gebelik ve sorunları

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: gebelik ve sorunları

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 18:56

Biyolojik ve hormonal nedenlerden dolayı kadınlar bazı hastalıklara, erkeklere oranla daha sık yakalanıyorlar. Kadın olarak, yaşamımız boyunca önümüze çıkacak hastalıkların ve sağlık problemlerinin neler olduğunu bilirsek, bunlara karşı gerekli önlemleri de zamanında alabiliriz.

Kadınlarda yaş dağılımına göre sık görülen önemli hastalıkları, kısaca şöyle tanıtabiliriz:

12-21 Yaş genç kızlık dönemi

Yeme Bozuklukları (Anoreksia ve Blumia) : Özellikle genç kızlar arasında görülen en yaygın yeme bozuklukları "anoraksia" ve "bulimia" dır. Anoraksia, kişinin normal ve normalin üstünde bir ağırlıkta olmayı reddetmesidir.

Kişi zayıf olsa bile, kilo almak ve şişman olmakla ilgili yoğun korkusu vardır. Bu hastalık bayanlarda daha çok, adet öncesi ergenlik döneminde rastlanmaktadır. İleri yaşlarda ise, birey aylarca adet görmediğinden anoreksi'anın varlığından söz edilebilir.

Bulmia'da ise, psikolojik kökenli bir hastalıktır. Anormal yeme alışkanlığı ile kendini gösterir. Aynı zaman dilimi içinde, aynı şartlarda çoğu insanın yiyeceğinden daha fazla yeme alışkanlığı vardır. Bu dönemde hasta yeme kontrolünü kaybeder. Daha sonra kilo almayı önlemek için uygunsuz davranışlar gösterir.

Hasta kusar, laksatif ve diüretik ilaçlar alıp lavman yaparak ya da kusarak yediği yiyecekleri çıkarır. Aç kalırlar ya da aşırı egzersiz yaparlar. Her iki hastalığın da tedavisi için psikiterapiye ihtiyaç vardır.

Kansızlık (Anemi) : Kandaki hemoglobin değerinin azalmasından kaynaklanan anemi, kadınlarda genellikle demir eksikliğine bağlı olarak oluşur. Yetersiz demir alınması; normal beslenme sırasında gıdalar yoluyla alınan demirin yetersizliğinde görülür.

Sosyo-ekonomik düzeyi düşük toplumlarda, beslenme alışkanlıkları yanlış olan insanlarda daha sık görülmektedir. Yorgunluk, halsizlik, baş dönmesi, çabuk yorulma, çalışma kapasitesinde azalma, sık hastalanma, iştahsızlık, bulantı, üşüme ve konsantrasyon bozukluğu gibi belirtiler gösterir. Kansızlık tedavisinde, uygun demir ilaçlarının hekiminiziniz önerdiği doz ve sürede kullanılması yeterlidir.

Depresyon : Depresyon, bir duygu durum bozukluğudur. Başlı başına bir hastalık olarak görülebildiği gibi, alkol, uyuşturucu, uyarıcı madde kullanımı, tedavi amaçlı ilaçların kullanımı, metabolik hastalıklar ve kanser gibi hastalıklara ikincil olarak da gerçekleşebilir.

Sürekli olarak kendini üzgün ya da boş hissetme, umutsuzluk, çaresizlik, değersizlik duyguları, sinirlilik, kolayca ağlama, halsizlik, günlük işlere karşı ilgide azalma, cinsel isteksizlik, uyku bozuklukları, intihar isteği, aşırı kaygı ve zihinsel faaliyetlerde yavaşlama gibi belirtilerle kendini gösteren depresyon, psikoterapi ya da ilaç tedavisiyle son bulabiliyor.

Kadınların daha fazla risk altında olmasının sebepleri arasında hormonal ve biyolojik etkenler yer alıyor.

Ağrılı Adet : Üreme çağındaki kadınların yarısından fazlasının problemi olan ağrılı adet, daha sık 16-22 yaşları arasında görülüyor. Bacaklara ya da bele vuran ağrı, bazen bulantı ve kusmaya da neden olabiliyor. Doktora danışılarak alınan bazı ağrı kesiciler, bitkisel ilaçlar, egzersiz gibi çeşitli çözümler öneriliyor.

İdrar Yolu Enfeksiyonları : Kadınlarda, oldukça sık görülen idrar yolu enfeksiyonları idrar torbasının (mesane) basit iltihaplanması veya diğer idrar sistemi organlarının (örneğin böbrekler) daha ileri düzeyde iltihaplanması şeklinde olabilir.

Alt üriner sistem ağrılarına yol açan sebepler arasında özellikle az su içme, seksüel ilişki, depresyon, hormonların etkisi sayılabilir. İdrar yanması, acil idrar yapma hissi, sık idrara çıkma gibi belirtileri olan idrar yolu enfeksiyonları ise, yine en çok kadınları vuruyor. Bunun tedavisi genellikle antibiyotiklerle sağlanıyor.

Hassas Bağırsak Sendromu (IBS) : Karın ağrısı, şişkinlik ve dışkılamada problemi olarak kendisini gösteren hastalık, kadınlarda erkeklere oranla üç kat daha sık rastlanan bir bağırsak hastalığıdır. Rahatsızlığınızı artırdığını düşündüğünüz yiyeceklerden uzak durmanız, sık sık ama az yemek yemeniz, bol su içmeniz, çok egzersiz yapmanız ve gaz yapan yiyecekleri az yemeniz tüketmeniz önerilebilir.

25-50 Yaş doğurganlık ve olgunluk çağı

Jinekolojik Problemler : Adet kanamaları, rahim, yumurtalık hastalıkları, myom, over kistleri, kısırlık, kürtaj, rahim ağzı hastalıkları, dış gebelik, düşükler, doğum sonrası problemler, jinekolojik kanser türleri, endometriozis en yaygın kadın hastalıkları arasında. Tüm bu belirtiler, düzenli olarak yaptıracak tetkiklerle ve kontrollerle zamanında önlem alınarak tedavi edilebilir.

Meme Hastalıkları : Kadınlarda rastlanan tüm kanser türleri arasında yüzde 41 gibi yüksek bir oranı oluşturan meme kanserinin belirtileri özellikle 40 yaşından sonra başlıyor. Kadınların bu yaştan sonra gerekli tetkikleri yaptırması gerekiyor.

Meme hastalıklarının belirtilerini şöyle sıralamak mümkün: Meme iltihabı, meme başı akıntısı, meme başının asimetrik bozukluğu, ele gelen ağrısız ağrılı kitleler, meme üstünde yaralar ortaya çıkması, meme cildinde damarlarda meydana gelen belirginleşmeler, koltuk altında ele gelen kistler. Meme hastalıkları, diyet yanlışları, sigara, kafein, uzun dönem ostrojen kullanımı gibi sebeplerden oluşabiliyor.

Tiroid Hastalıkları : Dünyada yaklaşık 200 milyon insanda tiroid hastalığı bulunmaktadır. İyot yetersizliğinin neden olduğu "basit guatr", kadınlarda en çok rastlanan tiroid hastalıkları arasında gelir.

Tiroidin çok çalışması halinde (Hipertiroidizm); çarpıntı, kilo kaybı, sıcağa tahammülsüzlük, aşırı terleme, ishal, sinirlilik, titreme gibi belirtiler görülür. Yine tiroidin az çalışması halinde ise (Hipotiroidizm); soğuğa karşı tahammülsüzlük, halsizlik, yorgunluk, kabızlık, hatırlama güçlüğü, yorgun ve zayıflamış kalp hızı, ciltte kuruma, saç ve kaş dökülmesi, kas güçsüzlüğü ve adet düzensizlikleri gibi belirtiler kendini gösterir.

Gebelik durumu tiroidin yüzde 30 oranında büyümesini sağlayabiliyor. Özellikle 45-55 yaş üstü kadınlarda tarama testi yapılmalı, özellikle ailede tiroid hastalığı varsa daha yakın takip edilmelidir.

Bel Ağrıları : Bel ağrısı, tüm dünya nüfusunun yüzde 85'e varan oranlarda, hayatlarında en az bir defa geçirdikleri ve tıpta çok sık rastladığımız bir sendromdur. Kadınlarda bel ağrıları erkeklere oranla daha fazla görülür. Bunun sebepleri arasında, kemik erimesi, doğum ve gebelik, obezite gibi durumlar sayılabilir. Bel ağrılarının ancak yüzde 2'si bel fıtığıdır. Bir kadın erken menopoza girmişse, önlem alması şarttır. Bel ağrılarında hareketli yaşam ve düzenli egzersiz çok önemlidir. Kilo verme konusunda aşırıya kaçmamak, sigarayı bırakmak daha erken taramaya girmek gerekiyor.

Hassas Bağırsak Sendromu : Kadınlarda erkeklere oranla 4 kat daha sık rastlanan bir bağırsak hastalığı olan "Hassas Bağırsak Sendromu", karın ağrısı, şişkinlik, bağırsak hareketleriyle ilgili alışkanlıklarda görülen değişmeler, bazen kabızlık, gibi belirtilerle kendini gösterir. Bu şikayeti olan hastalar, sık sık ama az yemek yemeli, taze meyve ve sebze lifli yiyecekler yemeli, uyku saatine yakın bir şey yememeli, bol su içmeli ve gaz yapan yiyeceklerden uzak durmalıdır. Hassas bağırsak sendromu kronik bir olaydır. Yaşamınız boyunca arada sırada tekrarlayabilir. Hastanın belirtileri azaltmak için bir doktora görünmesi şarttır.

Multipl Skleroz (MS) : Multipl Skleroz (MS), beyin ve omurilikten oluşan merkezi sinir sistemine ait bir hastalıktır. Omurilikte "miyelin" adı verilen sıvının giderek azalmasından kaynaklanır. MS, kadınlarda neredeyse erkeklerin iki katı bir oranda gözükür. Beynin konuşma, yürüme, görme gibi fonksiyonları üzerinde kontrolünü kaybetmesine neden olan hastalık, ileri dönemde tekerlekli sandalyeye mahkum olmaya kadar götürebiliyor. Görme bozukluğu, vücudun kısmen ya da tamamen güç kaybına uğraması, sendeleme, denge kaybı, dilde pelteleşme, aşırı halsizlik ve yorgunluk gibi belirtilerle kendini gösterir. Türkiye'de 35 bin kadar MS hastası olduğu tahmin ediliyor.

50 yaş üstü menopoz ve yaşlılık

Osteoporoz : Halk arasında "kemik erimesi" olarak tanınan bu hastalık, genellikle kırıklar oluşana kadar sessiz seyreder. Gebelik, kötü beslenme, egzersiz yapmama, erken menopoz gibi sebeplerden dolayı, sadece kadınları ilgilendiren bir hastalıktır. 50 yaş üstü zayıf kadınlarda görülme sıklığı diğer kadınlara göre daha fazla.

Hastalığın seyrinde, bel ve sırt ağrıları, boyda kısalma, kemik ağrıları ve kamburlaşma görülebiliyor. Osteoporoz hastaları, kalsiyum alımına dikkat etmeli, sigara içmemeli ve bol bol egzersiz yapmalıdır.

Kalp Hastalıkları : Kroner kalp hastalıkları, gelişmiş ülkelerde kadın ölümlerinin en sık sebeplerindendir. Hipertansiyon, diyabet, sigara kullanımı, aşırı şişmanlık, doğum kontrol hapı kullanımı, psikolojik faktörler, evlilik problemleri kadınlarda koroner kalp hastalıklarına yol açabiliyor. B12 vitamini kullanımı, sigarayı bırakmak, egzersiz ve diyet başlıca önlemler.

