zapatist mücadelenin temsilcisi Marcos şöyle diyordu: “Ben, emeği çalınan işçi, bedeni sömürülen kadın,..., dili yasaklanan yerli, düşüncesini ifade etmesi engellenen aydınım. Ben dünyanın bütün mağdurlarıyım ... Düşmanın birçok yüzü var, ama adı tektir: Kapitalizm!”
Zapatistlerin bir amacı da şudur: Neoliberal partilere karşı bir alternatif olacak siyasal bir hareket başlatmak.
Bu yeni dil dünyanın dört bir köşesinde yankı buldu. Seatle, Cenova, Davos, Prag ve diğer kentlerdeki anti-küresel eylemlerle desteklendi. Değişik ülkelerde insanlar hep birlikte aynı düşmana karşı, kapitalizmin günümüzdeki şekli olan Neoliberalizm’e karşı kenetlendiler.
III) BOLİVYA’DA MORALES
Bolivya’da ise Evo Morales ve onun Che’nin izinde başlattığı büyük değişim var.
A) Evo Morales kimdir? O bir Aymara’dır, ülke nüfusunun yüzde 65’ini oluşturan aslî halklardan birinin üyesidir, bir köylüdür. Ülkesinin sosyal mücadelelere damgasını vurmuş, bir kır emekçileri örgütünün başkanıdır. Adı “Sosyalizme Doğru Hareket” olan, seçimlere anti-kapitalist bir programla katılan bir partinin lideridir. Her fırsatta, ülkesi için canını veren Che Guevera’yı örnek aldığını söyleyen, anti-emperyalist bir devrimcidir.
Onu iktidara bir halk direnişi taşıdı, 1999’da şehirlerde su hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı girişilen direniş bu. Onu iktidara madencilerin, kır emekçilerinin, topraksızların, kent yoksullarının katılımıyla genişleyen ve sonunda bir halk ayaklanmasına dönüşen sınıf mücadeleleri taşıdı.
Bolivya Güney Amerika’da Venezuela’dan sonra ikinci büyük gaz zenginliğine sahip bir ülke. Elindeki tek güçlü, stratejik kaynak doğal gaz... Ancak bu zenginliğe rağmen, halkın yüzde 70’i yoksulluk içinde yaşıyor.
B) Bolivya Devlet Başkanı Morales’in ilk icraatı halka verdiği sözü yerine getirmek, 1 Mayıs 2006’da petrol ve doğal gaz kaynaklarını kamulaştırmak oldu. Eğer yabancı şirketlerden herhangi biri Hükümet kararnamesine karşı çıkacak olursa, 6 ay içinde Bolivya’yı terketmesi gerekecektir. Ülkede faaliyet gösteren ulus ötesi dev petrol şirketlerinin başlıcaları şunlar: Petrobas (Brezilya), Repsol YPF (İspanya-Arjantin), British Gas (İngiltere), British Petrolium (İngiltere) ve Total (Fransa). Bütün bu ulus ötesi şirketlerin ödeyecekleri vergi ve imtiyazlar yüzde 50’den yüzde 82’ye çıkarıldı. Özelleştirmelerle ilgili 1997 yasaları altında sadece 140 milyon dolar gelir sağlayan Bolivya, yeni yasalarla gelirini 780 milyon dolara yükseltti.
Morales tarihî kararını halkına şöyle duyurdu: “Bolivya’nın, kendi doğal kaynaklarının tüm kontrolünü yeniden ele aldığı o beklenen gün, o tarihî an sonunda geldi... Bu andan itibaren petrol ve doğal gaz yataklarının mülkiyeti Bolivya halkının kontrolündeki Bolivya hükümetine geçmiş bulunuyor... Bu, ulus-ötesi petrol şirketlerinin doğal kaynaklarımızı yağmalamalarının sona ermesi demektir.” Morales doğal gaz ve petrol sanayii ile yetinmedi; bunun sadece bir başlangıç olduğunu, maden, orman ve tarım sektöründe de kamulaştırmaya gidileceğini duyurdu. Buna göre geniş çaplı bir tarım reformu kapsamında, tarım alanları da millîleştirilecek. Diktatörlük rejiminde yasa dışı olarak dağıtılan ya da arazi spekülasyonuna konu olan topraklara el konulacak, boş topraklar yerlilere dağıtılacak.