Biz kadınlar, hayatımızın hangi döneminde olursak olalım kendimizle barışık olursak, vücudumuzdaki bazı değişiklikleri erken fark edip, bunlar için önlem alabiliriz
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: gebelik ve sorunları

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 18:56

Hamilelikte röntgen ne kadar tehlikeli?"

Hastane ve kliniklerde röntgen odasının kapısında hamilelerin girmemesi için uyarı yazısı bulunur ama aslında hamilelikte röntgen çektirmenin sakıncalarını tam olarak bilmeyiz.

Hamilelik döneminde röntgen çektirmenin sakıncalı olduğunu herkes bilir ama tehlikenin boyutları pek bilinmez. MR konusunda da anne adaylarının çekinceleri vardır.
Radyasyon nedir?

Radyasyon, düşük dalga boyu ve yüksek enerji özelliği taşıyan X ve gamma ışınları şeklindeki iyonize ışınlar için kullanılan terimdir. X ışınları biyolojik olarak elektrokimyasal reaksiyonla doku hasarına yol açmaktadır. Yüksek dozda X ışınları hücre ölümü, hücre değişikliği, kanser ve gelişimsel bozukluklara sebep olabilmektedir.

Hamilelikte radyasyona maruz kalmanın zararları nelerdir?

Yüksek dozda radyasyona maruz kalmak embriyonun rahim duvarına yerleşiminden önceyse öldürücü etki yapmaktadır. Organ gelişiminin gerçekleştiği ilk 8 haftada da benzer şekilde embriyoda öldürücü, teratojenik (embriyoda kalıcı hasar) ya da büyümeyi sınırlayan etkiler gösterebilmektedir. Gebeliğin 10. haftasından sonra yüksek doz radyasyona maruz kalmak ise büyüme geriliği ve beyinde anormal gelişime sebep olabilmektedir.

Hamilelikten kısa bir süre önce röntgen çektirmek sakınca yaratır mı? Hamilelikte çok zorunlu hallerde röntgen çektirilebilir mi? Hamile olduğunu bilen bir anne adayı röntgen çektirirse ne yapılmalıdır?

Tanısal bir radyolojik işlem uygulaması nedeniyle gebeliği sonlandırmak gerekmemektedir. Aynı şekilde hamilelik esnasında da çok zorunlu hallerde röntgen çekilebilmektedir. Amerikan Radyoloji Birliğinin açıklamasına göre hiçbir tanısal radyolojik işlem gelişmekte olan embriyo ve fetüse zarar verecek yüksek doz radyasyon içermemektedir.

MR çektirmek mümkün müdür?
Gebelikde MR çekimi oldukça yararlıdır, çünkü bebek üzerinde zararlı etkileri bulunan iyonize radyasyon kullanılmamaktadır. MR'ın insan üzerinde herhangi bir zararlı etkisi rapor edilmemektedir. MR tetkiki gerekli görülmüşse gebeliğin herhangi bir evresinde uygulanabilmektedir.

Ultrason neden sakıncalı değildir?
Tanısal ultrasonda değişik frekanslarda ses dalgaları kullanılmaktadır. Ultrasonda termal indeks adı verilen ses dalgalarının ısı arttırcı etkisi önemlidir ve 1.0'in altında olduğu sürece potansiyel risk taşımamaktadır. Tanısal ultrasonda düşük yoğunlukta dalgaların 35 yıldan fazla süreli kullanımı ile fetüs üzerinde herhangi bir risk gösterilmemiştir
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: gebelik ve sorunları

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 18:56

Hamilelikte ağız sağlığına dikkat.!

Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) Genel Başkanı Celal Korkut Yıldırım, toplumda.,

"Hamilelik döneminde bebeğin annenin dişlerindeki kalsiyum miktarını azalttığı, bu nedenle her bebeğin anneye bir diş kaybettireceği" şeklindeki inancın kesinlikle doğru olmadığını belirtti.

Vücutta pek çok değişikliğin meydana geldiği hamilelikten ağız ve diş sağlığının da etkilendiği bildirildi.

Hamilelikte görülen kalsiyum kaybı ya da diş sorunlarının nedenlerinin farklı olduğunu ifade eden Yıldırım, hamilelik sırasında tüm vücutta olduğu gibi ağızda da bazı değişikliklerin olduğunu, ağız sağlığında yaşanan en önemli değişikliğin östrojen ve progesteron hormon düzeylerindeki artıştan kaynaklandığını söyledi.

Yıldırım, artan hormon düzeyiyle birlikte dişler üzerindeki plak birikiminin de arttığını belirterek, plakların tedavi edilmemesi halinde bunun dişeti iltihabına neden olduğunu kaydetti.

"Hamilelik gingivitesi" adı verilen bu durumda, dişetlerinin kırmızı, hacim olarak artmış, hassas ve kanamalı hale geldiğine değinen Yıldırım, gingivit (dişeti yangısı) olan bir kadının hamilelik sırasında bu rahatsızlığının şiddetinin artabileceğini vurguladı.

Hamilelikte diş aralarının hergün diş ipiyle temizlenmesi gerektiğini dile getiren Yıldırım, şunları söyledi:

"Hamilelik döneminde vücuttaki dengenin bozulması dişlerin çabuk çürümesine uygun ortam yaratır.

Dengeli beslenmeyle birlikte C ve B12 vitamin destekleri, ağız sağlığının sürdürülmesi açısından önemlidir.

Hamilelik planlanıyorsa veya hamile olunduğundan şüpheleniliyorsa dişhekimi ziyaret edilmelidir. İlk 3 aylık dönemde diş temizliği yaptırılması uygundur."

Yıldırım, hamilelikte dişlerin daha çabuk çürümesinin bir nedeninin de, hamilelerin tatlıya, "abur cubur" olarak nitelendirilen gıdaları aşırı tüketmeleri, daha sonra da dişlerini fırçalamayı ihmal etmeleri olduğunu savundu.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: gebelik ve sorunları

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 18:57

Hamilelikte Son 3 Aylık Dönem Önemli


- Uyumakta güçlük çekiyorum, ne yapmalıyım?

Arka arkaya geçen uykusuz geceler kendinizi giderek daha yorgun hissetmenize neden olabilir. Gündüz uyumamanız, akşam yemeğini erken yemeniz, ılık bir banyo ve ılık süt içmeniz daha rahat uyumanıza yardımcı olabilir. Gebelik döneminde uyku ilaçlarının kullanılması kesinlikle uygun değildir.

- Sadece 28 haftalık hamile olmama rağmen göğüslerimden süt geliyor. Bu durum normal mi?

Bu gebelikte sık görülen bir durumdur, memeleri emzirmeye hazırlayan hormonlar doğumdan önce süt salınmasına ve göğüslerden süt gelmesine neden olabilir. Bu ilk önce sadece cinsel ilişki sırasında olabilir. Sıvı beyaz ve temiz görünümlüdür. Kanlı ve koyu renkli akıntılar hemen değerlendirilmelidir. Doğumdan önce göğüslerinden süt gelen gebelerin bu sütü sağmaması gerekir, çünkü bu işlem erken doğum eylemine neden olabilir. Göğüs ucuna koyacağınız pedler ile giysilerinizi koruyabilirsiniz.

- Cinsel ilişkide bulunmam bebeğime zarar verir mi?

Gebeliğin son dönemlerinde çiftlerin % 50'si cinsel ilişkide bulunmayı durdurur. Eğer eşiniz enfeksiyon taşımıyorsa, cinsel ilişkide bulunmak bebeğin enfeksiyon kapmasına neden olmaz ve bebeğe zarar vermez. Erken doğum tehdidi ile istirahat önerilen gebelerin cinsel ilişkide bulunmamaları gerekir.

- 28 haftalık gebeyim ve lekelenmem oluyor, normal mi?

Hayır normal değildir. Bu doktorunuza hemen haber vermenizi gerektiren bir durumdur. Plasentanın (bebeğin eşinin) öne yerleşimli olmasına veya lekelenmeye ağrı da eşlik ediyorsa plasentanın rahim duvarından ayrılmasına bağlı olabilir.

Hamileliğin son aylarında bebeğin hareketlerinde azalma ve lekelenme en önemli uyarıcı işaretleridir. Mutlaka doktora haber verilip incelenmesi gerekir.

- Bebeğimin ara sıra ritmik olarak sıçradığını hissediyorum, normal mi?

Bunlar hıçkırıklardır. Diaframın kasılmasına bağlı olarak oluşan hıçkırıklar akciğerlerin gelişimi için önemli olabilir. Başladıktan bir süre sonra kendiliğinden kaybolur.

- Doğum derslerine katılmalı mıyım?

Bu iyi bir fikir olabilir. Böyle dersler süresince bilgi ve deneyimler de paylaşılacağı için kendinizi doğuma daha kolay hazır hissedebilirsiniz.

- Non-stres test nedir?

Non-stres test yarım saat kadar süren ve bebeğin incelendiği bir testtir. Bu test süresince bebeğin kalp atışları ve rahmin tonusu kaydedilir. Reaktif test bebeğin sağlığının iyi olduğunu gösterir. Bu test hipertansiyon veya şeker hastalığı olan annelerde, bebekte büyüme geriliği olduğu durumlarda ve miyadı geçen gebeliklerde sık sık tekrarlanır.

- Kaç haftadan sonra doğan bebekler yaşayabilir?

Gebeliklerin %10'u erken doğum ile sonlanır. Yeni doğanlar için yoğun bakım ünitelerinin olduğu merkezlerde 26 haftalık doğan bebekler yaşabilir. 28 haftadan sonra doğan bebeklerin yaşama şansı daha yüksektir.

- Erken doğumun başladığını nasıl anlayabilirim?

Bir saat içinde dörtten fazla kasılmanız oluyorsa ve bu durum bir saatten fazla devam ediyorsa erken doğum eyleminin başlamasından şüphelenilir. Vajinal akıntı miktarında artma ve sırt ağrısı da erken doğumun habercisi olabilir. Bu bulguların varlığında hemen doktorunuza başvurmanız gerekir.

- Hemoroidler için ne yapabilirim?

Hemoroidler gebelik döneminde artar, şiddetli ağrı ve kanamaya neden olabilir. Gebelik döneminde pelvik bölgede kanın göllenmesine bağlı olarak hemoroidler büyür.

Fazla su içmek, erik suyu gibi sulu gıdalar almak, lifli besinlerden zengin beslenmek, bol taze sebze ve meyve yemek yakınmaları azaltabilir. Çok şiddetli ağrı olduğu durumlarda ağrı kesici özelliği olan pomadlar kullanılabilir.

- Bu güne kadar suçiçeği geçirmemiştim. Suçiçeği geçiren bir çocuk ile aynı yerde bulundum. Ne yapabilirim?

Suçiçeği enfeksiyonları herhangi bir bulgu vermeden de geçirilebildiğinden birçok kadın enfeksiyonu önceden geçirdiğini bilmez. Gebelerin % 95'i enfeksiyonu önceden geçirerek doğal yoldan bağışıklanmıştır. Enfeksiyonu geçirmemiş % 5 'lik grup için risk vardır. Suçiçeği geçiren biriyle temas edildiğinde hemen bir kan testi yapılarak enfeksiyonun önceden geçirilip geçirilmediği doğrulanmalıdır. Bu testler 24 saat içinde sonuç verir. Enfeksiyonu önceden geçirmediğiniz tespit edilirse bu virüse karşı immunglobulin (antikorlar) verilerek hastalığı hafif geçirmeniz sağlanır.

Hastalığı geçirirseniz bebeğinizin etkilenme şansı % 2'dir. En sık görülen problem de bebeğin kol ve bacaklarının normal gelişmemesidir.

- Otuzdört haftalık hamileyim. Şiddetli sırt ağrılarım var. Ne yapmalıyım?

Gebelik döneminde sağlıklı duruş çok önemlidir. Hatalı duruş gebelikten dolayı sırta binen yükü arttırarak sırt ağrılarına neden olur. Gebeliğin son dönemlerinde bebeğin aşağı yerleşmesi ile siatik ağrısı da başlayabilir. Sağlıklı duruş ve sert zeminde yatmak ağrıyı azaltabilir. Doğumdan sonra sırt ağrıları azalır.

- Aniden bebeğimin aşağıya indiğini hissettim. Daha rahat nefes almama rağmen kasıklarımda basınç hissediyorum. Bu durum normal mi?

Bu 36. haftadan sonra birçok gebede görülen bir durumdur. Bebeğin aşağıya yerleşmesi sizin daha rahat nefes alabilmenizi sağlar fakat daha sık idrara gitme ihtiyacı hissedersiniz. Önceden doğum yapmış kişilerde bebeğin aşağı yerleşmesi doğuma kadar gerçekleşmeyebilir.

- Doğum sırasında bebeğimin monitörize edilmesine gerek var mı?

Bebeğin sağlıklı olduğunu doğrulayabilmek için monitörize edilmesi gerekir. Doğum sırasındaki monitörizasyonun sürekli olmasına gerek yoktur. Ancak gebenin şeker veya kalp hastası olduğu durumlarda ve bebekte gelişme geriliği görüldüğünde monitörizasyonun sürekli olması gerekir. Bebeğin kalp atışlarında herhangi bir bozulma saptanırsa monitörizasyona sürekli devam edilir.

- Nişanenin atıldığını nasıl hissederim?

Hamilelik boyunca rahim ağzında biriken salgılardan oluşan nişane rahim ağzı yumuşamaya ve dilate olmaya (gevşemeye) başladığında atılır. Gebeler hafif kasılmalar ve ardından jelatinimsi, kalın bir sıvının vajinadan geldiğini hisseder. Bazı gebelerde ise gebeliğin son bir iki haftasında vajinal akıntıda artış olur, bu rahim ağzındaki salgılardan oluşan nişanenin yavaş yavaş gevşeyerek incelmesine bağlıdır. Nişanenin atılması doğumun başladığını gösterir.

- Gerçek doğum sancılarıyla yalancı doğum sancılarını nasıl ayırırım?

Karnın alt kısmında hissedilen ve genellikle ağrısız olan kasılmalara Braxton-Hicks kontraksiyonları (kasılmaları) adı verilir. Bunlara nişanenin atılması ve sırt ağrıları eşlik etmez. Doğum sancıları ise giderek daha az aralıklarla, şiddetlenerek ve düzenli olarak gelen ve bir-iki dakika süren ağrılardır. Bu ağrılar her beş dakikada bir gelmeye başladığında hastaneye başvurmanız gerekir.

- Stres testini neden yaptırmalıyım?

Bu testte rahim kasılması sağlanarak bebeğin bu kasılmalara nasıl cevap verdiği incelenir. Meme uçları uyarılarak veya ilaç verilerek rahmin kasılması sağlanır. Rahmin her kasılması ile bebeğe giden kan akımında bir miktar azalma olur. Sağlıklı bebekler bunu iyi tolere eder. Eğer kasılmadan sonra bebeğin kalp atışlarında yavaşlama oluyorsa test pozitif olarak değerlendirilir bu da bebeğin streste olduğunu gösterir. Bu durumda bebek hemen doğurtulmalıdır.

- Amniyon sıvısı nedir ve ne işe yarar?

Bebeğin içinde yüzdüğü sıvıya amniyon sıvısı denir ve bu sıvının büyük bölümünü bebeğin idrarı oluşturur. Bebek nefes aldığında bu sıvıyı yutar ve bu sıvı akciğerlerin gelişmesi için önemlidir. Böbreklerinde problem olan bebeklerde bu sıvının miktarı az olabilir. Amniyon sıvının miktarı plasentanın durumu hakkında bilgi verir. Plasentanın yaşlandığı ve bebeği besleyemediği durumlarda amniyon sıvının miktarı azalır.

- İdrarımda şeker bulundu, ne olabilir?

Gebelerin bir çoğunda özellikle yemeklerden 1-2 saat sonra idrarda az miktarda şeker bulunması normaldir. Fakat bu durum gebeliğe bağlı gelişen şeker hastalığında da görülür. Gebeliğin 24-28. haftaları arasında oral glukoz tolerans testi yapılarak gebeliğe bağlı şeker hastalığı tespit edilebilir. Gebeliğe bağlı şeker hastalığı tespit edilirse özel diet uygulanır.

- Bacağıma kramp giriyor ne yapabilirim?

Gebeliğin son döneminde çok sık görülen bir yakınmadır. Yeterli kalsiyum ve potasyum aldığınızdan emin olun. Kalsiyum süt ve süt ürünlerinde, potasyum ise muz ve turunçgillerde bulunur. Yatmadan 10-15 dakika önce bacaklarınızı germeniz krampları azaltabilir.

- Çok sık midem ekşiyor, ne yapabilirim?

Yemek borusunun alt kısmında tonus azalmasına bağlı olarak midedeki asit yemek borusuna geri kaçar. Az ve sık yemek, acı ve baharatlı yiyeceklerden kaçınmak ve yatmadan önce kesinlikle yemek yememek şikayetinizi biraz azaltabilir. Antiasit ilaçlar kullanılabilir.

- Doğum için ne zaman hastaneye gitmeliyim?

Önceden doğum yapmamış gebelerin sancıları 5-10 dakika aralıklar ile düzenli olarak gelmeye başladığında hastaneye başvurmaları önerilir. Önceden doğum yapmış gebelerde doğum daha hızlı gerçekleşir. Sancılar 10 dakika ara ile gelmeye başladığında hastaneye gidilmelidir.

- Rahim ağzı silinmesi ne demek?

Gebeliğin son döneminde rahim ağzı yumuşamaya başlar, buna rahim ağzı silinmesi denir. Rahim ağzı açılmaya uygun hale gelir.

- Doğumda poşun (zarların) açılması ne demektir?

Doğum eylemini başlatmak için poş açılabilir. Bununla birlikte prostaglandin olarak adlandırılan maddelerin salınması ile kasılmalar başlar ya da şiddetlenir.

- Suni sancı ne demektir?

Damardan verilen ilaçlar ile kasılmalar başlatılabilir. İlaç verilerek başlatılan doğumlar genellikle uzun sürer.

Vajinal yoldan uygulanan prostaglandin içeren jeller de rahim ağzının silinmesini ve doğumun başlamasını sağlar. Bu jeller genellikle damardan ilaç verilmeden önce uygulanır.

- Bebek kordonu bebeğin boynuna dolanınca ne yapmalı?

Bu durum yeni doğanların %15'inde görülebilir. Genellikle bebeğin başı çıkarılırken düzeltilir veya kordon hemen kesilir. Eğer doğum sırasında kordon çok sıkışırsa bebeğin kalp atışlarında düzensizliğe neden olur.

- Mekonyum nedir?

Doğumdan önce bebeğin sindirim sistemi mekonyum ile doludur. Bebeğin bağırsak hareketleri ile mekonyum amniyon sıvısına karışır. Bu özellikle miyadı geçmiş gebelerde görülür. Bebeğin nefes alması ile mekonyum akciğerlere gidebilir ve mekonyum aspirasyonu olarak adlandırılan tehlikeli durum oluşur.

- Vajinal yoldan doğum yapıp yapamayacağımı nasıl anlarım?

Genellikle doğum eylemi başlayana dek vajinal doğum yapılıp yapılamayacağı belli olmaz. Günümüzde doğumların % 20'si sezaryen ile gerçekleşmektedir.

- Doğum sırasındaki sancıyı azaltmak için ne yapabilirim?

Ağrıyı azaltmak ve kasılmalar arasında gebenin dinlenmesini sağlamak için narkotik ilaçlar damardan kullanılabilir. Genelde bu ilaçlar düşük dozda kullanıldıkları için doğumun uzamasına neden olmazlar. Epidural anestezi de doğumdaki ağrıyı azaltmak için kullanılabilir. Sırta yerleştirilen ince bir kateter aracılığı ile verilen anestezik maddeler ağrıyı azaltır.

Bu tip anestezi bazen doğumu yavaşlatabilir. Epidural anestezi rahim ağzı açıklığı 4 cm'den fazla olduğunda ve bebek pelvise yerleştikten sonra verilirse doğum eylemi uzamaz.

- Epizyotomi nedir?

Bebeğin başının çıkışını ve doğumu kolaylaştırmak amacı ile vajinal kanalın alt kısmında yapılan kesiye epizyotomi denir. Epizyotomi açılmadığı zaman özellikle doğum hızlı olursa yırtıklar oluşabilir.

- Forseps ve vakum uygulamaları zararlı mıdır?

Tecrübeli ellerde zararlı değildir. Her ikisi de bebeğin çıkışını kolaylaştırmak için uygulanır. Bebeğin kafasında bir süre sonra kaybolan izler bırakır.

DOĞUM SONRASI DÖNEM

- Doğumdan sonra hastanede ne kadar kalmalıyım?

Doğumdan sonra hastanede kalış süreleri giderek kısalmaktadır. Bundan 30 yıl önce doğumdan sonra hastanede 1 hafta kalınırken günümüzde en fazla 2-3 gün kalınmaktadır. Bebeğin ve annenin sağlığı açısından doğum sonrası hastanede 48 saat kalınması genellikle yeterlidir.

- Bebeğimi emzirmeli miyim?

Yeni doğanın beslenmesinde en güzel yol anne sütü verilmesidir. Anne sütü hem ucuz, hem besleyici hem de anne ile bebek arasındaki yakın bağın kurulmasında önemlidir. Anne sütündeki antikor dediğimiz maddeler bebeğe geçerek bebeğin hastalıklardan korunmasını sağlar. Birçok kadın doğumdan hemen sonra bebeğini emzirmek ister, fakat annenin ve bebeğin emzirmeye alışması birkaç gün veya daha uzun sürebilir. Birçok anne ilk günlerde bebeğinin yeterli besini alamadığı ve aç kaldığı endişesine kapılır. Bebeğin günde 8-12 kez altını ıslatması yeteri kadar sıvı aldığını gösterir.

İlk 10-14 günden sonra emzirme ile ilgili problemlerin birçoğu ortadan kalkar ve emzirme zevkli hale gelir.

Göğüsleri küçük olan kadınların endişelenmesine hiç gerek yoktur. Süt üretimi göğüslerin büyüklüğü ile ilgili değildir. Hormonal uyarılar ve bebeğinizin emmesi genellikle yeterli sütün üretilmesini sağlar.

- Emzirmek için göğüslerimi nasıl hazırlamalıyım?

Emzirmek için göğüslerin hazırlanmasının gerekli ve yararlı olduğu tartışmalıdır. Eğer meme uçları içe dönük ise yararlı olabilir. Doğuma 6-8 hafta kaldığında meme uçlarının parmaklar arasında birkaç dakika süre ile döndürülmesi ve bu işlemin günde 4-6 kez tekrarlanması yararlı olur. Her banyodan sonra meme uçlarının sert bir havlu ile sert bir şekilde kurulanması da meme uçlarının emzirmenin başladığı ilk dönemlerde çatlamaya karşı daha dayanıklı olmasını sağlar.