Morales’in devletleştirme yönündeki uygulamaları, Bolivya’daki emperyalist çıkarlara indirilmiş çok ağır bir darbe oldu.
Bolivya Projesi bölge için çekici bir model oluşturdu. Millîleştirme uygulamaları “Southern Gasoduct”a (Enerji Birlikteliği’ne) geçişin başlangıcı olarak görüldü. Bu hedef üzerinde sağlanacak olan bir başarı, gelecekte, bölgede başka bütünleşmelerin de gerçekleştirilebileceğinin bir habercisi olacak.
C) Bolivya Evo’nun yönetimi altında, düzeni emekten yana değiştirebilecek dönüşümleri gerçekleştirebilecek mi? Bu soruya olumlu yanıt verilebilir. Şu bakımdan ki son 20 yılda IMF ile sürekli ilişki içinde olan ve hâlâ bir Stand-by antlaşmasının yürürlükte olduğu Bolivya’da neoliberal politikalar tümüyle iflas etmiş durumda. Son altı yıldır kişi başına gelir gerileme halindedir. Parlamento’da çoğunluk, IMF politikalarını toptan reddeden ve Evo’yu destekleyen partilerin eline geçmiş bulunmaktadır.
Bununla birlikte Morales’in önünde ciddî engeller de vardır. Temel güçlük, geçmişte ulus-ötesi şirketlerle yapılan sözleşmelerin koşullarını değiştirme girişimlerinde kendini gösterecektir. Önceki Bolivya hükümetleri bu tür sözleşmeleri değişik formüller altında uluslararası tahkime bağlamıştır. Bu konularda halk iradesini egemen kılma girişimleri, IMF, Dünya Bankası ve ABD hükümetlerinin etkili engellemeleri ile karşı karşıya kalacaktır. Bolivya’nın bu handikapları diğer ülkeler için hayli ibret verici. Şundan ki “ulus devletin hareket serbestîsini kısıtlayan her türlü uluslararası bağlantı, daha sonra halkın kendi kaderine hâkim olma girişimlerinin önünde ciddî bir engel” haline gelebiliyor.
SONUÇ
1) Sol fırtınanın bütün Latin Amerika’da hızlı esmeye başlaması bir tesadüf değildir. Tarihin kaçınılmaz seyri bastırıyor kendini: Gezegenimiz yeniden Sol akımın, Müdahaleciliğin, Devletçi ekonominin etkisi altına giriyor. Bu değişim; kuşkusuz Latin Amerika ile sınırlı kalmayacaktır. Bütün dünyayı, tabii Türkiye’yi de etkisi altına alacaktır.
Alpaslan Işıklı Güney Amerika’daki gelişmeleri, “küresel dip dalganın, bu kıtadaki tezahürleri olarak” değerlendiriyor: Sol iktidarlar başardıkları ulusal ölçekteki mücadelenin, geniş kapsamlı ve yoğun bir uluslararası ölçekli mazlum milletler” dayanışmasına dönüşmesine çalışıyorlar. Mazlum milletlerin kurtuluşunun öncülüğünü yapmış olan Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkesinin, bu gelişmelerin dışında kalması elbette ki çok uzun sürmez.
Türkiye her Çevre ülkesi gibi neoliberallerin, “küresel serbest piyasacı”ların kıskacındadır. Ancak umutsuz olmayalım, Türkiye bu kıskaçtan kurtulabilir; çünkü kanıt ve esin kaynağı ortadadır: Güney Amerika!....