- Doğum sırasında tüplerimi bağlatabilir miyim?

İstedikleri kadar çocuk sahibi olan çiftlere cerrahi sterilizasyon yani tüplerin bağlanması önerilebilir. Gelişmiş ülkelerde üreme çağındaki çiftlerin yaklaşık %17'si doğum kontrol yöntemi olarak tubal sterilizasyonu (tüplerin bağlatılması) seçmektedir. Güvenilirliği %99.8 olan tubal sterilizasyonun kadının cinsel yaşamına ve ruh sağlığına olumsuz hiçbir etkisi yoktur. Doğum sezaryen ile gerçekleşiyorsa aynı anda, eğer normal yoldan gerçekleşmişse basit bir cerrahi girişim ile gerçekleştirilebilir.

- Hastaneden çıktıktan sonra hangi aktivitelerimi kısıtlamalıyım?

Günlük yaşamınızı çok fazla kısıtlamadan belli aktivitelerden kaçınmanız yeterli olur. Ağır kaldırmaktan iyileşene kadar kaçınmanız gerekir. Hamilelik döneminde kadının duruşu ve sırt kuvvetinde azalma olur, ağır kaldırdığınızda sırtınıza zarar vermeniz çok kolaylaşır. Cinsel ilişkide bulunmaktan da 4-6 hafta süresince kaçınılmalıdır. Genital organlarınız tamamı ile iyileştikten sonra cinsel ilişkide bulunabilirsiniz.

- Doğum sonrası kontrol için ne zaman gitmeliyim?

Doğumdan altı hafta sonra kontrole gitmeniz gerekir. Bu dönemde genital organlarınız gebelik öncesi haline döner.

- Doğum kontrol haplarını kullanmaya ne zaman başlamalıyım?

Bebeğinizi emziriyorsanız doğumdan iki hafta sonra başlayabilirsiniz. Bir çok kadın doğumdan 4 hafta sonra cinsel ilişkiye girmeye başlar ve hemen tekrar gebe kalabilir. Cinsel ilişkiye girmeye başladığınız andan itibaren korunmanız gerekir. Emziren annelerin doğum kontrol hapı kullanmasının bebek açısından herhangi bir sakıncası olmadığı düşünülmektedir. Fakat doğum kontrol hapları içerdikleri östrojene bağlı olarak sütün azalmasına hatta kesilmesine neden olabilir.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: gebelik ve sorunları

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 18:57

Sezeryan İle Doğum

Günümüzde anestezi yöntemlerinin iyileşmesi, sterilite ve enfeksiyon problemlerine karşı güçlü antibiyotiklerin bulunması, ameliyat dikiş materyallerindeki gelişmeler ve cerrahi tekniklerin ilerlemesi sonucunda sezaryen ameliyatları son derecede güvenli ve kolay bir işlem haline gelmişlerdir. Sezaryen hastanın isteğine bağlı yapılabileceği gibi bazı tıbbi zorunluluklar karşısında da yapılabilir. Bu tıbbi zorunluluklar, anne veya bebeğe bağlı olabileceği gibi gebeliğin kendine has özel durumlarına da bağlı olabilir. Yine yapılacak olan sezaryen ameliyatı, gebeliğin seyrine göre değişik gebelik haftalarında olabilir. Genel olarak amaç anne ve bebek açısından en uygun zamanı yakalamaktır. İsteğe bağlı (elektif) sezaryen: Ülkemizde, özellikle son senelerde hastanelerdeki isteğe bağlı sezaryen oranları gün geçtikçe artmaktadır. Burada herhangi bir tıbbi gereklilik olmaksızın, anne-baba adaylarının tercihleriyle, bebek gününü doldurduktan sonra (38. hafta sonrası), kararlaştırılan bir günde sezaryenin uygulanmaktadır. İsteğe bağlı sezaryenlerde en sık karşılaşılan neden anne adayının normal doğumdan korkması, uzun sürebilecek olan eylemi çekmek istememesi, bebeğini en ufak bir risk altına sokmak istememesi ile normal doğumun uzun dönem sonrası olumsuz etkilerinden (rahim ve mesane sarkmaları gibi) kaçınma isteğidir. Bebeğin rahim kanalına başla ilerlememesi: Bebeğin doğum kanalına yan, makat veya çapraz olarak gelmesi normal doğumda problemler yaratabilir. Normalde tüm gebeliklerin %95’inde bebek başla ilerlerken, diğer durumlar %5 oranında görülür. Bu tür durumlarda bebeği riske atmamak için pek çok hekim tarafından sezaryen uygulanmaktadır. Plasenta (eş) kısmının rahim ağzını tamamen kapatması: Bu durumda bebeğin doğum kanalında ilerlemesi kanamaya bağlı problemler yaratacak ve hem anne hem de bebek hayatını riske atacaktır. Plasentanın (eş kısmının) erken ayrılması: Plasentanın bebeğin doğumundan önce rahim duvarından ayrılmasına “ablasyo plasenta” ya da “plasental dekolman” adı verilir. Böyle bir durumda bebeğe oksijen ve besin kaynaklarının akışı bozulur. Kanamaya bağlı anne ve bebek hayatının riske girdiği için bu durumda acil olarak bebek doğurtulmalıdır. Makrozomi (İri Bebek): Ultrasonda bebeğin tahmini ağırlığının normalden fazla olması durumudur. Özellikle ilk gebeliklerde, doğuma yakın zaman içinde bebeğin tahimi ağırlığının 4000 gramdan fazla olarak saptanması durumunda, bebek normal doğum riskine atılmayarak direkt olarak sezaryen planlanabilir. Bebeğin kafası ile anne adayının kemik yapıları arasında uyumsuzluk (Sefalopelvik uygunsuzluk): Bu durum halk arasında ‘çatının dar olması’ olarak adlandırılmaktadır. Annenin kalça kemiğinin anatomik yapısı ve bebeğin başının bu bölgeye uygunluğu doğum şeklinin kararını etkiler. Kalça kemik çatısının dar olduğu veya çatının normal olmasına rağmen bebeğin kafa çapının geniş olduğu durumlarda yine seçilecek olan yöntem sezaryendir. Çoğul gebelikler: Şart olmamakla bu tür gebeliklerde sezaryen tercih edilir. Özellikle üç ya da daha fazla sayıda bebek varsa vajinal doğumdan kaçınılır. İkiz gebeliklerde ise önde gelen bebeğin makat geliş arkadakinin ise baş geliş olması durumunda ilk bebeğin gövdesi doğduktan sonra arkadaki bebek ile kafaları kilitlenebileceğinden bu durum mutlak bir sezaryen gerekliliğidir. Bebekle ilgili bazı anormallikler: Bebeğin doğum kanalından geçmesini olanaksız kılan yapısal bazı anormalliklerin varlığında da sezaryen gerekliliği olabilir. Bu durumun en önemli örneği bebeğin karın duvarının kapanmadığı ve iç organlarının dışarıda olduğu “gastroşizis” ve “omfalosel” durumlarıdır. Vajinal doğum olduğunda bu organlarda ciddi zedelenmeler meydana gelir. Bazı iskelet sistemi hastalıkları ile nöral tüp defekti gibi durumlarda da sezaryen gereklidir. Yapışık ikiz (siyam ikizleri) varlığında da sezaryen uygulanır. Rahimdeki myomlar: Doğum kanalını daraltarak vajinal doğumu olanaksız hale getirebilirler. Dev kondilom (genital siğil) varlığında da vajinal doğumdan kaçınılır. Ikınmanın riskli olduğu durumlar: Bazı durumlarda anne adayının doğum sırasında ıkınması kendi sağlığını tehlikeye atabilir. İleri derecede kalp hastalıkları bu durumun en güzel örneğidir. Benzer şekilde beyin anevrizması gibi problemlerde de ıkınma sakıca yaratacağından sezaryen tercih edilir. Annede herpes enfekiyonu: Anne adayında aktif genital herpes enfeksiyonu varlığında bebek doğum kanalından geçerken enfeksiyonu kapabilir. Bu oldukça riskli bir durumdur. Aktif genital herpes varlığında vajinal doğum asla düşünülmez. Annenin önceden geçirdiği bazı ameliyatlar: Daha önceden geçirilen sezaryen, myomektomi (rahimden myom alınması), bel fıtığı veya vajinal ameliyatlar nedeni ile sezeryen gerekebilir. Vajinismus veya doğum korkuları: Vaginismus cinsel ilişki sırasında vajenin istemsiz kasılmaları ile karakterize bir durumdur. Genelde histerik yapıdaki bu kadınlarda vajinal muayene ile doğumu izlemek mümkün değildir. Anne adayının normal doğumdan aşırı korktuğu veya muayeneyi tolere edemediği durumlarda da hiçbir tıbbi gereklilik olmaksızın sezaryen yapılabilir. Bebeğin sıkıntıya girmesi: Doğum eylemi (travay) izlemi sırasında veya daha öncesinde yapılan NST incelemelerinde bebeğin sıkıntıda olduğunu düşündüren bulguların varlığında acil sezaryen gerekli olabilir. Bebeğin rahim içinde gelişme geriliği durumunda sıkı gebelik izlemine gerek vardır. Bebeğin sıkıntısının daha da artması acil sezaryeni gerektirebilir. Amniyon sıvısının mekonyumlu olması : Bebeğin barsak içeriğine (dışkısına) “mekonyum” denir. Bebeğin doğum eylemi (travay) sırasında mekonyumunu yapması sıkıntıda olduğunu gösterir. Eğer bebek mekonyumunu yutarsa doğum sonrası akciğer enfeksiyonu gelişebilir. Bu nedenle amniyon sıvısında mekonyum saptandığında şart olmamakla birlikte sezaryen tercih edilebilir. Doğum eyleminin (travayın) ilerlememesi: Rahim kasılmaları düzenli ve güçlü olmasına rağmen rahim ağzının açılmaması veya bebeğin kafasının aşağıya inmemesi durumlarında sezaryen gerekliliği ortaya çıkar. Eylemin ilerlememesinde en önemli neden bebeğin kafasının doğum kanalına uygun şekilde girememesidir. Zaman zaman eylem normal olması gereken şekliyle ilerlerken bebeğin kafası doğum kanalının ortasında takılabilir. Bu durumda da sezaryen gerekir. Kordon sarkması veya kordonun önde gelmesi: Amniyon kesesi açıldığında bebeğin göbek kordonu rahim ağzından dışarıya sarkabilir, bu duruma “kordon sarkması” denilir. Son derece acil olan bu durumda kordon sıkışarak bebeğe giden kanın kesilmesine ve bebeğin ölmesine neden olabilir. Kordon sarkması varlığında bir kişi elini annenin vajenine sokarak kordonu rahim içine iter ve bu vaziyette ameliyat odasına gidilir. Bebek tamamen doğana kadar kişi elini vajinadan çıkarmaz. Kordon, su kesesi açılmadan elle muayenede önde geliyorsa bu duruma “kordonun önde gelmesi” denir. Yine yapılacak işlem sezaryen operasyonudur. Bazı durumlarda ise doktor anne adayına özellikle sezeryen önerebilir. Gebeliğin çok zor elde edildiği ya da ikinci bir gebelik şansının düşük olduğu ileri anne yaşı, gebeliğin tüp bebek sonrası oluşması gibi durumlarda normal doğumun bebeğe yüklediği risklerden kaçınmak ve bebeğin sağ olarak dünyaya gelmesini garanti altına almak için sezaryen tercih edilebilir. Eskiden literatürümüzde "kıymetli bebek" olarak geçen bu durum, daha sonra bu terimin anlamsızlığı nedeniyle terk edilmiştir. Her ne olursa olsun tüm bebekler kıymetlidir kıymetsiz tek bir bebek bile olamaz.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: gebelik ve sorunları

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 18:57

Sezaryan nedir?
· Sezaryan oranı neden artıyor?
· Sezaryanın riskleri...
· NEDEN SEZARYAN ILE DOĞUM?..
· Isteğe Bağlı Sezaryan...

Anne doğum için hastaneye yatalı 6 saat olmuştu. Sancılar oldukça şiddetli geliyordu. Başlangıçta herşey yolundaydı. Doğum ilerliyordu. Ancak son 2 saattir bazı şeyler ters gidiyor gibiydi. Kuvvetli sancılara rağmen Can'ın pozisyonunda bir değişiklik olmamıştı. Aynı yerde duruyordu. Sonunda Anne'nın hekimi kararını verdi. Kemik çatı yeterince geniş değildi ve bebeğin kalp sesleri sıkıntı belirtileri gösteriyordu. Doğumu sezaryan ile sonuçlandıracaktı. Bu durum Anne'nin ve Baba'nın pek hazırlıklı olmadığı bir karardı. Kendilerini hep normal vajinal doğuma hazırlamışlardı. Aylarca nefes egzersizleri yapmışlar, konu ile ilgili birçok kitap okumuşlardı. Acaba başka çare yok muydu?
Evet her doğum eyleminin sezaryan ile sonlanma olasılığı vardır. Hamileliğin son günlerinde en çok merak edilen konu doğumun ne şekilde olacağıdır. Genelde normal doğum istenir.
Normal Doğum Nedir?
Normal doğum Can'nın başının önde olarak vajinal yoldan olduğu doğumdur. Bir vajinal doğumun normal olup olmayacağı Can doğana kadar kesin olarak kestirilemez. Son anda bile bazı şeyler ters gidebilir. Ancak önceden yapılan muayenelerle doğumun normal olma şansı hakkında hekim bir kanı edinebilir.
Özellikle Ülkemizde sezaryana karşı bir korku vardır. Sezaryanla doğan kadınların yarım kalacağı ( O'da ne demekse?), iyileşmesinin çok güç olacağı, karnının şiş kalacağı söylentileri dolaşır durur. Bunların hiçbiri gerçekleri yansıtmaz.


Sezaryan nedir?
Sezaryan ile doğum Can'ın ve sonunun , Anne'nin karnından uterusu açarak çıkartılmasıdır. Can'ın ve Anne'nin sağlığını tehdit eden her durumda ya da vajinal yolla doğumun imkansız olduğu durumlarda sezaryan yapılır.
Sezaryan ameliyatı dünyanın bildiği en eski ameliyatlardandır. Tıbbın ve teknolojinin ilerlemesiyle ameliyat tekniği çok gelişmiştir. Ameliyatların mikropsuz koşullarda yapılması, kan verilebilmesi, kuvvetli mikrop kırıcı ilaçlar, modern cerrahi malzeme ve genel anestezi vermeden belden yapılan uyuşturma sayesinde ameliyatın tehlikesi çok azalmış, nerdeyse normal doğum kadar tehlikesiz olmuştur.
Normal koşullarda ameliyat 45 dakika kadar sürer. Can ameliyat başladıktan yaklaşık 10 dakika sonra çıkarılır. Sonra kesilen katlar dikilir. Can'a ulaşmak için cildden başlayarak 8 kat tabaka kesilmekte ve sonra dikilmektedir.
Bu tabakalar sırasıyla...
- Cilt,
- Cilt altı yağ dokusu...
- Kasların koruyucu kılıfı...
- Kas tabakası...
- Karın iç zarı...
- Uterus zarı...
- Uterus kası...
- Amnion zarı...


Sezaryan oranı neden artıyor?
Son yıllarda tüm dünyada ve ülkemizde sezaryan ile doğan bebek oranı hızla artmaktadır. Bugün birçok gelişmiş ülkede sezaryan oranı %20-25 arasında seyretmektedir. Yani her 4 veya 5 bebekten biri artık sezaryan ile doğmaktadır. Halbuki oran 1970 de %5.5, 1980 de ise %16.5 idi. Bu da sezaryanın birçok hekim ve aile tarafından yaygın bir şekilde benimsendiğinin göstergesidir.
Sezaryan oranının artışında bir başka neden hekimlerin eğitimlerindeki değişikliklerdir. Örneğin eskiden Can'ın ters gelişlerinde vajinal doğum daha çok uygulanan bir doğum şekli idi. Böyle olunca eğitim gören hekimler vajinal yoldan ters doğumları yapmakta ustalaşırdı. Ama yavaş yavaş sezaryan oranı arttıkça vajinal yoldan doğan Can sayısı azaldı. Uzmanlık eğitimi gören hekimler ters gelen bebeklerin vajinal doğumunu öğrenemeden uzman olmaya başladılar. Bu durumda bugün nerede ise hemen her ters doğum sezaryan ile doğurtulmaya başlandı.
Aynı eğilim forseps doğum içinde geçerli oldu. Forsepsi eline bile almadan uzmanlık eğitimini tamamlayan bir hekim doğal olarak her zorlu doğumda sezaryan ile doğuma yöneldi.
Artan her sezaryan sayısı daha sonraki doğumlarında sezaryan ile olmasına neden olur.
Yani sezaryan sayısının artışı bir kötü daire şeklinde çalışır durur. Bu kötü daireyi kırmak için son yıllarda daha önce sezaryan ile doğum yapmış Annelerı daha sonraki doğumlarında vajinal yolla doğurtmak eğilimi artmaktadır.

Aileler sezaryanı neden benimsiyor?
Çağdaş aileler günümüzde küçük kalmak istiyor. En fazla iki çocuk düşünüyor. Bu nedenle daha garanti gördükleri sezaryanı tercih ediyor. ikinci operasyon esnasında da tüplerini bağlatarak bir daha gebe kalma korkusundan kurtulmuş oluyorlar.
Sosyoekonomik koşulları iyi olan aileler sezaryanı daha fazla tercih ediyorlar. Çünkü bu ailelerin özel hastanelerde, özel hekimlerle doğum yapma şansları fazla. Tercihlerini daha iyi belirliyorlar. Ekonomik koşulları kötü olan aileler ise devlet ya da sigorta hastanelerinde doğum yapıyorlar. Bu hastanelerde çok gerekmedikçe sezaryana fazla başvurulmuyor. Bu eğilim sadece Ülkemizde değil, dünyada da böyle.
Bu nedenle özel hastanelerde sezaryan oranı kat kat fazladır. 30 yaşın üstündeki Annelerde ve yüksek öğrenim görmüş Annelerde sezaryan tercihi çok daha fazladır
Sezaryanın üstünlükleri...
Birçok durumda sezaryan ile doğum tercih edilir. Bugün gelişmiş ülkelerde her 4 doğumdan biri sezaryan ile olmaktadır. Bunun nedenleri şunlardır.
Sezaryan tehlikesiz bir doğum şekli haline gelmiştir.
Normal doğum sırasında Can uzun süreler oksijensiz kalır. Sancılar sırasında olan bu durum uzun sürerse Can'da bazı hasarlar olabilir. Sezaryanda böyle bir tehlike yoktur.
Normal doğum sırasında ıkınmalara ve zorlanmalara bağlı olarak rahim ve idrar kesesi sarkmaları olur. Uterus ağzı yırtıklara bağlı akıntı şikayetleri olabilir. Rahim ağzının genişlemesine bağlı olarak cinsel ilişkide eski zevk kalmayabilir. Sezaryan ile bu sakıncalar ortadan kalkmıştır.
Çoğu zaman normal doğum sonrası çekilen sıkıntılar sezaryan'a göre daha fazla olur. Epizyotomi dikişleri şişer, mikrop kapabilir. Anne otururken ve dışkılarken siddetli sancı yapabilir. Dikişler iltihap kaparsa epizyotomi kesisi açılabilir ve aylarca süren sıkıntılar doğurur.
Sezaryan esnasında uterus veya yumurtalıklarda mevcut myom, kist gibi oluşumları çıkarma şansı doğar, Anne ikinci bir ameliyat olasılığından kurtulur.
Sezaryan ile daha zeki bebekler...
Ancak sezaryan ile doğumun en büyük amacı doğacak çocukların zeka ve akıl yönünden geri kalmamasını sağlamaktır.
Can anne karnında uterus içinde bulunmaktadır. Can Anne'ye göbek kordonu ve plasenta aracılığıyla bağlıdır.
Doğum eylemi başladıktan sonra sancılar sırasında göbek kordonu sıkışabilir ve bebeğe giden kan ve oksijen miktarı azalabilir. Bu durumda Can'ın beynindeki hücreler ölmeye başlar. Bu olay zamanında farkedilmeyip gerekli önlem alınmazsa bebek tüm ömrü boyunca sakat ya da geri zekalı olabilir. Bu geri zekalılık çoğu zaman farkedilmeyecek kadar hafif olur. Ancak çocuk büyüyüp okula gitmeye başladıktan sonra zeka eksikliği belirmeye başlar. Derslerde, okullara giriş sınavlarında başarı gösteremez.


Sezaryanın riskleri...
Herşeye rağmen sezaryan bir operasyondur. Karın açılmaktadır. Karın içi iltihaplanma riski her zaman vardır. Dikişlerde, ciltaltında kanama ve iltihap ile karşılaşılabilir.
Sezaryan ile kan kaybı normal doğuma göre daha fazladır. 2. veya 3. kez yapılan sezaryanlar 1. lere göre daha risklidir. Çünkü ilk sezaryandan yapışıklıklar kalmıştır. Idrar kesesi yukarı kaymış olabilir. Idrar kesesinin veya idrar yollarının zedelenme riski vardır.
Sezaryan sonrası dikiş bölgesindeki sancılar 3-4 gün devam eder ve Anne'nin hareketlerini ve emzirmesini güçleştirir.
Genel anestezi ile yapılan sezaryanlarda anesteziye bağlı sıkıntılar olabilir. Bu şekilde sezaryan ile doğum yapanlarda Anne ölüm oranı vajinal doğuma göre 3-4 kat fazladır.


NEDEN SEZARYAN ILE DOĞUM?..
Baş-Çatı uyumsuzluğu...
En sık sezaryan nedeni Can'ın başı ile Anne'nin kemik çatısının birbirine uymamasıdır. Ya Can'ın başı çok büyük olmakta ya da Anne'nin kemik çatısı ileri derecede dar olmaktadır. Ya da baş ile çatı birbirine uyar büyüklüktedir. Ancak başın kemik çatıya oturuş şekli başın çatıdan geçişini engeller.
Bazan doğum ilerler. Baş iyice kemik çatının içine yerleşir. Ama pozisyonu ters oturur. Bir türlü son hareketi yapıp dışarı çıkamaz. Bu durumda sancılar ne kadar güçlü olursa olsun Can'ın başı belli bir noktadan ileri geçemez. Sezaryan yapılmadığı takdirde hem Anne'nin hem de Can'ın yaşamı tehlikeye girer. Hamilelik sırasında yapılan kontrollerde bu uyuşmazlığı önceden saptayabilmekteyiz. Böylece gereksiz sancı çektirmeden planlı sezaryan ile doğum yaptırmaktayız.
- Can Sıkıntı da...
Ikinci sık neden Can'ın sancılar başladıktan sonra sıkıntıya girmesidir. Bu durum Can için bir çeşit nefes darlığıdır. Bu durum daha çok gelişmesi geri kalmış ve Anne karnında iyi beslenememiş Can'larda görülür. Ayrıca doğum gününün geçmesi, kordonun Can boynuna dolanması, ya da düğümlenmesi bu sıkıntıya neden olabilir. Bu durumun oluşabileceği düzgün ve dikkatli yapılan kontrollerle anlaşılabilir ve uygun zamanda Anne'yi normal doğuma bırakmadan sezaryanla doğurtmak gerekir.
Gelişme geriliği olan, yeteri kadar Anne karnında beslenememiş Can'ların eylem sırasında sıkıntıya girme oranı yüksektir. Bu nedenle belirgin gelişme geriliği olan Canları fazla sıkıntıya sokmadan sezaryanla doğurtmak en uygun yol olur.
Bazen Can sağlıklıdır ve doğum normal ilerlemektedir. Ama bir süre sonra Can'ın sıkıntıya girmeye başladığını gösteren belirtiler ortaya çıkar. Kalp sesleri bozulmaya, Can'ın dışkısı suyun içinde gözükmeye başlar. Bu durumda ya kordon sıkışmıştır, ya da plasentada ayrılmalar olmaktadır. Kordonu kısa olan Can, aşağı doğru hareket edince sıkıntıya girer. Böyle durumlarda doğum yakınsa Anne'ye oksijen vererek, pozisyonun değiştirerek ve doğuma aktif olarak yardım ederek vajinal yoldan doğurtma şansı değerlendirilebilir. Ama Anne uzun sürecek bir doğum sürecinin başında ise sezaryan yeğlenmelidir.
Kanamalar...
Üçüncü önemli sezaryan nedeni kanamadır. Eğer Can'ın sonu önde yerleşmişse ya da doğum bitmeden son ayrılmaya başlamışsa çok şiddetli kanamalar olur. Düzenli kontrole gelen Annelerde bu tehlikeler önceden farkedilebilir ve zamanında sezaryan yapılarak hiç bir tehlike yaşamadan hamilelik sonlandırılır. Yüksek tansiyonu olan veya son aylarda tansiyonu yükselmiş hamilelelerde son ayrılma riski daha fazladır. P>
Ters Duruşlar...
Dördüncü önemli neden Can'ın uterusta ters ya da yan durmasıdır. 100 hamilelikten %95'inde en geç son ayda Can'ın başı aşağı doğru dönerek kemik çatıya yerleşir. 100 hamileden 5'inde ise Can bu dönüşü yapamaz ve poposuyla kemik çatıya yerleşir. Burada ters geliş söz konusudur.
Doğum eylemi sırasında baş önden ise doğum yolunu açar. Başın geçtiği her yerden gövde rahatlıkla geçer. Çünkü gövde başa göre daha esnektir. Bu nedenle popo önde giderken doğum yavaş ilerler. Poponun geçtiği yerden baş geçemeyebilir.
Ters gelişte vajinal yoldan doğum yaptırmaya çalışmak, Can'ın geleceği ile kumar oynmaktır. Doğumun son anına kadar neler olacağı bilinemez. Can'ın vücudu doğup kafası içeride sıkışabilir. Can canlı bile doğsa ileride bir çok sakatlıklar ortaya çıkabilir. Onun için ters gelişlerde doğum sancılarını beklemeden sezaryan yapmak en uygunudur.
Diğer nedenler...
Can'ın çok iri olması, Anne'ye ait şeker, tansiyon gibi hastalıklar, sonun önde gelmesi, ikiz hamilelikler, erken doğumlar sayılabilir.
- Eski Sezaryanlılar...
Bu konudaki genel eğilim daha önce sezaryanla doğum yapmış Anneleri yine sezaryanla doğurtmaktır. Öncelikle ilk doğumda sezaryana yol açan neden sürüyorsa sezaryan kararı verilir. Bu neden ortadan kalkmış olsa bile eski dikiş yerlerinin zorlanmasından ve açılmasından korkulur. Bu nedenle yerleşmiş bir deyiş vardır."Bir kez sezaryan, daima sezaryan". Ancak bu yaklaşım son yıllarda değişmiştir. Gelişmiş ülkelerde sezaryanla doğumun maliyeti normal doğuma oranla çok fazladır. Bu nedenle özellikle özel sağlık sigortası yapan şirketlerin de zorlamasıyla daha önce sezaryanla doğum yapmış Annelere ikinci hamileliklerinde vajinal doğum denenmesi yaygınlaşmaktadır.
Son yıllarda ABD'de eski sezaryanlıların %60 a yakını vajinal yoldan doğurtulmaya başlanmıştır. Iyi seçilmiş olgularda vajinal doğum şansı oldukça yüksektir. O korkulan rahim yırtılmasının görülme sıklığı da fazla değildir. Ancak ülkemizin koşulları henüz bu yaklaşımın çok uzağındadır. Çünkü bu hamilelerde doğum eyleminin çok dikkatli izlenmesi gerekirki bu özel hastanelerde bile mümkün değildir. Ayrıca Ülkemizde hastalara kendilerine yapılan işlemleri anlatan epikriz dediğimiz tıbbi raporun verilmesi yaygın değildir. Bu durumda ilk sezaryanın gerekçeleri bilinemez. Uterusa yapılan kesinin yeri önemlidir. Eğer kesi biraz yukarıdan yapılmış ise vajinal doğum sırasında yırtılma riski aşağıdan yapılmış kesilere göre daha fazladır.


Isteğe Bağlı Sezaryan...
Hiçbir tıbbi gereklilik yokken isteğe bağlı sezaryan yapılması ne kadar doğrudur? Bu oldukça tartışmalı bir konudur. Bazı hekimler keyfi sezaryana karşıdır. Gerekmedikçe sezaryan yapmazlar. Ama çoğu hekim keyfi sezaryanı benimsemiştir. Bana göre de bir ailenin sezaryan tercih etme hakkı olmalıdır. Bir kişi vücuduna ne gibi girişimlerde bulunulabileceği hakkında karar verebilir. Annede normal doğum yerine sezaryanı yeğleyebilir
Epidural anestezi ile sezaryan,
1) Anne uyumadığı için Can'ını çıktığı anda görebilir.
2) Uyuşturucu verilmediği için Can çok sağlıklı doğar.
3) Genel anestezide Can'ın az ilaç alması için çok hızlı çıkarılması gerekir. Bu nedenle kan kaybı fazla olur, dokular daha fazla zedelenir. Oysa epidural anestezide aceleye gerek yoktur. Böylece ameliyat sonrası iyileşme daha çabuk olur.
4) Genel anestezi alındığında, alınan gazlara bağlı olarak Can çıktıktan sonra uterus iyi kasılamaz ve kan kaybı fazla olur. Epidural anestezide ise böyle bir risk yoktur.
5) Ameliyat sonrası ağrı duyulmaz. Çünkü sadece kesilen yerler uyuşmuştur. Gaz sancısı oluşmaz.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: gebelik ve sorunları

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 18:58

Gebelikte Acil Durum Belirtileri

*
Şiddetli ve sürekli baş ağrısı

*
Uzun süren mide ağrıları

*
Görmede bulanıklık


*
Kanama

*
Su boşalması

*
El ayak ve yüzde şişme

*
Çok sık kusma

*
38 Derecenin üstünde ateş
*
7. Aydan sonra bebeğinin 12 saatte 10 defadan az oynaması



GEBELERİN UYMASI GEREKEN GENEL KURALLAR
# Özel bir sakınca yoksa gebelik normal yaşantınızı etkilemez.Normal yaşantınızı sürdürün.

# Düzenli olarak gebelik kontrollerinizi yaptırın.

# Doktora danışmadan ilaç kullanmayın.

# İlk üç ay içinde röntgen çektirmeyin,röntgen çekilen
alanlarda durmayın.

# Ateşli ve döküntülü hastalardan uzak durun.

# Kan grubunuzu mutlaka öğrenin.

# Tetanoz aşınızı yaptırın.

# Meme bakımınıza gebelikte başlayın.

# Alkol ve sigara içmeyin.

# Beslenmenize dikkat edin.

# Diş bakımına önem verin.

# Geceleri en az sekiz saat uyuyun.

# Rahat,geniş ve doğal giysiler kullanın.


# Sık sık banyo yapın.

# Cinsel organ temizliğine dikkat edin.


# Uzun yolculuklardan kaçının.

# Çok ağır iş yapmayın.

# Yürüyüş ve hareket yapın.

# Doğumunuzu bir sağlık kuruluşunda yapın
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: gebelik ve sorunları

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 18:58

Lo husalık; doğumdan sonraki 6 hafta (42 gün) sonunda gebeliğin kadında yarattığı fizyolojik ve psikolojik değişimlerin gebelik önceki haline dönmesidir. Bu süreç her organ ve sistem için farklı zamanlar alır. Halk arasında "lo husanın mezarı 40 gün açık kalır" sözü yaygın olarak kullanılır. Bu söz bir yerde gerçekleri yansıtmaktadır. Çünkü doğum ve lo husalık döneminde ortaya çıkan hastalıklar hayatı tehdit edici boyutlarda olabilir.

Çok erken lo husalık doğumdan sonraki ilk 24 saati, erken lo husalık ilk 1 haftayı, geç lo husalık da geri kalan süreyi temsil eder. Üreme organları 6 haftada normal haline döner ve emzirmeyen annelerin büyük bir kısmı bu dönem sonunda adet görmeye başlar. Emzirenlerde ise adetlerin normale dönmesi 6 ayı bulabilir, hatta bu süreyi bir miktar daha aşabilir.Doğum sonrası belirgin olarak fark edilebilen ilk değişiklik rahmin eski haline dönmesi yani küçülmesidir (involusyon).

Rahim (Uterus) involüsyonu

Rahim involüsyonu; rahimin doğumdan sonra gebelik öncesi durumuna dönmesine verilen isimdir.Gebelik süresince rahim ağırlık olarak yaklaşık 20 kat büyür, ancak doğumdan sonra hızla küçülmeye başlar. Bebek doğduktan hemen sonra yaklaşık 20. gebelik haftasında olduğu boyuta iner. Bu evrede ağırlığı yaklaşık 1 kg kadardır. Birinci haftanın sonunda 12. gebelik haftasındaki büyüklüğüne dönen rahimin hacmi 6 hafta sonunda gebelik öncesi büyüklüğündedir.

Vücudumuzda ağırlık ve hacmi bu kadar çok büyüyüp sonrasında küçülen ikinci bir organımız bulunmamaktadır. Uterusun bu özelliği bilim dünyasını günümüzde dahi şaşkınlığa uğratmaya devam etmekte ve halen bilimsel yönden tam olarak açıklanamamaktadır.Doğumdan hemen sonra rahim kasılmalarının gücü doğum sırasındaki güçlerden çok daha fazladır. Bunlara “takip eden ağrılar (afterpains)” adı verilir. Bu ağrılar 2-3 gün kadar devam edebilir. Daha önce doğum yapmışlarda (multiparlarda) daha fazla hissedilir. İlk 12 saatte sıklıkları daha fazladır, bu saatten sonra gerek sıklığı gerekse şiddeti giderek azalır.

Özellikle lo husanın bebeğini emzirmesi sırasında, uyarıyla beyinden salgılanan “oksitosin” hormonuna bağlı olarak rahim kasılması sonucu kasık ve karın bölgelerinde ağrılar hissedilebilir.Doğumda plasentanın ayrılmasından hemen sonra, plasentanın uterusa yapıştığı alan yarı yarıya küçülür. Bu küçülme sayesinde açıkta olan damar uçları kapanır ve kanama azalır. Rahmin içini döşeyen ve "endometrium" adı verilen zar tabakasının normale dönmesi 3 haftayı bulurken plasentanın yerleştiği alan 6 haftada iyileşir. İyileşmenin tam olamadığı durumlarda ise kanamalar görülebilir.

Doğum sonrası vajinal akıntılar (Löşi, Lochia)

Doğumdan sonra rahim içinden gelen akıntıya "Löşi (lochia)" adı verilir. İlk gelen taze kırmızı kan "löşi rubra" olarak adlandırılır. Bu sıvının içinde kan ve doku parçacıkları bulunur. Birkaç gün içinde miktarı azalır, rengi açılır ve yani "löşi seroza" ya dönüşür. 2. haftadan sonra ise daha koyu kıvamlı ve açık renkli "löşi alba" gelmeye başlar. Doğumdan yaklaşık 4 hafta sonra bu tüm bu vajinal akıntılar kesilir.Löşi içeriği açısından enfeksiyona çok müsait bir ortamdır. Bu nedenle hijyene çok dikkat edilmelidir.

Doğum sonrası serviks (rahim ağzı), vajen ve diğer değişiklikler

Doğum esnasında 10 cm açılan ve tamamen incelip kağıt gibi olan serviks (rahim ağzı) açıklığı bir hafta sonunda yaklaşık 1 cm'ye iner. Rahim ağzı normal doğum yapmışlarda artık yuvarlak değil yassı bir görünüm alarak doğum yapmayanlardan ayrılır. Serviksin tamamen iyileşmesi yine 6 haftalık bir zaman alır.

Doğum sırasında çok fazla zorlanan ve esneyen vajina dokusu yavaş yavaş iyileşmeye başlar ve 3 hafta bitiminde son halini alır, ancak asla doğum yapmadan önceki gerginliğine gelemez.

Gebelik boyunca genişleyen ve esneyen karın kasları ve pelvik kaslar 6 hafta sonra toparlanır ve bu dönemden sonra egzersiz önerilir. Dolaşım, boşaltım, endokrin gibi diğer sistemlerde olan değişiklikler de 6 hafta sonunda normal haline döner.

LO HUSALIK PROBLEMLERİ

Doğumdan hemen sonra ciddi ve ani problemler görülebilir. Bu yüzden lo husa en az 24 saat gözlem altında tutulmalıdır. Sık aralıklarla tansiyon ölçümleri yapılmalı, kanama kontrol edilmelidir.

Kanama

Erken lo husalığın en önemli komplikasyonu kanamadır. Normal doğumdan sonra 500 mililitreden fazla kanama olması anormal olarak kabul edilir. En önemli ve ciddi nedeni "atoni"dir.

Atoni doğumdan sonra rahmin kasılmaması ve dolayısı ile açıkta olan damarların kapanamamasıdır. Son derece acil ve hayatı tehdit eden bir durum olup, çok kısa zamanda aşırı miktarda kanama ile karakterizedir.

Uygun ortamlarda yapılmayan doğumlarda, atoni gelişirse ve acil ameliyat şartları yoksa anne kaybedilebilir. Bu nedenle evde yapılan doğumlar son derece risklidir.

Tedavide önce elle rahim masajı yapılır ve damar yolu ile rahim kasılmasını sağlayan ilaçlar verilir. Eğer tedavi sonuç vermez ise acil bir operasyon gerekebilir.

Emboli

Anne hayatını tehdit eden başka bir durumda amniyon mayii embolisidir. Burada bebeğin amniyon sıvısı annenin kan dolaşımına geçerek akciğerler, beyin gibi organlara giden damarlarda tıkanıklığa yol açar. Anne çok kısa bir sürede hayatını yitirir.

Maalesef tanı ve tedavisi çok güçtür. Modern obstetrideki en önemli anne ölüm nedeni amniyon mayii embolisidir.

Enfeksiyonlar

"Lo husalık humması" olarak adlandırılan durum doğumdan sonraki ilk 24 saatten sonra ortaya çıkan ve yüksek ateşle seyreden bir durumudur. En sık nedenler üreme, idrar yolları ve memelerin enfeksiyonudur. Doğum eyleminin uzaması, zarların erken açılması gibi durumlar enfeksiyon riskini arttırır.

En sık görülen enfeksiyon rahim içinin iltihaplanmasıdır ("endometrit"). Genelde 3. gün ortaya çıkar ve ateş 40 dereceye kadar yükselebilir. Löşi oldukça kötü kokuludur. Olay karın boşluğuna kadar yayılabilir ("peritonit").

Muayenede rahim oldukça hassas ve ağrılıdır. Enfeksiyonun kan yolu ile yayılması meydana gelir ise hayatı tehdit eder.

Tedavide yatak istirahati, sıvı desteği ve uygun antibiyotik kullanımı önerilir.

İdrar yolları enfeksiyonu

% 5 vakada ise idrar yaparken yanma, kasık ve bel ağrıları, yüksek ateş şikayetlerinin eşlik ettiği idrar yolu enfeksiyonu (İYE) ortaya çıkabilir. Genelde 2. veya 3. günde belirti verir. Vajinada olan yaralanmalar İYE riskini arttırır. Tedavide uygun antibiyotikler önerilir. Gebelik öncesi var olan her türlü sistemik hastalık lo husalık döneminden olumsuz yönde etkilenebilir. Bu nedenle lo husalıkta son derece dikkatli olunmalıdır.

PERİNE BAKIMI NEDİR?

Normal doğum esnasında bölgede kontrolsüz yırtıkların olmaması için doktor tarafından bir kesi yapılır. Bu kesiye "epizyotomi" adı verilir.

"Perine bölgesi" denildiğinde ise vajina girişi ile makat arasında kalan bölge anlaşılır. Doğum esnasında ve doğumdan sonra büyük öneme sahiptir.

Doğum sonrası perine bakımı, epizyotomi alanının daha kolay iyileşmesi ve enfeksiyon kapmaması için yapılması gerekenlerin tümünü kapsar. Bakım yaklaşık 1-3 hafta sürer.

Perinede problem belirtileri

Perinede en sık karşılaşılan problem ağrı ve şişliktir. Doğum sırasında bebeğin başının sıkıştırması nedeni ile perine ve vajen etrafında ödem olur. Yine doğum esnasında epizyotomi (vajene kesi) yapılmış olsa bile vajinada fark edilmeyen yırtıklar veya sıyrıklar oluşmuş olabilir. Bu yırtıklar farkedilip dikilmediğinde kanayabilir veya enfeksiyon kapabilir.

Eğer kanamalar dışarıya olmaz ve doku aralığında birikirse vajinada dolgunluk hissi ile beraber şiddetli bir ağrı olabilir. Bu durumda bir "hematom" dan (içe kanama) şüphelenilir.

Yine doğum sırasında ıkınmalara bağlı olarak makat etrafında hemoroidler oluşabilir. Bu hemoroidler otururken ağrıya neden olabilir hatta bazen kanayabilir. Oturma banyoları ve ilaç tedavilerine cevap vermeyen hemoroidlerde cerrahi tedavi gerekebilir.

Perine Bakımında Yapılması Gerekenler

Doğumdan sonra ağrı ve kanamayı azaltmak için perine bölgesine buz tatbiki veya oturma banyoları zaman zaman önerilmektedir. Ağrı için doktorunuzun yazdığı ağrı kesici hapları kullanabilirsiniz. Kabızlık veya hemoroid problemleriniz varsa zorlanmayı önlemek için gaita yumuşatıcı ilaçları kullanabilirsiniz.

Bölgeyi temizlemek için sadece temiz su yeterli olmakla birlikte çoğu zaman antiseptik maddeler içeren solüsyonlar önerilir. Ayrıca akıntı ve kanamalar için günlük ped kullanılması hijyen açısından önemlidir. Doğum sonrası normalden fazla ve pıhtılı taze kanama olursa mutlaka doktorunuza haber verin.

Ayrıca şu önlemleri alın:

Perine bölgenizi mümkün olduğunca kuru tutmaya özen gösteriniz. Hijyenik pedlerinizi sık olarak değiştirin.

Vajinal akıntı ile kanamanızın durumunu arada bir kontrol ediniz. Bu bölgede aşırı ağrı veya gerginlik hissi durumunda mutlaka doktorunuza danışın.

Tuvalet sonrası en az iki dakika temiz su veya tercihen antiseptikli solüsyon (savlon veya iyotlu solusyonlar gibi) ile temizlik yapınız. Bu esnada temizliği arkadan öne doğru değil önden arkaya doğru yapmaya dikkat ediniz. Tuvaletlerinizde bu bölgenin gaita ile bulaşmasını önleyiniz.

Evinizde yeterli miktarda hijyenik ped, temizlik malzemesi ve ağrı kesiciler bulundurunuz.
Bu bölgeye uygulanan "buz kalıpları" ödem veya küçük hematomlara bağlı ağrıları azaltabilir. Buz kalıpları hazılamak için bir eldivenin içine su konulup buz dolabının buzluk kısmında dondurulur. Daha sonra oluşan bu kalıplar yumuşak bir bezle sarılır ve perine bölgesine tatbik edilir. Uygulama 48 saatte bir 20 dakika şeklinde önerilmektedir.

Perine bölgesine ılık veya sıcak su oturma banyoları önerilmemektedir.

Eğer kanamanızın miktarı fazlalaşıyorsa (örneğin 2 saatte 1 pedden fazla kirletiyorsanız), kanamanız kırmızı renk alıyorsa, kötü bir koku belirirse, ateşiniz yükselirse, karında ağrı ortaya çıkarsa hemen doktorunuzu arayın.

LO HUSALIKTA DİĞER ÇÖZÜMLER

Gebelikte olduğu gibi lo husalıkta da bazı konulara dikkat edilmelidir. Günümüzde normal doğumdan sonra 24 saat sezaryenden sonra ise 48 saat hastanede kalmak yeterlidir.

Doğum sonrası eve giden anne doğum şekli ne olursa olsun mümkün olduğunca dinlenmelidir. Ancak bu dinlenme sürekli yatma şeklinde olmamalıdır.

Ev içerisinde dolaşmak, basit ev işleri yapmak hem kişinin kendine olan güvenini arttırır hem de kan dolaşımını destekler.

Doğum sonrası eve çıkan anne dilediği ve kendisine dokunmadığını bildiği her şeyi yiyip içebilir. Protein içerikli gıdalar ile taze meyve ve sebzeler özellikle önerilir. Süt veren annelerin günde ortalama 2600-2800 kalori almaları önerilir.

Bebek dünyaya geldikten sonra barsak hareketlerinde yavaşlama ve kabızlık olabilir. Bu nedenle dışkıyı yumuşatan lifli gıdalar ve bol sıvı alınması kabızlığı önlemek açısından yararlıdır.

Normal doğumdan sonra hemen sezaryen sonrası ise 3. günden itibaren ayakta duş şeklinde banyo yapılabilir. Banyo esnasında zorlanmadıkça vajinaya su kaçmaz. Vajinanın yıkanması ise sakıncalıdır.

Normal doğum sırasında açılıp dikilen “epizyotomi (epizyo)” genelde -doktor solak olmadığı sürece- vajenin sağ tarafında olur. Otururken ve yatarken sağ tarafa ağırlık vermemek gereklidir.

Doğum sonrası karın kaslarını güçlendirmek için egzersiz önerilir ancak egzersizlere 6 hafta sonra başlanmalı ve kasları çok zorlayan egzersizlerden kaçınılmalıdır.

Doğum sonrası cinsel arzularda bir süre azalma olur. Bu azalma genel olarak psikolojik kökenlidir. Genelde istek 12. haftadan sonra eski haline döner. Doğumdan sonra 20-25 gün sonra cinsel ilişki olabilir. Emzirme döneminde yükselen "Prolaktin hormonu" (Süt hormonu) kadında estrojen hormonunu baskılayarak vajende kuruluklara yol açabilir. Şikayetinizin çok fazla olması durumunda doktorunuza muayeneye gitmelisiniz
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: gebelik ve sorunları

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 18:58

Anne Adaylarına Kilo Ve Beslenme Listesi


Hamilelik, insan yaşamında beslenmenin en önemli olduğu devrelerden biridir.gebelik dönemindeki beslenme şekli anne ve bebeğin sağlığını büyük ölçüde etkiler.Çocuğunuzun anne karnında büyümesi, bedensel, zihinsel yönden gelişmesi, gebeliğiniz süresince beslenmenizle yakından ilgilidir. Hamilelikte yetersiz beslenme gibi fazla beslenme de anne ve bebek sağlığına zararlıdır, annenin her ay ortalama 1kg. ağırlık kazanması önerilmektedir. Önerilen bu ağırlık artışının beslenme ilkelerine uygun bir biçimde sağlanması gerekir.


Hamilelik süresince yeterli ve dengeli beslenmek için besin öğelerine gereksinim artmaktadır.

Hamilelikte Dengeli Beslenmek İçin Dikkat edilmesi Gereken Kurallar


- Hamileliğiniz süresince çay ve kahve tüketimini azaltın. İçecek olarak ayran, süt ve taze meyve sularını tercih edin.


-Sebze ve meyvelerinizi tüketmeden önce çok iyi yıkayınız. Sigara içilen ortamlarda bulunmayınız.


-Tuz kısıtlaması gerektiren bir durumunuz yoksa yemeklerinizi normal tuzlu yiyiniz.İyotlu tuz kullanınız. (Konserve, salamura yiyecekler, turşu gibi besinleri seyrek tüketiniz.)


-Yemek ve salatalarınızda zeytinyağı ve diğer yağları ( mısırözü, soya, ayçiçekyağı gibi ) karışık olarak kullanınız.


-Hazır yiyecek ve içecekleri ( hazır çorba, meşrubat, hazır meyve suları, et su tablet ) tüketmeyiniz.


-Haftada 2 gün balık, 2 gün tavuk veye hindi, 2 gün kırmızı et ve bir gün kurubaklagil şeklinde protein kaynağı ve et grubu besinlerden yararlanabilirsiniz.Her öğünde her besin grubundan yiyecekler tüketerek beslenmenizde çeşitlilik sağlayınız.


GEBELİKTE KİLO ARTIŞI


Düşük kilo ile gebeliğe başlayanlar ve gebelikte az kilo alanlarda düşük doğum tartılı bebek doğurma riski (2500 gr.)artmaktadır. Kilolu gebeliğe başlayanlar ve gebelikte fazla kilo alanlarda makrozomik bebek (4000 gr. üstü ) doğurma riski artmaktadır. 60 kg.'lık bir gebe; günde 2300 kalori almalıdır. Gebelikte 300 kalori, laktasyonda 500 kalori hergün ilave edilmelidir.
Gebelikte kilo alımı 12 + - 3 kg. olmalıdır.
Zayıf kilolularda haftada 500 gr.
Normal kilolularda haftada 400 gr.
Aşırı kilolularda ise hafteda 300 gr alınması önerilir.
Obez gebelerde ayda 500 gr. dan az kilo artışı,
Normal kilolularda ise 1000 gr. dan az kilo artışı yetersiz kilo artışı olarak değerlendirilebilir.
Ayda 3000 gr. dan fazla alımlar ise fazla kilo artışı olarak kabul edilir.



HAMİLELİKTE ÖRNEK YEMEK LİSTESİ


Sabah Kahvaltısı


1 su bardağı süt
1 yumurta
1-2 kibrit kutusu b.peynir
5 adet zeytin
1 tatlı kaşığıbal / pekmez
2-3 ince dilim ekmek
söğüş salata


Kuşluk


1-2 porsiyon meyve
1su bardağı süt


Öğle


1 kase çorba
1 tabak etli sebze yemeği
3-4 yemek kaşığı pilav / makarna
salata
1 kase toğurt
1-2 ince dilim ekmek


İkindi


1-2 porsiyon meyve
1 su bardağı süt


Akşam


1 kase çorba

2-3 köfte kadar et / tavuk / balık

1 tabak sebze yemeği

Salata

1 kase yoğurt

1-2 ince dilim ekmek

Gece

1-2 porsiyon meyve

1 su bardağı süt
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Kullanıcı avatarı
cicek
Rep Gücü
Rep Gücü
Mesajlar: 1123
Kayıt: 15 Eyl 2008, 19:06
Konum: ( N L )
İletişim:

Re: gebelik ve sorunları

Mesaj gönderen cicek » 19 Eyl 2008, 18:58

Sezaryende Süt Gecikebilir


Sezaryen doğumun, gerekli prosedürler yerine getirildiğinde anne için daha güvenilir olduğunu söyleyen Prof. Dr. Neşe Kavak, bebek içinse normal doğumun sezaryene göre avantajlarının bulunduğunu söylüyor.
Normal doğum sırasında bebeğin göğüs kafesine oluşan baskı, akciğerlerindeki sıvının çok büyük kısmının boşalmasına ve nefesini daha rahat almasına neden olurken sezaryende bu durum söz konusu olmadığından, sezaryenle doğan bebeklerde solunum sıkıntıları daha sık görülüyor. Yine normal doğumla doğan bebek, anne sütüyle çok daha erken tanışıyor. Çünkü sezaryenle doğum yapan kadınlarda süt gelmesi biraz gecikebiliyor.
Marmara Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Dünya Gebelik Bilimi Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Zehra Neşe Kavak, sezaryen ve normal doğumun bebeğe getirdiği avantaj ve dezavantajlarıyla ilgili sorularımızı yanıtlamaya devam ediyor.

Bebek için hangi doğum yöntemi daha güvenli?
Bebek açısından olaya baktığınız zaman normal doğumun sezaryene göre bazı avantajları var. Çünkü normal doğumda, doğum kanalına girdiği andan itibaren bebeğin akciğerlerini geliştirici hormonlar daha fazla artıyor.
Bebekte ''solunum tak----si'' veya ''bebeğin doğumdan sonraki geçici tak----si'' dediğimiz olay normal doğumdan sonra daha az görülüyor. Sezaryenden sonra bu durum daha sık görülüyor. Olayın bebek açısından en kötü yanı bu.
İkinci avantajı, normal doğumdan sonra süt hormonları daha çabuk geliyor. Ve anneler daha çabuk bebeklerini emzirebiliyorlar. Emzirme çok önemli. Bebeğin hemen annenin memesine verilmesi gerekiyor. Sezaryenden sonra ise süt gelme olayı biraz daha gecikebiliyor. Buna bağlı bazı zorluklar yaşabiliyoruz ama her zaman değil.

Sezaryen doğumda bebek neden erken alınıyor? Bunun bir sakıncası var mı?
Normalde gebelik haftası 40 haftadır. Sezaryenle doğum yapıldığında 39. haftada gebeliği bitiriyoruz. Bunun da istatistiki bir gerekçesi var. İstatistiki olarak 39. ve 40. haftalar arasında ''bilinmeyen nedenle anne karnında ölüm'' diye bir durum var. Açıklanamayan bir nedenle anne karnında bebek kaybı olabiliyor. Son bir haftada bebek ölüyor. İşte bu riske engel olalım diye sezaryenle doğum bir hafta öne çekiliyor. Nadir görülen bir durum ama biz bunun riskini almıyoruz.

İki sezaryen arasında olması gereken bir süre var mı?
Kesinlikle böyle bir şey yok. Cerrahi teknik iyi uygulanırsa bir kadın 3 - 4 sezaryen olabilir.

Hastaların bazı merkezlerce ya da kişilerce sezaryene ticari bir amaçla yönlendirildiği düşünülüyor. Siz buna katılıyor musunuz?
''Sezaryenle doğum pahalı, normal doğum ucuz. O yüzden devlet politikası olarak normal doğumu teşvik edelim'' deniyor. Amerika’da yapılan bir istatistik var. Buna göre 55 yaş sonra her 10 kadından biri doğum yolundaki sarkmalara bağlı olarak, yani rahimin aşağıya düşmesi, mesanenin sarkmasına bağlı olarak idrar kaçırma sorunu yaşıyor ve ameliyat oluyor. Bunlar normal doğum yapmış kadınlar. Ama sezaryenle doğum yapmış kadınlar grubunda bu sorunu görmüyoruz.

Yani sezaryen yapan kadın ileri vadede idrar kaçırma sorununundan ve buna bağlı ameliyat olmaktan da korunmuş mu oluyor?
Evet. Sezaryen cerrahi bir prosedür olduğu için daha pahalı diyoruz ama normal doğumdan sonra her 10 kadından biri idrar kaçırma problemi yüzünden ameliyat olmak zorunda kalıyor. Ve bu ameliyatın giderini toplumun sağlık gideri olarak düşünecek olursanız belki de normal doğum sezaryene göre daha pahalıya mal olmuş oluyor.
Artık yaşam süresi uzadı ve kadınlar 85 - 90 yaşına kadar yaşıyor. Karşımızda yaşam kalitesine dikkat eden bir kadın grubu var. Biraz idrar kaçırdığı zaman ya da sarkık rahimle dolaşmak istemiyor hemen gidip ameliyat oluyor.

İdrar kaçırma sorununun ortaya çıkmasında doğum sayısı etkili?
Her doğum bu riski artıyor. Bir kez doğum yapmak bile bu soruna neden olabilir.

Sezaryen ve normal doğum karşılaştırması



Sezaryenle doğuma bağlı uzun dönemdeki komplikasyonlara bakıldığında, batın içinde yapışıklık yapabiliyor. Buna bağlı olarak sonraki gebeliklerde plasentanın yapışmasında problem çıkarabiliyor. Ayrıca batında da yapışıklık yapabilir.

Normal doğumun komplikasyonları arasında da rahim kanalını deforme etmesi, rahim düşüklüğü, idrar kaçırma şikâyetleri görülebiliyor.

Sezaryen kadının vajinasını koruyan bir prosedür. Kadının cinsel hayatı için sezaryen daha olumlu. Kadınlar ''vajinam deforme olmasın'' diye sezaryeni tercih edebiliyor.

Epidural anesteziyle yapıldığında sezaryen tamamen ağrısız oluyor. Hasta sezaryen sonrası da ağrı hissetmiyor. Bu sırada anne çok rahat bir şekilde bebeğini emzirebiliyor.

Normal doğum ağrılı ve uzun bir süreç. Buna karşılık sezaryen ağrısız doğum yapmak isteyen kadınlar için çok avantajlı. Artık cerrahi tekniklerin gelişmesiyle birlikte sezaryenin süresi 15 - 20 dakikaya kadar indi.

Antibiyotik ve tromboembolik profilaksi uygulanması ve epidural anestezi altında yapılırsa sezaryen, anne için normal doğumdan daha koruyucu bir işlem.
" Acaba Sırf Dünya İçin mi Yaratılmışsın ki Bütün Vaktini Ona Sarf Ediyorsun "


Çünkü inanç bir ufuktur
Başı dik olmayan göremez



Forumun olmazsa Olmazi, ''Bereketi'' ve Abisinin ' Cicek ' i
:cici:

uLaşıLmaz deiLimyakLaşmasıNı biL

'''' Yaban Gulu ''''

Cevapla

“Gebelik ve Annelik” sayfasına dön

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 28 misafir