Castro ile birlikte Hugo Chavez ve Morales... Bu üç lider herhangi bir dış güce dayanmadı, sloganları şuydu: Anti-emperyalist ve devrimci birliktelik!... Demek ki Türkiye’nin de herhangi bir dış güce dayanması gerekmemektedir. Yapacağı sadece anti-emperyalist ve devrimci ülkelerle başlatacağı işbirliği ve dayanışmadır.
2) Şu önerme bir kehanet değil, bir gerçektir: Dünyadaki işbirlikçi çevrelerin ve hükümetlerin sonu yaklaşmaktadır. Tabiî Türkiye’de de…. Che Guevara 1961’de yalnızdı, “marijinal”di. Ancak bugün Latin Amerika’da “yüzde seksenler”i sürüklüyor ardından. Türkiye’de “ulusalcılar”ı marijinallikle niteleyip küçümseyenler, buna acaba ne diyecekler?
Ülkemizin zenginliklerini yandaşlarına ve yabancı yağmacılara peşkeş çekenler, yoksul halkımızın topraklarını, alın teri birikimlerini yerli ve yabancı uğursuzlara “babalar gibi” satıp duranlar, bilsinler ki çok yakında bütün bu sattıkları “babalar gibi” geri alınacaktır. Türkiye’nin de o “tarihî günü” elbette gelecektir. Ancak ihanet edenlerin, “dahilî bedhahlar”ın hesabı Türk milleti tarafından mutlaka görülecektir.
Doğrudur, o “Tarihî Gün”e giden yol diktir, yokuşlu ve dikenlidir. Çünkü hareket serbestliğini kısacak uluslararası bağlantılar var, tahkimler var, ABD (IMF v DB) ve AB engellemeleri var, “dahilî bedhahlar”ın hâin tuzakları var önümüzde… Ancak ne beis…, insan olan engel tanır mı; bu tarafta da Güney Amerika gerçeği var, Kemalist Ülkü var…
Ne demiş Atatürk, O Büyük Rehber :
“Ben bir iş’te nasıl başarılı olacağımı düşünmem;
‘O işe neler mâni olur’ diye düşünürüm.
Engelleri kaldırdım mı, o iş kendi kendine yürür.”
KAYNAKÇA
Cüneyt Aksu, “Gözler Peru ve Nikaragua’da,” Cumhuriyet Strateji, 20.2.2006.
Hüseyin Baş, “Latin Amerika’da Değişim Rüzgârları,” Cumhuriyet, 8.5.2006.
Korkut Boratav, “Evo Morales’in Kazağı,” Cumhuriyet, 1.2.2006.
Kenan Göçer, “Latin Amerika’da Bolivarcılık,” Cumhuriyet Strateji, 2.1.2006.
Aslı Gökçora, “Şili’de Sosyalist İktidar,” Cumhuriyet Strateji, 30.1.2006.
Cüneyt Göksu, “Bolivya’da Kamulaştırma,” Cumhuriyet Strateji, 17.7.2006.
Işık Kansu, “Latin Amerika Mazlum Milletleri Temsil Ediyor,” Cumhuriyet Strateji, 23.1.2006.
Sönmez Targan, “Latin Amerika’dan Yükselen Sol Dalga,” Cumhuriyet, 24.1.2006.
Bekir Tarık, “Solun Yeni Dili: Zapatistaca,” Cumhuriyet Pazar, 22.1.2006.
KAYNAK: Cihan Dura, Derin Komplo: Türkiye’nin Yeniden İşgali, İleri Yayınları, İst., 2008, ss.676-680. [/b]
SOL YENİDEN YÜKSELİŞTE, HEM DE GÜNEY AMERİKA'DA...
SOL YENİDEN YÜKSELİŞTE, HEM DE GÜNEY AMERİKA'DA...
Ve… Birgün herkes ɑnlɑr, sevdiğinin kıymetini… Amɑ gidince, Amɑ bitince, Amɑ ölünce… Kısɑcɑ; İş işten geçince!
çelik kapı çeyiz
çelik kapı çeyiz
Kimler çevrimiçi
Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir